banner102

İnsanlığın yüz karası Batılıların sinsice organize ettiği ve her dem insanlık ayıbı işlenen planın adıdır Büyük Ortadoğu Projesi. Müslüman ülkelerin yöneticilerinin gafletle dâhil olduğu ve adım adım medeniyetleri üçüncü dünya savaşına doğru sürükleyen proje. Yeni bir insanlık ayıbının ayak sesleri gelip dayandı tarih kapısının eşiğine. Tarihe yeni zulüm sayfaları açmaya hazırlanıyor gammaz batılılar.

Bütün planlar İslam medeniyeti ve Müslümanlar üzerine kurgulanıyor. Hedefte iki milyar Müslüman’ın yok olması var. Sözde 2025 yılına kadar Armegedon Savaşı çıkacak ve Kıyamet senaryosunun birinci sahnesi oynanacak ve bunda dünyanın üçte biri aynı oranda insanla birlikte yok olacak.

Armegedon Savaşı çıkmadan önce Yahudilere göre üç şart gerekiyor. Dünyadaki bütün Yahudilerin Filistin’de toplanması, Mescidi Aksa’nın yıkılarak yerine Süleyman Mabedi’nin yapılması ve Arz-ı Mevud’un (Büyük İsrail Devleti’nin) kurulması. Ancak bunlar henüz gerçekleşmiş değil. BOP, bu üç şartın gerçekleşmesi için üretilmiş bir projedir.

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) nedir?

Büyük Ortadoğu Projesi’nin ne anlam ifade ettiğini daha iyi anlamak için yakın tarihe  kısa  bir  göz atmak isabetli olacaktır. Yirminci yüzyılın ilk yarısında iki dünya savaşı  yaşanmıştır.  İnsanlık bu her iki savaşta da büyük acılar çekmiştir. Birinci Dünya  Savaşı, Osmanlı  İmparatorluğu, Rus Çarlığı, İngiltere Krallığı ve Avusturya - Macaristan  İmparatorluğu gibi  dört büyük devletin yıkılması ve 10 Milyona yakın insanın ölümüyle  sonuçlanmıştır.İkinci  Dünya  Savaşı ise 50 milyondan fazla insanın  ölümü, Almanya ve  İtalya gibi devletlerin  mağlubiyeti ve Hitler ve Musolini gibilerinin diktatörlüklerinin sonu olmuştu. 

Savaş sonrası galip devletlerden Sovyetler Birliği, İngiltere ve Amerika’nın liderleri; Stalin, Çörçil ve Roozevelt, 4 Şubat 1945’de Sovyetlerin Yalta kasabasında bir araya gelerek bir konferans düzenlediler. Artık İnsanlık vahşet sahneleriyle karşı karşıya kalmasın  ve artık acılar son bulsun diye dünyada yeni bir sistemin kurulması kararını aldılar. Adına ‘Yeni Dünya Düzeni’ dedikleri sistem    aslında bir aldatmacadan başka bir şey değildi. 20. yy’ın ikinci yarısı da ne yazık ki zulüm sahnelerinin yaşanmasına gebeydi.

 Kuzey Atlantik Paktı (NATO)

 İkinci Dünya Savaşı sonrası diğer dikta rejimler yıkıldığı halde, Stalin idaresindeki Sovyet rejiminin devam ediyor  olması  Avrupa  ülkelerini rahatsız ediyordu. Öte  yandan Almanya’nın da yayılmacılık tutumu risk olmaya devam  ediyordu.  Buradan hareketle bir  kısım Avrupa ülkesi bir araya gelerek yeni bir askeri işbirliğine  gitme kararı aldılar.  4 Nisan 1949’da  Belçika, Danimarka, Fransa,  İtalya, İzlanda, Hollanda, Lüksenburg, Norveç, Portekiz ve İngiltere, Amerika ve Kanada’nın da  dâhil olmasıyla birlikle NATO’yu kurdular. Türkiye ve Yunanistan ise 17 Ekim 1951’de birliğe katıldı. Yayılmacılık tutumu nedeniyle önce dışarıda bırakılan Federal (Batı) Almanya da süreç içerisinde şartların değişmesiyle 6 Mayıs 1955’de NATO üyesi olmuş oldu.

Varşova Paktı

Sovyetler Birliği’nin NATO’ya alınmaması dünyada dengelerin yeniden değişmesine neden olmuştu. Bir taraftan ‘Yeni Dünya Düzeni’ projesi bir anlamda atıl kalmış, diğer taraftan Sovyetler açısından NATO bir tehdit unsuru olmuştu. Bu durum Sovyetler’i yeni arayışlara sevk ediyordu. Neticede 14 Mayıs 1955’de Sovyetler Birliği, Doğu Almanya, Polonya, Bulgaristan, Çekoslovakya, Macaristan, Romanya ve Arnavutluk’un katılımıyla yeni bir askeri işbirliği yapılarak Varşova Paktı kuruyorlardı.

