Neler oluyor Hüsnü amca? Ayağımızın altından toprak mı kayıyor ne? Yani biliyorum, seni
yine kızdıracağım ama dayanamıyorum Hüsnü Amca ya! ...
Yabancılara müthiş bir şekilde toprak satışı başladı. Düne kadar parasını cebine koyan
ecnebinin biri gelip şu memleketten yirmi beş dönüm toprak alıyordu. Ona bile yüreğimden
parçalar koparcasına üzülüyorken, şimdi artık tamı tamına altı yüz dönüm Hüsnü Amca; altı yüz bin
metrekare toprak satışına izin verdi hükümet. Yani senin köyde altmış dekar yerin var ya, tam onun
on misli. Sizin köyde senle beraber on köylünün daha yerlerine bedel.
Denizde kuum gÜ¢vurda para Hüsnü Amca. Koydu mu cebine dolarları, yuroları dooğrusun
doğru sizin köye gelecek. Ünce Muhtar Hasan’a uğrayacak, “Bu köyde arazisini kullanmayan var
mı?” diye soracak. Muhtar Hasan’da: “Var.” diyecek. “Bizim Hüsnü Emmi yıllarca önce şehere
göçmüştü.” diyecek. “Bir iki sene tarlalarını icara verdiydi, ee artık son senelerde ürün de para
etmeyince kimse kiralamadı ööle duruyor.” diyecek. “Gelin sizi emmisinin oğlu gasgetli Ahmet
Emmi’ye götüreyim.” diyecek.
…
Varacaklar Ahmet Amca’ya, nedir muratları söyleyecekler… Ahmet amca da dönüp
seni arayacak… Tabii sen önce bir öfkeleneceksin. “Benim kimseye satacak tarlam tapum yok.”
diyeceksin. Yarın bir gün şeherde ne olur ne olmaz belki dönerim.” diyeceksin. “Eker biçerim
diyeceksin.”…
Hüsnü Amca! Sen şehre niye geldin? Demiştin ya hani, yedi, sekiz sene evvel devlet, sana
ekesin-biçesin diye faizsiz bilmem kaç sene sonra geri ödemeli kredi verdiğini. Ama taban fiyat
düşük olduğu için tarlaları ekmeye pek gözün kesmediğini söylemiştin. İyisi mi gidip şeherde bir
yatırım yaparım diye düşünmüşsün. şehre gelmişsin gelmesine ama evdeki hesap çarşıya uymamış.
Sonra günü gelip de borcunu ödeme de ne müşkülatlar çekmişsin. Üoluk çocuk hep beraber asgari
ücretle, üstelik sigortasız çalışıp ta ödemişsin borcunu. Bunları hep sen anlatmadın mı Hüsnü Amca?
şimdi köyde şartlar değişti mi ki belki giderim diyorsun? Artık Hüsnü Amca; her şey
dışarıdan geliyor. Pirinç de, buğday da, soğan da… Diyelim ki köye döndün, bu yaştan sonra ne
yapacaksın köyde Allah aşkına? Hem sen giderim diyorsun da bakalım çoluk çocuk ne diyor.
Vallaha Elif Nine bile razı olmaz Hüsnü Amca. Git bakalım köye, neyle geçineceksin. Tarla sana
baksın, sen tarlaya. Emeklilikte yok. Oh ne ala… Ama sende haklısın, koskoca bir ömür geçmiş,
canım tarlalarda. Hem ne demek, ecnebiye tarla satmakta ne oluyor…
Ama oldu işte bir kere Hüsnü Amca, Hükümet böyle bir karar aldı. Cumhurbaşkanı da
onayladı. Senin anlayacağın ok yaydan çıktı. Kimin umurunda senin hiç yokken huzurun kaçacak,
lokmaların boğazına dizilecek. Kara kara düşünüp duracaksın. Boşa koyacaksın dolmayacak, doluya
koyacaksın almayacak. GÜ¢vur ise senden haber bekliyor. Kafaya koymuş bir kere, alacak senin
tarlaları. Sen ise hala belki dönerim hayalindesin.
Tabi sen derin derin bu düşüncelere dalmışken şu meret cep telefonunda zır zır yeniden
ötmeye başlayacak. Ekranda gardaşım Ahmet yazıyor. Yine tarla meselesidir diye içinden
geçireceksin. Üzüntün bir kat daha artacak. Nerden çıktı şu tarla meselesi diyerek açacaksın çaresiz.
Oysa Ahmet Amca, senin kadar üzüntülü değildir. Zira garibim nice zamandır reçberliğin artık tadı
tuzu kalmadı diye şehre göçmek istemektedir. Artık köy hayatı, canına tak etmiştir. Zaten onca
haneden kala kala sadece birkaç hane kalmış köyde. Ecnebi müşteri ise tarlalarına tam on misli bedel
vermiş. “Ağabey;” diyecek, “Bu fırsat gaçırılır mı? diyecek…
GÜ¢vurda para mı yok Hüsnü Amca. Tabii bu kadar parayı duyunca sen de yelkenleri
indirmeye başlayacaksın. Zaman gelecek bir bakmışsın sizin köyde babanın dedenin mezarından
başka bir alakan kalmamış. Belki o günleri sen görmeyeceksin ama Allah korusun böylelikle canım
memleketlerimiz bir bir elimizden çıkacak.
