banner102

YILBAŞIMIZ MÜBAREK OLSUN!

İslam ümmeti, bu akşam Hicri 1438’i tamamlayarak 21 Ekim Perşembe Hicri 1439 senesine ulaşacak. Karanlıktan aydınlığa, cahiliyeden saadete, batıldan hakka kalben, aklen ve bedenen intikal etmenin adı olan Hicret’i bize hatırlatan Hicri Yılbaşı, Müslümanlar için kurtuluşun anahtarını içinde barındırıyor. Of’un Nabzı olarak İslam âleminin Hicri yılbaşını kutlar, İslam coğrafyasındaki kan ve gözyaşının son bulmasını ve ümmetin birliğine vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan (C.C.) niyaz ederiz.

Fahri Hacıcaferoğlu
Fahri Hacıcaferoğlu
20 Eylül 2017 Çarşamba 21:05
YILBAŞIMIZ MÜBAREK OLSUN!

 İslam ümmeti Hicri 1438’i tamamlayarak 21 Ekim Perşembe günü Hicri 1439 senesine ulaşmış olacak. Mekke’den Medine’ye yapılan hicret ile başlayan Hicri takvimin yılbaşını idrak eden Müslümanlar, ümmetin vahdeti için bu güzel gecede ellerini semaya kaldırdı. Karanlıktan aydınlığa, cahiliyeden saadete, batıldan hakka kalben, aklen ve bedenen intikal etmenin adı olan Hicret’i bize hatırlatan Hicri Yılbaşı, Müslümanlar için kurtuluşun anahtarını içinde barındırıyor.

Tüm dünyada Müslümanlar Hicri 1439 yılına ulaşmanın mutluluğunu yaşıyor. 1439 yıl önce batıldan, karanlıktan, zulümlerden ve baskılardan Allah’ın izniyle Hicret ederek kurtulan Müslümanlar, Hicret’in 1439. yılında bu kutlu yürüyüşün mirasından ibret almaya devam ediyor.

HER MEDENİYET BİR HİCRET İLE DOĞAR

Her medeniyet bir hicret ile doğar; hicret olmadan Medine, Medine olmadan medeniyet olmaz. Yeryüzünün şahit olduğu ilk medeniyet, insanlığın ilk atası Âdem ile başlamıştı. Âdem, Havva annemizle cennetlerinden çıkarıldıkları zaman, hicret onların da kaderi olmuştu ve Âdem ile Havva kendi cennetlerinden, bu dünyaya hicret etmişlerdi. İnsanlığın ikinci atası olan Nuh bir hicret ile yeryüzünde yeni bir medeniyetin inşasına başlamıştı. Musa (a.s) hicret ile İsrailoğulları’nı Firavun’un zulmünden kurtarmış, Yusuf (a.s) bir hicret yolcuğu ile kuyulardan saraylara, zindanlardan iktidara ulaşmıştı. Her peygamberin hayatında hicretin yeri vardı. Sözün Sultanı olan Efendimiz bunu; “Hicret etmeyen hiçbir elçi yoktur” ifadesi ile açıklayacaktı.

BÜTÜN PEYGAMBERLERİN ORTAK SÜNNETİ: HİCRET

Hicret söz konusu olunca hidayet önderleri olan peygamberler içerisinden, Hz. İbrahim (a.s.) ile Efendimiz (a.s.) biraz daha fazla öne çıkarlar. Çünkü İbrahim hicretin babası, Hacer hicretin anası, İsmail ile Muhammed (s.a.v.) ise hicretin meyveleridir. Hz. İbrahim önce Nemrud’un zulmünden dolayı Harran’dan Mısır’a gelmiş, orada hicretin anası olan Hacer’i kazanmış ve Filistin’e hicret etmişti. Hacer, tevazusu ve beklentisizliğiyle İbrahim gibi bir peygambere eş olmuş, İsmail gibi bir çocuğa ana olmuştu. İsmail 100 yaşındaki İbrahim’in evinde bir çiçek gibi açınca, hanım Sare kıskanmış ve eşine; “Ey İbrahim! Bunları buralardan götür” demişti. İbrahim genç Hacer’i ve kundaktaki İsmail’i alıp kuş uçmaz kervan geçmez, toprağında tek bir ot bitmez, suya hasret coğrafya olan Mekke’ye getirmiş, oraya bıraktıktan sonra, arkasına dahi bakmadan çekip gitmek istemişti. Hacer ana bir Mekke’nin volkanik kayalarına, bir kundaktaki yavru İsmail’ine bakmış ve “Ey İbrahim! Bizi kime bırakıp gidiyorsun” demişti. İbrahim; o merhametin babası olan yüce insan hiçbir şey söyleyemeden, kelimeler boğazında düğümlenerek, ancak; “Sizi Allah’a bırakıyorum” deyivermişti. Hicretin gelini Hacer; “Eğer Allah’a ise yürü ey İbrahim, sen bak işine… Allah sana böyle yapmanı istediyse elbette bunda bir hikmet vardır” demişti.

