banner102
 AKP döneminde AB süreci

Önceki hükümetler, ev ödevlerini Kophenhang kriterlerine uyum adı altında muhtelif tarihlerde zaten yapıyordu. Ancak AKP Kasım/2002’de hükümet olduktan sora görülmemiş bir AB sevdasıdır tutturdu ve birliğe girebilme adına elinden geleni esirgemedi.

Aralık/2002’de Avrupa Parlamentosu Kopenhag Zirvesine ilişkin Türkiye için aldığı özel kararları yayınladı. Buna göre:

AKP hükümetlerinin yaptıkları

Ocak/2003

1-  Daha önce yapılmış olan 2. Uyum Paketi’nde yer alan maddeler daha da genişletilerek, gerekli değişiklikler yapılmış ve yürürlüğe girmiştir.

2-  Türk mahkemeleri kanunlarının AHİM kanunlarına uyarlı hale getirilmesi ve 3. uyum paket sınırlarının genişletilmesi kararlaştırılmıştır. (Yeni TCK ve özellikle zina yasası bu madde ile ilgilidir.)

Nisan/2003

TBMM’de AB komisyonu kurulmuş ve komisyon, TBMM’ye sunulan kanun tasarı ve tekliflerin AB mevzuatlarına uygunluğunu incelemekle görevlendirilmiştir.

Ağustos/2003

Türkiye tarafından hazırlanan 2003-2006 dönemine ilişkin ‘3. Katılım Öncesi Ekonomik Program’ Avrupa Komisyonu’na sunulmuştur.

Kasım/2003

Avrupa Komisyonu ‘2003 Türkiye İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi’ni yayınlamıştır.

Nisan/2004

Kıbrıs’ta referandum yapılmış ve Rumların ‘red’ oylarıyla Kıbrıs halkı şimdilik esaretten kurtulmuştu. Ancak, Rumların buradaki amacı Türkiye’nin müzakere sürecinde olduğunu ve bundan dolayı daha fazlasını koparabilme hevesiydi.

Mayıs/2004 Anayasa Reform Paketi TBMM’de kabul edildi.

Bu paketle AB’nin Türkiye’den şu talepleri doğrultusunda anayasa maddeleri değiştirildi.

1.      Türkiye AB’ye girmeden önce tüm komşularıyla, özellikle de Kafkasya’yla barış ve uzlaşı içerisinde olmalıydı. Amaçları Türkiye üzerinde emelleri olan Ermenistan için taviz koparmaktı. Bunların başında Ermeni soykırımının kabul edilmesi ve bunun neticesinde Türkiye’nin Ermenistan’a tazminat ödemesi geliyordu.

2.      Türk halkının düşünce yapısında büyük ölçüde değişmeler olması istenmekteydi. Bu da halkın milli ve manevi değerlerinden uzaklaşması amacını güdüyordu.

3.      Gerek Kafkasya ve gerekse Ortadoğu petrol ve doğalgaz yataklarına yakın olan Türkiye bu kaynakların hem istikrar ve güvenliğini sağlaması ve hem de Avrupa’ya naklinde görev yapması istenmekteydi.

4.      AB ülkeleri vatandaşlarına tanınan serbest dolaşım hakkı Türklere tanınmayacak,  onlar Türkiye’ye serbestçe girecek, Türk vatandaşları vizesiz gidemeyecekler.

5.      Birliğe geçiş sürecinde diğer ülkelere yapılan ‘geçiş süreci yardımı’ Türkiye’ye ancak 2013 yılı sonunda yani 10 yıl sonra verilebilecek.

6.      Türkiye’nin GAP bölgesindeki 22 barajın içinde bulunduğu Dicle ve Fırat havzalarının uluslararası bir iradeyle yönetilmesi gerektiği, zira bu kaynakların ilerki zamanlarda İsrail ve komşularının ihtiyacını karşılayacağı belirtiliyor.

7.      Kürt ve Alevi vatandaşlarımıza azınlık hakkı tanınması,

8.      Yabancılara toprak satımının arttırılması,

9.      Yunan Ruhban okullarının açılması ve serbest eğitim uygulamasına müsamaha gösterilmesi

10.  Güney Kıbrıs’ın Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınması. (Bu Kıbrıs’ın tamamının Rumlar’a verilmesi anlamı taşıyordu.)

11.  Giriş sürecinde sadece hükümetin ve resmi kurumların uyum çalışmaları yetmez, sivil toplum örgütlerinin de aynı çalışmaları yapmaları gerekir.

12.  Bu süreç 15-20 sene devam edebilir.

AB’nin Türkiye’ye tanıdığı 17 Aralık 2004 tarihinde tam üyelik müzakerelerinin başlaması için bütün bunların harfiyen yerine getirilmesi gerekiyordu. 17 Aralık tarihi geldiğinde ise Başbakan Erdoğan’ın ifadesiyle ABC’si değil alfabenin bütün harfleriyle harfi harfine yerine getirilmiş ve bu tarihe yetiştirilmişti. Ancak, ilgili toplantı yapıldığı esnada AB, sözünde durmayınca Başbakan Erdoğan küsüp, toplantıyı terk etmişti. Arkasından Abdullah Gül ve bazı AB bakanlarının araya girmesiyle oyalama süreci 3 Ekim 2005’e ertelenmişti. Malesef AKP bunu bile müthiş bir başarı olarak millete aktarmış ve Türkiye’de bir bayram havası estirmişti.

Haziran/2004

AB Anayasası Brüksel zirvesinde kabul edildi.

29 Ekim 2004

Üyesi olmadığımız halde, Cumhuriyetimizin 81. Kuruluş yıl dönümünde AB anayasasını kabul ettik. Milletimizin özgürlüğünün sembolü olan Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılması gereken  Başbakan Recep Tayyip Erdoğan  ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, o gün bir anlamda esaret yani bağımlılık anlamına gelen AB Anayasası’na imza atıyorlardı. Hem de içeriği bile tam manasıyla incelenmeden.

Enteresan olan İtalya’nın Roma kentinde yapılan imza töreni yıllarca Haçlı Seferleri’ni yöneten bir papanın heykelinin ayakları dibinde yapılıyordu.

O dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Başkanı Bülent Arınç da şu ifadeyi kullanacaktı: “Egemenliğin bir kısmını devretmenin ne mahsuru olabilir?” Halbuki başkanı olduğu meclisin duvarında bu gün dahi ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ yazıyor. AKP hükümeti ise halen daha AB’ye girmenin bütün sınırlarını zorluyor. Hatta bunun için 2011 senesinde bir de Avrupa Birliği bakanlığı bile kuruldu.

Avrupa’nın bütün istedikleri hatta daha fazlası da yerine getirilse, daha sonra Birlik, Türkiye’yi oybirliği ile tam üyeliğe kabul etse bile Türkiye tam manasıyla dâhil olmuş olmayacak. Bir süreç daha işlemesi gerekiyor ki o da AB ülkeleri, ‘Türkiye’nin üyeliği aktif hale gelsin mi?’ diye ayrı ayrı kendi halklarına soracaklar yani referandum yapacaklar... hepsinden ‘EVET’ çıkarsa üye olmuş olacağız.

Bütün olumsuzluklara rağmen, ülkemizin onarılması güç tahrifatlarına neden olmasına rağmen, kültürümüzün aşırı derecede yozlaştırılmasına rağmen AKP’nin AB sevdası, tazeliğini koruyarak devam ediyor. Bu gidişle biteceği de yok.

BİTTİ

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90