banner102
Mustafa Kemal Paşa’ya Milli Mücadele görevini Sultan Vahdettin verdi

Millet olarak, Milli Mücadelemizin 100. Yıl dönümünü 19 Mayıs Salı günü Samsun’da kutladık. Ülkemiz ve Milletimiz için hayırlara vesile olur inşallah!.. Milli Mücadele ile ilgili bir takım yalan yanlış algılar oluşturulmuş ve oluşturulmaya da devam ediyor. İşin aslını esas kaynaklarından öğrenmekte fayda var.

Mareşal Fevzi Çakmak hatıralarında şu bilgilere yer vermiştir.
«Mütareke senesinde, bir Cuma selamlığından sonra Sultan Vahdettin beni huzuruna 
kabul etti. "Paşa, dedi. Durumu görüyorsunuz. Bu vatan ancak Anadolu'da teşkilatlanarak 
kurtarılabilir. Bana Anadolu'da teşkilat kuracak, memleketi şu karanlık durumdan kurtarabilecek paşaların bir listesini yapıp getirin!" dedi... Ertesi Cuma, yine selamlıktan sonra huzuruna girip hazırladığım listeyi verdim. Dikkatle okuduktan sonra, bir müddet sustu. Sonra yarı kapalı gözleriyle ağır ağır, tane tane konuşmaya başladı: "Paşa, Mustafa Kemal Paşa hırsız mıdır?" "Haşa Padişahım!"
"Bir namussuzluğu, ahlaksızlığı var mıdır?" "Haşa Padişahım!"
"Beceriksiz ve kabiliyetsiz midir?" "Hayır efendim. O hepimizden bilgili, kabiliyetli ve dinamiktir" 
"O halde bu listeye niçin onun adını yazmadınız?.."
Hiç düşünmeden cevap verdim:
"Padişahım, Mustafa Kemal Paşa yenilik, bilhassa öteden beri Cumhuriyet taraftarıdır" Padişah elindeki kağıdı atar gibi masanın üzerine bıraktı... Ayağa kalkıp pencereye döndü. Limanda demirli İtilaf devletleri (İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan) gemilerini göstererek: "Paşa! Paşa! Bu gemileri görmek kanıma dokunuyor. Bu memleket kurtulsun da isterse Cumhuriyet olsun... Kendine selamla birlikte tebliğ ediniz, haftaya Cuma günü Mustafa Kemal Paşa'yı göreceğim»
(Kaynak: Vehbi Vakkasoglu, Son Bozgun, cilt: 1, S. 134-135, Timaş, Istanbul, 1990)
Görüşmeyi Mustfa Kemal Paşa’nın dilinden yayınlanan 15 Mayıs 1919 tarihli İSTİKLAL HARBİ gazetesindeki haberden aktaralım. 
‘Yıldız Sarayı’nın ufak bir salonunda Padişah’la adeta diz dize deyecek kadar yakın oturuyorduk. Sağında dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üzerinde bir kitap vardı. Salonun Boğaziçi’ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu: Birbirine mütevazi hatlar üzerinde düşman zırhlıları bordolarındaki toplar sanki yıldız sarayına doğrulmuş. Manzarayı görmek için oturduğumuz yerden başımızı sağ sola çevirmek kafi idi. 
Padişah hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı.
- Paşa! Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettik. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir. (Elini benim bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti): tarihe geçmiştir. 
O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım.Dikkatle sükunla dinliyordum.
- Bunları unutun, dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa! Paşa! Devleti kurtarabilirsiniz.
‘Bu son sözlerinden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi konuşuyordu?’ diye düşündüm. Sonra şu cevabı verdim: “Hakkımdaki teveccüh ve itimada arzı teşekkür ederim. Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz efendim.
Atatürk daha sonra İlk Meclis’in açılışının Ertesi günü Meclis kürsüsünden yaptığı açılış konuşmasının bir bölümünde yukarıdaki anlatılanları doğrular nitelikte şunları dile getiriyordu.
İstanbul Hükümeti’nin kendisini İstanbul’a geri çağırması ile ilgili aldığı telgrafı beyan ettikten sonra şunları söylüyordu: “8 Haziran 1919 tarihli Harbiye Nazırı Şevket Turgut imzasıyla şu telgrafı aldım.
«Yüksek emirleriniz altındaki gemilerden biri ile hemen buraya gelmeniz rica olunur.»
Bu davetin amacını ve içyüzünü anlayamadım, açıklayıcı bilgi istedim. Ayrıca, konuyu Genelkurmay Başkanı olan Cevat Paşa’dan da sordum. Adı geçen kişiden 11 Haziran 1919'da aldığım cevapta «Kıymetli bir generalin Anadolu'daki gezisinin kamuoyunda iyi bir etki yapmayacağı düşünülerek İngilizlerin beni istediği bildiriliyordu. Bu gerçeği öğrenince doğrudan doğruya saygıdeğer Padişah hazretlerine şu fikirlerimi arz ettim.
Padişah Hazretlerinin devletli mabeyni (Sarayda ,Padişahın yazı ve görüşme işlerine bakan daire, özel kalem) yüce başkâtibi vasıtasıyla Padişah Hazretlerinin devletli katına:
Büyük ulusun ve kutsal hilâfetin biricik ve gerçek dayanağı bulunan yüce saltanatınızı Tanrı kötülüklerden korusun? Yüce Padişahım, ülkemizin bu gün uğradığı büyük baskı ve bölünme tehlikesi karşısında ancak yüce varlığınız başta olmak üzere, milli ve kutsal bir kudretin çabası; vatanı, devlet ve milletin bağımsızlığını şan ve şerefi büyük hanedanının altı buçuk asırlık yüce tarihini kurtarabilir. Çevremizdeki kişiler bu genel kanıda birleşmiştir. Son olarak huzurlarınıza kabul edilmek onurunu kazandığımda, üzücü İzmir olayı dolayısıyla hüzün dolu olan kutsal kalbinizden doğan kurtuluşla ilgili görüşleriniz bu gün bile belleğimdeki yerini korumaktadır.
Bu duygumu açıklamak isterim. İstanbul'dan son olarak ayrılacağım gün bu şerefe kavuşmuştum. Bu sırada Yüce Şahsınız Boğaziçi’nde bulunan İngiliz donanmasının saraya yönelik toplarını göstererek, «görüyorsun» dediniz. «Ben artık memleket ve milletin , nasıl kurtarılması gerekeceği hususunda kararsızlığa düşüyorum» ve ellerinizi kaldırarak, «inşallah millet akıllanır ve uyanır, bu üzücü durumdan gerek beni ve gerekse kendisini kurtarır» buyurdunuz. Yazımda arz etmek istediğim bu kutsal sözlerdir...

(Konuşma 30 sayfayı aşkındır.) (
https://www.tbmm.gov.tr/tarihce/ataturk_konusma/1d1yy1.htm)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90