banner102

Çağımız insanını kronik ve önlenemez sorunu saydığım 'hiçbir şeyden keyif alamama' ,'çabuk sıkılma' ,'hemen bunalma' sorunsalı üzerinde biraz olsun düşünce egzersizi yapmak niyetindeyim.

Toplumun her kesiminden  insanda sıkça rastlanan bu depresyon belirtilerinin bir temeli mutlaka olmak zorunda, yoksa bu kadar çok sayıda insan kısa süre içinde hayattan bıkma noktasına tesadüfen gelmiş olamaz..!

Herkesin bilinçaltına aynı algının ürpertici huzursuzluğu yer etmiş durumda, peki bu algı nedir? Popüler kültürün ifadesiyle o algıya 'bu hayatın heyecanı meyecanı yok ' sendromu diyorum..

Sendromun nedenlerini araştırırken her zaman yaptığım gibi ilkin içsel nedenler üzerinde odaklanacağım. Zira sorunların kaynağını araştırırken insanın ilkin kendi içine yönelmesi,özeleştiri yapabilmesi kuşkusuz içsel tutarlılığın sağlanması açısından önemlidir. Sorunların kaynağını hep dışsal nedenlerde arayanların, kendine toz kondurmayanların bu hayatta alacağı çok mesafe yok gibi.

Topluma musallat olmuş bu huzursuzluğun sebebini merak eden bireyin ilkin: insanın neyi sahiplendiğini ve neye talip olduğunu irdelemesi gerekiyor..

Biz neyi sahipleniyoruz, neyi savunuyoruz ve neye talibiz..?

Öyle ki ünlü ruh bilimci Jung'un şu aforizması bu tespiti doğrular niteliktedir.

'Bir birey ne kadar yapay sahiplenmelere yönelirse, önemli şeylere karşı duyarlılığı ve yaşamdan elde ettiği doyum o kadar azalır.'

Öncelikle sahiplendiğimiz her neyse bizim tercihimiz mi yoksa yaşadığımız toplumun bir dayatması mı onun ayrımında olmamız gerekiyor.

Herkesin elinde bulunan binlerce liralık akıllı telefonlar elzem bir ihtiyacın tezahürü müdür yoksa 'herkeste var, benim neyim eksik' mitinin bir gereği midir? Bir akıllı telefona sahip olunca elde edilen mutluluğun ömrü ne kadar olabilir? Bir metal parçası insanın iç huzuruna ne ölçüde katkı yapabilir? Soruların muhatabı olduğumuz sorular olarak karşımıza çıkar, iç huzursuzluğun magmasına inmek azmindeysek şayet.

Çok fazla televizyon izleyip çok az kitap okumak bir tercih mi yoksa mecburi istikamet mi? 

Bilgi sahibi olmadan,araştırmaya tenezzül etmeden yargı sahibi olmak. Bu hazır bulmanın sağladığı bir anlık rahatlama hissi, bir alışkanlık mı yoksa keskin bir zekaya duyulan sarsılmaz güven mi?

Günümüz insanı huzursuz: tüm bildiklerini hiç bir zahmet harcamadan elde etmesinden mütevellit, çaba göstermeksizin elde edilenin insanın tüm hücrelerine zerk ettiği tasallut zehrinin uyuşukluğundan..Zira bilgiye giden yolun yaşattığı tüm içsel doygunluktan mahrum kalmakta günümüz insanı..

Talip olduğumuz her neyse onun niteliği de bu iç huzursuzluğu tetikliyor şüphesiz..  'Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur' sözünde de işaret edildiği gibi modern dünyanın yapay ihtiyaçları ve ulaşamayan insanın yaşadığı derin mahrumiyet duygusu, insanın o yapay dünyayla giderek açılan zihinsel uçurumunun sebebiyet verdiği huzursuzluktur..

Bilinç düzeyinde, çok kısa bir zaman önce haberi dahi olmadığı her hangi bir şeye,yaşadığı anın içinde ölümüne ihtiyaç duyuyor olması ve onu elde edemeyince engellenmiş hissetmesi, günümüz insanının kuşatılmışlığıdır,  iç huzursuzluğunun en büyük sebebi..

Önce analiz sonra özgürlük, tüm eşyadan...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90