Biliyorum Hüsnü Amca; sen de başbakan gibi, “Ecnebi, toprağı cebine koyup gidecek
değil ya.” diyeceksin. Koymayacak da bir etek parayı sayacak, sonra kalkıp tekrar senin tarlaları
geri verecek de değil herhalde. Yıllardır Filistin’i sana örnek verdikçe “Onlar da topraklarını
satmasalardı.” diyip duruyordun. İşte zamanla bizimkiler gibi onların idarecileri de bizimkine benzer
kanunlar çıkardılar. GÜ¢vurlar da bol bol paraları verip aldılar, şehitlerimizin kanlarıyla sulanmış
toprakları.
şimdi de bizim topraklarımızı harıl harıl almaya başlayacaklar. Sen uyu bakalım. Bir
düşünsene sizin köyden kaç şehit var Üanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda can veren? Para nedir ki
Hüsnü amca insanın elinin kiri, yıkarsın gider. Ama toprak öğlemi? Toprak demek vatan demek.
Vatan! Vatan! … Bir kaydımı ayağının altından, gidiş o gidiş. Vallahi zürriyetin, ruhuna Fatiha bile
okumaz bilesin Hüsnü amca… Tabii bunlar belki cızz ettiriyor içini ama bir kere takılmışsın, ille
de “Bu başbakan yapıyorsa bir bildiği vardır.” diyip duruyorsun.
PekÜ¢lÜ¢, sen öyle de bakalım Hüsnü Amca. Bak Saadet Partisi Genel Başkanı Muhterem
Mustafa Kamalak Bey varya, kendisi bir anayasa profesörüdür. Hem de çifte profesör. O söylerse
boş söylemez. Sayın Cumhurbaşkanımıza bu hususla ilgili mektup gönderdi. Zat-i Üli’lerini uyardı.
Mektubunda; “Toprak bir devletin egemenlik ve bağımsızlığının sembolüdür… Uluslar
arası hukukta ise; özel mülkiyet kutsaldır, dokunulmazdır ve evrensel kanunlarla koruma altına
alınmıştır.” dedi.
“Bu nedenle yabancılara satılacak her toprak parçası, özel mülkiyet alanına girecek ve uyruğu
olduğu ülkenin Türkiye’ye müdahale hakkını ortaya çıkaracaktır.” dedi.
“Bu durum önümüzdeki süreçte Türkiye’nin Kendi toprakları üzerindeki egemenlik
hakkını etkileyecek bir tehdit olarak kendini gösterecektir. Nitekim bu tehlike Anayasa Mahkemesi
kararlarında; ‘Yabancıların arazi ve emlak edinmesi salt mülkiyet sorunu gibi değerlendirilmez.
Toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlık simgesidir.’
ifadesiyle yer almıştır.” dedi.
Yani kısacası Hüsnü Amca; bir kimse yabancı bir ülkeden toprak satın alırsa, bu onun özel
mülkiyeti oluyor. Uluslararası hukukta da özel mülkiyet, kutsal sayılarak dokunulmaz kılınmış ve
koruma altına alınmıştır. Toprağını satan ülke gün gelip de bu topraklara el koyarsa, toprak sahibinin
vatandaşı olduğu ülke de diğerine karşı savaş dahi ilan edebiliyor. Hele ki Yahudilere ve Ermenilere
satmışsan iş daha da başka boyutlar kazanır Hüsnü Amca.
Muhterem Mustafa Kamalak Bey, son olarak da Sayın Cumhurbaşkanımıza: Bu uygulamanın
Anayasamıza aykırı olduğunu vurgulayarak; “Gel bu yasayı imzalama, Meclise geri gönder.” dedi.
Ama Cumhurbaşkanımız, hiç de tınmadı. Anlaşılan Hüsnü Amca… Neyse!
Yani Hüsnü Amca; şimdiye dek o kadar çok şey anlattım ki sana, adeta belki bıktırdım seni.
Yine de söylemeden geçemeyeceğim. Bu hükümetin icraatlarından beni en fazla üzen hatta kahreden
şeylerden biri de ne biliyor musun? Avrupa Birliği’ne girme adına dinimizden, kültürümüzden
tavizler vermesi. “Aman ha Halk Partisi gelir, oyları bölmeyin.” diye diye bu Milletin oyunu
aldılar. Daha doğrusu kandırarak aldılar. Her seçim yaklaşınca yeni yeni bir takım senaryolar
sahneye koyarak masum insanların oylarını topladılar… Hükümet oldular… Peki, ne yaptılar?... İşte
memleketin hali ortada… Ne yazık ki pür melal…
Hüsnü Amca ne diyorum biliyor musun? Keşke bütün bu tahribatları, Halk Parti’si yapsaydı
da hiç olmazsa sen de bir an evvel onlardan kurtulma mücadelesi verirdin. Ama şimdi, “Bunlar da
Milli Görüş’ten gelme, yapıyorlarsa bir bildikleri vardır.” diyorsun. Belki haklısın ama işin aslı hiçte
öyle değil. Son on sene de şuursuz bir nesil yetişti bu memlekette. Onunla da kalmadı, senin gibi
mübarek insanların da maneviyatlarını körelttiler, Allah korusun hidayetlerini kararttılar…
İşte asıl sıkıntı burada Hüsnü Amca; …
Atilla MEHDİGİL
Güzel Masal.
Not: Masal, sözlü halk hikÇ¢yesi. Olağanüstü öğe, kahraman ve olaylara yer veren yaşanmamış öykülerdir.