banner102
Bu yazım sizlere, sürekli bir tarafa doğru akan hayat nehrinin bir parçası olan bizlerin durup “Cidden abi biz nereye akıyoruz :) yaa” dedirtecek türden.

İşe bir hayvanı ele alarak başlayalım, bu göklerin en ihtişamlısı kartal olsun. Kartala göklerin kralı desek yanlış olmaz. Öyle türleri var ki kanat genişliği 2.5 metreye ulaşabiliyor. Pençeleriyle bir insanı taşımasının mümkün olduğuna dair söylentiler var. Öyle bir aerodinamiğe sahip ki mühendisler günümüz teknolojisinde uçakları ona benzetmeye çalışıyorlar. Hızı ve maksimum hızındaki kıvraklığı kesinlikle emsali olmayacak şekilde. Sayfalarca kartalın özeliklerinden bahsedilebilir ama sadede gelecek olursak o da her canlı gibi doğuyor, büyüyor, yaşıyor, ölüyor. Kendisine bakamayacak durumdan, başkalarını bakar duruma geliyor. Hayatının en önemli adımını kendini kontrol edebilecek duruma geldiğinde kendisini yuvadan aşağıya atmak için atıyor ve nihayetinde başlığımızla paralel olarak yuvadan uçuyor. Şimdi sizden zihinlerinizde bir şey tasavvur etmenizi isteyeceğim. Bir kartal düşünün kanatlarını özgürce açıp istediği yere gidebilecek kudrette olan ama kanatlarını açmayıp uzunca bir süre yuvasında beklemeye devam eden, avlanabilecek kabiliyete ulaşmış ama avını hala başkalarından bekleyen, bir ekosistemde doğal dengeye katkı sağlayabilecekken öylece amaçsız oturan, size de tuhaf gelmiyor mu artık uçması gereken kartalın hala yuvada belirli bir hacmi işgal etmesi? Yada kendisinin avlanamaması? Yada doğal dengeye katkı sağlamaması? Evet durum anladığınız gibi, bir şeylere çok benziyor değil mi? Bu tamda günümüz gençliğinin sıkıntısını çektiği bir konu, çağımız gençliğini kanatlarını açabilecek olgunluğa erişmiş ama çeşitli sebeplerden bir türlü esneyip o hareketi yapamıyor. Elbette ki bu durum ardında bir takım sorunlara yol açıyor. Kısaca kartal kafese sığmıyor. Günümüzde örneğin askerliğini yapmayan, iş sahibi olmayan evlenemez gibi kalıplar yerleşmiş, bu kalıplara tamamen yersiz ve saçma denilemeyeceği gibi tam anlamıyla doğru olduğu da söylenemez. Geçmişe baktığımızda karınlarını doyuran insanlar mutlu olabildiklerinden, hayattan pekte fazla beklentilerinin olmadığından olsa gerek bu tür meseleler sorun olmuyordu diye tahmin ediyorum. Yaşadığımız dönem hayattan daha fazla beklentinin olduğu, sadelikten uzak, kısacık bir süreye fazlaca şeyin sığdırılmaya çalışıldığı bir dönem. Bu durumun günümüz insanı için dezavantaj olduğu kanaatindeyim. Rahatlıkla görülebiliyor ki belirtmiş olduğum sebeplerin yüklerini kaldıramayan, kanatlarını açma fırsatını bulamayan insanlar belli, belirsiz ruhsal bunalımlar, depresyonlarla boğuşmaktalar. Hayattan beklentiler sıfırlanmadıkça manevi buhranların sonu gelmeyecektir.

Bu konuda herkese bir iş düşmektedir. Günümüz gençliğini bir kartal gibi ya da avlanmayı öğrenmiş ama avlanma yasağına takılmış J bir aslan gibi düşünürsek yada onları yuvadan uçarken “doğanın kanunu gereği” desteklersek içinde bulunduğumuz problemlerden çıkışımız o denli kolay olacaktır. Unutulmamalıdır ki aslan yavrusuna koyun sürüsü bırakmaz, ona sadece avlanmayı öğretir vesselam...
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Abdullah Aksoy 2015-11-05 16:08:25

Unutulmamalıdır ki aslan yavrusuna koyun sürüsü bırakmaz, ona sadece avlanmayı öğretir vesselam...Tebrikler kardeşim tebrikler

Avatar
Ali Kemâl Aydın 2015-11-07 17:26:45

Teşekkür ederim sayın hocam

banner90