Otoriteye yakın insanlarımızın sık sık dile getirip vurguladıkları şöyle bir görüşleri var. “Dış güçler Türkiye’nin büyümesinden, bölgesinde etkin olmasından rahatsız. Türkiye büyüyor, süper güç oluyor diye önümüzü kesmek için her yolu deniyorlar.”
Elbette ülkemizde çıkan iç ve dış karışıklıkların arkasında bu dış güçler de var. Ama biz bunu sadece onların telkiniyle Türkiye’nin büyümesine bağlarsak yanlış teşhis koymuş oluruz, bu yanlış teşhisimiz sebebiyle de doğru ve isabetli kararlar alıp uygulayamayız. Çünkü gerçek arızayı tespit edememişiz temektir. Doğrusu, bu işi kişiliğimize, inancımıza ve yer altı değerlerimize bağlamamız lazım, ama bizler çok iyi biliyoruz ki dış güçler gerek bizim güçlü olduğumuz gerekse de zayıf olduğumuz her dönemde yakamızı bırakmamışlardır. Gerçekten bizim, günün ve bölgenin şartlarının gerektirdiği şekilde gerçekleştirebildiğimiz hangi başarımız var da bizimle uğraşsınlar.
Sanayide yoksun… Bilimde yoksun… Tarımda yoksun… Buğdayı dahi ithal ediyoruz. Hiç bir yıl ihracatımızı ithalatımızın üzerine çıkaramamışız. Yediğimiz gıdaların büyük bir kısmını ithal ediyoruz. Tohum yapmayı bile beceremiyor, onu bile İsrail den ithal ediyoruz. Hiç bir alanda iddiamız yok… Tek bir esaslı başarımız yok. Tek bir köklü ve kalıcı yatırımımız yok, ne iç barış ne de dış barışta başarılı sayılmamız mümkün değilken hangi büyüme ve hangi etkin bölgesel güç olmaktan bahsediyoruz anlamak zor.
Şimdi bütün dünya bir araya gelmiş “bu ülkeyi nasıl durdururuz” diye kafa yoruyor, öyle mi? Neyimizden korkuyorlar ki, bizim hangi başarımız onlar için tehlike arz ediyor, onların çıkarlarına zarar veriyor gerçekten çok merek ediyorum. Burada da, bu şeref mahrumlarının bu tür söylemlerle bizi oyalayıp asıl hedeften uzaklaştırmaya çalıştıklarını düşünmek durumundayız. “Cambaza bak” hikâyesinde olduğu gibi bir aldatmacanın bizim için kurgulanabileceğini şahsen ben hesap etmek durumundayım. Ve bu büyüklenme vehminin arkasında bu tür bir hesabın olduğunu tarih/özellikle de yakın tarih bize göstermiştir.
Hani, çok esaslı bir eğitim sistemimiz olur, çocuklarımıza, gençlerimize dünya standartlarında bir eğitim veririz de endişe duyarlar. Böyle bir durumumuz da yok, çünkü eğitim meselesinde Avrupa da sonuncu sıradayız. Eğitim sistemimiz dini değil, ilmi değil, milli hiç değil. Dünya sıralamalarında listenin en sonlarındayız. Bu eğitim sistemiyle gelecek yıllarımızı da ipotek altına almış durumdayız, bu dış güçler gerçekten Türkiye’nin nesinden korkuyorlar, gelin biz onu arayalım.
“Köprü, havaalanı, hastane, tüneller, bilmem kaç bin kilometre oto yol veya bölünmüş yol yaptık” diye mi önümüzü kesmeye çalışıyorlar, hayır, buna da inanmam. Çünkü yollarımızda 18 milyon araç var ama bir tane bize ait olan kendi markamız yok, bunu belki biz anlamıyoruz ama o dış güçler bunu bizden çok daha iyi biliyor.
Adamlar sanayi çağını geride bıraktı. Teknoloji ve iletişim çağını geçti. Şimdi çevre, bilgisayar çağına gelmiş…
Biz bu evrelerin hiç birisini tamamlamadan nasıl olacak da modern çağın ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde planlı şehirler kuracak, otopark, yeşil alan vs. problemlerini hallederek insanımızı en güzel şehirlerde yaşatacağız? Güldürmeyin insanı Allah aşkına. Akşam geç kalınca arabanı park etmek için bir saat park yeri arayacaksın, en temel gereksinimlerini bile halledememiş olacaksın, onlar da salak ya, senin büyümenden korkacaklar, senin önünü kesecekler, seni kendilerine tehdit olarak görecekler.
“Dış güçler Türkiye’yi bölmeye çalışıyor” diyenler haklı ama gerekçeleri tutarlı değil. Son dönemde Suriye sınırında olup biteni örnek gösteriyorlar ve “Türkiye-Irak-Suriye sınırına bir Kürt devleti kurulacak” diyorlar.
Eğer Suriye’de olup bitenlerin asıl hedefi Türkiye ise, bu akl-ı evveller Suriyenin bir günde mi bu hale geldiğini zannediyorlar acaba? Bu tezgah kaç yıldır gözlerimize baka baka kurulup bu hale getirilmedi mi? Suriye parçalanır ve bir ateş çemberine dönüştürülürken, Suriye halkı çetelerin eline bırakılırken bizler, Irak’ı işgal edenleri unutmuş olarak tamamen sessiz kalıp işgalcilere adeta yardımda bulunmadık mı?
