banner102

              Müslüman bir ülkede Müslüman olarak doğmak  Allah’ın bir lütfü ve nimetidir. Onun için Rabbimize ne kadar şükretsek azdır, hele hele böyle bir ülkede  doğup büyüyen bir insana, Allah o ülkede siyaset yapmayı da nasip ederse,  o insanın  insanlığa sunması gereken güzellikler herkesten daha da fazla olmalıdır.

               Bu iktidar sürecinde Müslümanların içinde bulunduğu durumu ciddi olarak ele alıp değerlendirmemiz gerekirken, gündemimizin dinleyip dinlenilmeye odaklı hale gelmesi, bizimde sürekli bu konuyla meşgul olmamız ne derece doğrudur? Biraz düşünmeliyiz. Çünkü etrafımızda gelişen olaylara birazcık kalp gözümüzle bakabilsek, dinlemenin veya dinlenmenin genel problemlerimiz içerisinde çok hafif kaldığını görürdük.    

                Müslümanların  bölük  pörçük  olduğu,   küfür  ehlinin  Müslümanların  kanını  emdiği,   ırzına  geçtiği,   topraklarını  gasp ederek onların   ekonomik   değerlerini  çaldığı,  aralarında her türlü  fuhşiyatı  yayıp onları birbirine  kırdırdığı, bir ağaca,  bir kediye,  bir köpeğe,  bir  eşcinsele dahi verilen  hakların  Müslümanlara  reva görülmediği bir dünyada  yaşıyoruz.

              Kafirlerin, Osmanlının  son  döneminden  başlayan  ve  halen  devam eden İslam ve Müslüman düşmanlığı son zamanlarda tamamen zirveye ulaşmıştır. Zaman zaman Müslümanlar organize olmaya  çalışmışsa da  bir türlü başarıya ulaşamadılar. Her defasında da  Müslümanların önüne ne yazık ki yine Müslümanlar takoz oldular.  Bizler  izzet ve şerefin  İslam’da  olduğunu  bildiğimiz halde tam tersinden hareketle, önder kabul ettiğimiz insanlar  telaffuz edilmesine dahi tahammül edilmez  sözleri sarf ediyorlar. Öyle ki,  medeniyetimiz batı medeniyetinin karşısında yenilmiştir, diyerek bizlere izzet ve şerefi başka yerlerde aratmaya başlamışlardır  

              Kimler tarafından bizlere sunulduğunu dahi bilmediğimiz ılımlı İslam projesine bizler    kayıp malımızmış gibi    sarılınca  başarısızlığımız  kaçınılmaz oldu. Halbuki başarının   Allah’ın  kitabından, Peygamberin  sünnetinden geçtiğine iman etmiştik.  Ancak gavurlar  Müslümanlara  içi  boşaltılmış ılımlı İslam’ı çoktan yutturmuş, Müslümanların ılımlı Müslüman olmalarını sağlamışlardı bile. Bizim, toprakları  işgal   edildiğinde sesi çıkmayan, maddi ve manevi değerlerine tecavüz edildiğinde  direnip   şereflice  şehit   olmayı  göze  alamayan, hemen yanı başındaki ülkede Müslüman kardeşinin milli- manevi- ahlaki değerleri  ve namusu kirletilirken  kılı kıpırdamayan ve  “bana   dokunmayan   yılan  bin  yaşasın” diyen bir Müslüman sürüsü olmamızı sağladılar.     

              Müslümanlar,  yaşaması gerektiği gibi  yaşadıklarında diğer    Müslüman kardeşleri  tarafından,  radikal Müslüman,   aşırı dinci, yobaz,   hangi zamandayız diyerek suçlandılar.  Zalimleri,  diktatörleri,   zorbaları,  tağutları,   firavunları  devirmeyi aklının  ucundan dahi geçiremeyen   bir  Müslüman tipi üretildi. Yani ılımlı Müslüman.  Tıpkı  Hıristiyanların   haftada   bir   kiliseye   gidip   sonra da bir hafta boyunca   her  türlü  günahı  işlediği  gibi, Müslümanlarında bu  seviyeye düşmesini   istemişlerdi ve bunu da   başardılar.

              Bugün  gündemimizi meşgul eden  dinleme haberlerine ve haberlerin muhataplarına    eşit bir mesafeden bakacak olursak, her iki gurupta da olması gereken dini hassasiyeti göremiyoruz. Bu guruplar nasıl bu kadar rahat olabiliyorlar?  Hesap gününe inanan bir insan bu kadar rahat olabilir mi? Neymiş efendim? Bizi dinlemişler. Bu şekilde bir dinlemeyi elbette ki tasvip etmiyorum. Etmiyorum ama dinleseler ne olur ki?   Siz Müslüman değil misiniz? Müslüman dinlense ne olur? Peygamberimizin risaletinin ilk yıllarında Mekke’nin ileri gelenleri, Peygamberimizi ve ona inananları takibe alıp dinlemeye başladılar, fakat  sonunda  kafirler dinlemeyi  kendilerine yasakladılar! Neden mi?  Çünkü dinleyenler Müslüman oldular da ondan! Peki sizi dinleyenlere  ne oldu? Müslüman mı oldular, dinlerinden mi döndüler? Biz  esas bunun hesabını yapalım. Hesap gününü hesaba katan insan adaletli  hareket  eder. Bu iki gurubun on yıldır kullandığı adalet ve doğruluk ölçütlerine bir göz  atalım. Bir tanesi cemaatten olmayı, olmazsa olmaz şartı kabul ederken, diğeri de  olmazsa olmazı,   partiye kayıtlı olmak olarak belirlemiştir.  Bunların hiç birisi insanÎ veya  İslamÎ bir ölçü değildir şüphesiz.  

              Ne yazık ki on yıldır bu  kıstaslar kullanılarak hakim, savcı, polis, öğretmen, maliyeci, memur vs. alınmıştır.  Soruyorum bir vatandaş olarak: Bu insanlar o kriterlere göre alınmışsa ve onlarda gereğini yapıyorsa neden rahatsız oluyorsunuz ki? Şimdiden duyar gibiyim. Yahu, sen anlıyorsun da  koca İmam Hatipli Tayyip Erdoğan  anlamıyor mu  bunu? Diğer oluşumdan da farklı bir ses geliyor. Yahu, sende kim oluyorsun ki,  hoca efendi yalnış yaptı, diyebiliyorsun.   Bırak  Türkiye'yi, bu hoca  dünyayı Müslüman etmeye çalışıyor!!!

           Tamam, tamam. Sizde haklısınız. Ama siz  öyle anlıyorsanız  bende böyle anlıyorum.  Bunda ne var? ....

            Selam ve dua ile.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Faruk Keleş 2014-03-02 13:38:36

gerçekten çok güzel ve bir o kadar da anlamlı bir yazı. herkesin okumasını şiddetle tavsiye ediyorum...

Avatar
Asım KURBETOĞLU 2014-03-05 20:32:53

'' diğeri de olmazsa olmazı, partiye kayıtlı olmak olarak belirlemiştir.'' böyle bir olmazsa olmazımız yok celal abi..bunun haricinde eleştirilerini (vatandaş, müslüman bazında/yani kişisel olarak bakıyorum) çok doğru buluyorum yazın gerçekten mükemmel olmuş, kalemine sağlık..sanada selamlar fahriciğim..

Avatar
ahmet bekar 2014-03-06 17:43:52

helal başkanı8m kim tutar seni

banner90