Hayatının hiçbir döneminde söyleyen konumuna geçmemiş olan dinleyicinin, konuşma zahmetine girmeden dinlemeye nasıl katlandığını merak ediyorum. Şaşırarak müşahade ettim ki, dinleyen olma hali uzun yıllar devam ettikçe, insan da yerleşip meleke halini alıyor. Söylemekten kastım alakasız yerde, konuşanla ilgisi olmayan kişilere yapılan lakırdılar değil muhakkak. Sözüm ona mahallenin sorunlarını muhtardan dinlerken çıkıp iki kelime edemeyen birinin eve geldikten sonra hanımının kafasını ütülemesi, söylemek eylemi dahilinde değil.. bu söylemenin altında da bir dinleme var aslında, iş bu ki, kişi kendini dinliyordur biraz yüksek sesle.. söylenen ile dinleyen arasında bir korelasyon yoksa şayet söyleyenin yaptığı kendini dinlemek değil midir?
Söylemek aktif bir eylemken, dinlemek pasifliğin güvenli sahası olarak kabul edilebilir. Kelin perçeminden tutmak istemeyenler için en güvenli liman sayılır dinlemek, dinlemenin koruyucu kanatları altına sığınan kişi bu tutumun perde arkasındaki bastırılmayı ve ezilmeyi de fark edilmeyecektir muhakkak..
Burada üzerinde durduğum dinleme, elbette sonunda konuşma olmayan dinlemelerdir.Dinleyip bekleyip sonunda lafı gediğine koyanlar bu tanımlamanın dahilinde değildir..