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Dışişleri bakanı olduğu dönemde “Suriye’de Kürt Devleti kurulur” şeklindeki görüşlere karşı: “Bu işi siz bilmiyorsunuz, çünkü Suriye’de o kadar Kürt nüfusu yok” diye cevap vererek adeta milletin aklıyla alay ediyordu. Şimdi sayın Başbakana soralım. “Hani o kadar Kürt yoktu.” Peki şimdi neyi ve neden bekliyoruz.
Kaldı ki her devlet kendi çıkarı için çalışır. Bunu yaparken de çıkarına engel gördüğü devletlerin ayağına basar, önünü keser, böler. Diyelim ki dış güçler Türkiye’yi kendi çıkarlarına engel görüp bölmeye çalışıyorlar. Peki, bunu engellemek için biz ne yapıyoruz, bizi bölmeye çalışan “Şer İttifakı”nı neden yardıma çağırıyoruz?
Bizler kendi içimizde de kendimizi bölmeye, ötekileştirmeye devem ediyoruz. Seçim öncesi, siyasi rakip olarak dahi kabul etmediği Milli Görüşçülere “Milli İttifakı paralelciler kurdurdu ve onlar finanse ediyor” diyerek dış güçlerin bölmesinden daha etkili bir bölmeye imza atmadılar mı?.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde “batılılar beni övseydi kendimden şüphe ederdim” diye altına imza atılacak güzel bir şey söyledi. Peki ama bu batılılar bizi on yıl boyunca hep övmediler mi, o zaman neden hiç şüphelenmedik. AK Parti’nin özgürlükleri artıran, demokrasiyi geliştiren icraatlarından dolayı “Avrupa Birliği Uyum Yasaları”nı çıkarırken Batı medyasında, neredeyse her gün destek ve övgü yazıları çıkıyordu. Peki, bu batı o zaman bizi ne için bu kadar övüp alkışlıyordu?
AK Partinin iktidara geldiği 2002’den 2010’a kadar en büyük desteği Batı dünyasından gördük. Batı medyası Erdoğan’ı “Orta Doğunun lideri” diye takdim ederken ve Erdoğan gittiği her ülkede el üstünde tutulurken kendimizden şüpheye düştük mü? Ve “ne adına, kim adına B.O.P. eşbaşkanı olarak karşısında eğildiler” diye sorgulama ihtiyacı hissettik mi? Bunu yapmadığımız gibi bir de Batı medyasında çıkan övgülerden gayet memnun ve mutluyduk.
ABD Başkanı Obama ikinci kez seçildikten sonraki ilk yurtdışı ziyaretini Türkiye’ye yaptığında, “Türkiye bölgesinde etkin bir güç haline geldi. Mecburen buraya gelecekti” diye düşündürüldük ve öyle de inandırıldık. Peki, son yıllarda bizden hiç mi hiç bahsetmedi, bizi adam yerine dahi koymadı ve Kobani’ye açıktan yardımda bulundu. Ve üstelik Erdoğan da “evet, Obama Türkiye’ye rağmen bu işi yapmıştır” demek durumunda kaldı.
Bir karar verelim artık. Batı bizi önemli, büyük ve iyi işler yaptığımız için mi el üstünde tutup destekledi, yoksa iyi işler yapamadığımız için mi? Peki ya Obama. Obama bizimle neden iyi geçindi veya neden iyi geçinmedi?
Bu sorunun cevabını, içinde bulunduğumuz durum net olarak veriyor bana göre. Galiba bizim, arkasında durabileceğimiz ilkelerimiz yok. İlkesiz bir insanın veya devletin bu kadar ayakta durması bile düşünülmesi gereken bir durumdur.
Selam ve dua ile
Ben her sabah sitenize girer haberlere bakar köşe yazarlarını okur; kendime düşen pay var sa dersimi alır,memnuniyet duyarak güne başlarım.Kısacası Ofun nabzı sitesi,bir bütün olarak yazarları hayatımın önemli bir parcası olarak görürüm ve fikirleri de benim için önenli ve esaslıdır.Çünnkü onların fikirleri,yazıları,mekaleleri bana güven verir,bilgilerinde bilerek yanlışlık omayacağını bilirim.Bu sabah sitenize girdiğim de şaşırdım kaldım ;Arkadaş kaleme bir yazı almış,kalem onun ama yazı bir başkasının başkasının düşüncesini kendi düşüncesiymiş gibi kaleme almak bana açıkçası hiç ama hiç doğru gelmedi,ofun nabzı benim gözümde çok farklı ona göreltmeye,emek hırsızı gibi algılamaya hakkınız yok başkasının fikrini (her ne kadar doğruda olsa)kendin fikrin,düşüncen gibi kaleme alırsan dur derim size sizler benim düşüncemi,bakışımı değiştirmeye mecburmusun?biz bu kadar salakmıyız sizce sorarım size...