Artık bir kutuplaşma söz konusuydu ve dünya ‘soğuk savaş’ diye adlandırılan bir girdabın içine itiliyordu. Amerika ve Sovyetler Birliği karşılıklı bu oluşumların başını çekiyor, bir tarafta komünizm diğer tarafta kapitalizm insanlığa yeniden nefes tutturuyordu. Her iki tarafın üye ülkeleri de adeta gizli bir barut fıçısı gibiydi. Birçok ülke patlamaya hazır saatli bomba misali gergin duruyor, bir kısmı da terör belasından başını kurtaramıyordu. Tabi Türkiye de bundan nasibini alıyor, sağ-sol gibi bir takım ucube fraksiyon kavgaları insanımızı canından bezdiriyordu.

‘Yeni Dünya Düzeni’ Projesi Yeniden Gündemde

Petrol ihraç eden Arap ülkeleri 1967’deki Arap-İsrail savaşında İsrail’e destek veren ülkelere karşı siyasi tepki olsun diye petrol ihracatına birtakım kıstaslar uyguladılar. 1973 Petrol krizi diye adlandırılan bu kritik durum başta Amerika olmak üzere Batılıların gündemini işgal etmeye başladı. Bu sebepten Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere ve Amerika yeni bir arayışa girerek 15 Kasım 1975’de yeni bir birliktelik oluşturdular. Gelişmiş altı ülkenin G-6’lar diye adlandırdığı yeni oluşum, bir yıl sonra Kanada’nın da katılımıyla G-7’ler ismini aldı.

Batıl zihniyetin problemleri barış yoluyla çözdüğü nerede görülmüş? Bütün planlarını hile ve entrika üzerine bina ediyorlar. Bu veçhile petrol ihraç eden Ortadoğu ülkeleri arasında kargaşa üretmeye başladılar. 1980’de İran-Irak arasında sekiz sene devam edecek anlamsız bir savaş başlattırdılar. Savaş, her iki ülkeye 150 milyar dolara mal olurken bir milyon ölü ve milyonlarca yaralı, yetim, çaresiz insan geride bırakıyordu.

Varşova Paktı yıkılıyor

Yer altı zenginliklerinin büyük bir bölümü Ortadoğu ülkelerinde ve genellikle İslam coğrafyasında bulunuyor. Özellikle petrolün Batılıların teknolojik adımlarında önemli yeri vardır. İş, bu boyuta gelmişken, birbirleriyle çekişmeleri anlamsız kalacaktı. Hele ki soğuk savaş, Batı medeniyetini iyiden iyiye gemliyordu. Tarihi bir gerçek olarak asılında İslam dünyasına karşı mücadele vermeleri gerekirken, aralarındaki bu kısır çekişme anlamsızlığını sürdürüyordu. Zaten asıl hedefleri, Birinci Dünya Savaşı sonrası yıkılan Osmanlı İmparatorluğu’nun ardından İslam’ı da top yekûn ortadan kaldırmaktı. Ancak Almanların bir yandan savaş sonrası yenilgiyi kabullenememe bir yandan da üstün ırk ve yayılmacılık sevdası yüzünden 2.Dünya Savaşı çıkmış ve Batı dünyası kendi aralarında çekişir duruma gelmişti.

Her ne kadar aralarında kısır bir çekişme olsa da İslam coğrafyası üzerindeki emellerini her zaman öncelikli planları arasında tutuyorlardı. Önemine binaen birinci sıraya almaları ve süreci hızlandırmaları için de kendi aralarındaki çekişmelerin son bulması gerekirdi. Zaten 1962’deki İkinci Vatikan Konsili kararlarıyla ‘Dinler Arası Diyalog’ çerçevesinde Hıristiyan mezheplerin yakınlaşması bir anlamda bu ülkeler arasındaki siyasi açıdan da buzların çözülmesinin başlangıcı olmuştu. Yavaş yavaş diğer sahalarda da adımlar atılmaya başlandı. Bu meyanda 1970’li yılarda Amerika ve SSCB arasında siyasi ve askeri görüşmeler başlatıldı. 1980’li yıllarda ise karşılıklı nükleer silahlar noktasında azaltmaya gidildi. 1990’lı yıllar artık kendilerince anlamsız buldukları soğuk savaş döneminin kapanması yılları oldu. İlk adım 1991’de Varşova Paktı’nın faaliyetlerine son vermekle atıldı. Paktın dağılmasıyla soğuk savaş dönemi kapandı ve bir anlamda dünyadaki askeri kutuplaşma da son bulmuş oldu.

Devamı var
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90