HİCRET; TESLİMİYET NİŞANI

Hacer ana işin en başında işte böyle teslim olmuştu. O ne gelirse başa Allah için rıza göstermeye söz vermişti. Ama Hacer’in teslimiyeti bizim anladığımız teslimiyet anlayışından oldukça farklı idi. Bu teslimiyet, eldeki tüm imkânların son noktaya kadar kullanılmasını, ancak işin sonunun Allah’a havale edilmesini öğütleyen bir teslimiyetti. Bu teslimiyet, kul üzerine düşeni yapsın ki, Allah da yetişsin, ‘bittim’ desin ki, Allah da ‘yettim’ desin, teslimiyeti idi. Hacer ana giden İbrahim’in arkasından gözyaşları dökmüş, ama yerinde dur(a)mamıştı. Teslim olduğu Allah’ın kendisini bu ıssız vadide yalnız bırakmayacağını bilmiş, teslim olduğu otoritenin kendisine rahmet edeceğinden şüphe duymamış, bunun için bir say, bir gayret ortaya koymanın bilincine ermişti. Hacer ana Safa ile Merve tepelerinin arasında koşuyor, kundaktaki İsmail’ine su bulmak için gayret gösteriyordu. Bu gayret Allah’ı hoşnut ediyor, bu gayrete melekler imreniyor ve alkış tutuyor, bu gayrete ödüller yağıyordu. Hicretin nazlı gelini Hacer’in gayreti zemzem oluyor, Kâbe oluyor, Hicaz oluyor ve koca bir medeniyet oluyordu. O gün Hacer’in gayreti Mekke’nin toprağına bir tohum ekmişti.

HİCRETİN MEYVESİ HZ. MUHAMMED (S.AV)

O tohum yetişecek Adnan olacak, Mudar olacak, Kinane olacak, Fihr/Kureyş olacak, Kilâb olacak, Haşim olacak ve anası Hacer’in kendilerine hediye ettiği kaybolan zemzemi bulmaya girişen Abdulmuttalib olacaktı. Ama daha asıl olacak olan olmamıştı. Daha o tohum tam olarak meyvesini vermemişti. O meyve Abdulmuttalib’in en küçük oğlu Abdullah ile Amine’den olacaktı. Hz. Muhammed (a.s.), 40 yaşında iken risalet ile görevlendirilince, daha ilk gün Mekke’nin bilgini olan Varaka ibn Nevfel’den kader çizgisinde hicretin olacağını öğrenmişti. Daha sonra gelen ayetler ve geçmiş peygamberlerden bahseden kıssalar nazil oldukça, Efendimiz (a.s.) medeniyetlerin inşası için hicretlerin şart olduğunu görecekti. ‘Bittim’ dediği yerde de imana yeni bir vatan arayacaktı. Kul biterse, Allah yeterdi; ve ona, Allah Yesrib’i iman yurdu edecekti. Artık yol gözükmüş, hedef belirlenmişti. Yolun rehberi olan Muhammed (a.s.) yürümeliydi. O da arkasına bakmadan Hacerî bir teslimiyet ile yürüyordu. Çünkü medeniyetler ancak yürümekle inşa edilebilirdi. Yatanlar medeniyeti tüketir, yürüyenler ise medeniyetin mirasını üretirlerdi.

YENİ BİR MEDENİYETİN HABERCİSİ

Peygamber Efendimiz, Mekke müşriklerinin yoğun baskıları, sindirme çabaları, işkenceleri içerisinde bir çıkış yolu aramış ve teslim oldukları Allah (c.c) onlara Hicret’i öğütlemişti. Şimdi yeniden Hicret vaktiydi. Karanlıktan aydınlığa, cahiliyeden saadete, batıldan hakka kalben, aklen ve bedenen göç etmekti Hicret. 1439 yıl oldu. Müslümanlar için yemi bir başlangıcın, yeni bir umudun, yeni bir medeniyetin habercisi olan bu kutlu yürüyüş, tüm zamanlar için Müslümanlara kurtuluşun reçetesini yazmıştır. İslam ümmetinin kaos ve kanla yoğurulduğu günümüzde yeni bir Hicret gerekmektedir. Batıldan Hakka ardına bakmadan bir yürüyüş… Kalbin, aklın ve bedenin kıblesi aynı olduğu vakit, Müslümanlar için medeniyetin yeniden inşasının habercisi olacaktır.

Milli Gazete

Son Güncelleme: 20.09.2017 21:06
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90