banner102
 1 Kasım seçimlerinin analizinin yerli yerinde yapabilmek için 7 Haziran öncesine gitmekte fayda var. 7 Haziran öncesi,  Çözüm Süreci ihanetinin en kritik olaylarından biri Dolmabahçe Mutabakatı’nda yaşandı. Masanın bir yanında AKP Hükümeti’nin temsilcileri bir tarafında ise kanlı terör örgütünün siyasi kanadı HDP vardı. Tarafların ‘uzlaştık, hemfikiriz’ dediği toplantı sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan yurtdışı ziyareti öncesi Ankara’da ayrılırken yaptığı açıklamada ‘bu mutabakatı tanımıyorum’ diyerek masaya tekmeyi vurmuştu. İşte AKP’nin yüzde 49’a varan zaferine kadar geçen süreçte ilk ve en önemli adım cumhurbaşkanının bu tepkisi olmuştur. ‘Baldıran zehri içeriz de bu yoldan vazgeçmeyiz’ diyerek bizce ihanet süreci olan Çözüm Süreci safsatasını cumhurbaşkanı neden son anda baltalamıştı? Cevabı basit: AKP’nin oy oranı yavaş yavaş tek başına iktidar sınırının altında inmişti. Bu gerçeği gören Cumhurbaşkanı Erdoğan, başkanlık hayallerinin sönmesi yanında olası koalisyon iktidarının yolsuzluklarla ilgili iddiaların muhalefet tarafından  yeniden meclis gündemine taşınma ihtimali karşısında sıradışı bir hamle yaptı. Önce, ne pahasına olursa olsun çözüm süreci derken terör örgütü ile yapılan Dolmabahçe Mutabakatına taktik bir hamle ile ‘hayır’ dedi  akabinde gelişen süreçte 1 Kasım’da kazanan AKP oldu. 

7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar şehid olan güvenlik güçleri, patlayan bombalar, sokağa çıkma yasakları, kazılan hendekler, kamplaşmalar, kutuplaşmalar vs 1 Kasım seçimleri için AKP’ye inanılmaz bir aksiyon alanı vermiş, yangın yerine dönen ülkenin tek çıkış yolu yine AKP’nin belirlediği slogan ile çerçevelenmişti: 1 Kasım Memleket Meselesi!

AKP’nin Memleket Meselesi haline getirdiği durumu ortaya çıkaran faktörlerin oluşumnda AKP’nin tutarsız politikalarının olduğu ironik bir şekilde görünse de bu durumu 4 yıl boyunca tek başına iktidar ile sonuçlandırmak önemli bir başarıdır. AKP, politik dilini toplumun üzerine nüfuz ettirdiği korku psikolojisi ile buluşturarak kim ne derse desin müthiş bir sonuca ulaştı. Bu noktada muhalefetin özellikle MHP ve HDP’nin AKP’nin bu stratejisine destek verecek adımlar atmasına da ayrı bir parantez açmak gerek. MHP Lideri Bahçeli’nin kendi partisinin fişini çekecek kadar herşeye hayır demesi, HDP’nin silahla arasına mesafe koyması gerekirken terör örgütünü arkasına alıp doğuda özerklik  ilan etmeye kalkıp kendi seçmenini dahi korkuya esir etmesi AKP için kaybettiği oyları geri almada temel faktörler oldu. 7 Haziran’ın iki galibinin 1 Kasım’ın iki mağlubu olması aslında herşeyi özetliyor. İki parti 5 ay içinde kazandıkları zaferleri nasıl böyle heba edebilmiş akıl alır değil. AKP’nin korkuya dayalı seçim politikasının üzerine yağ sürmek adeta bu iki partinin seçim manifestosu oldu. Seçmen burada yaşanan durumu gördü ve her iki partiden desteğini çekip AKP’ye havale etti.

1 Kasım sonrası?

1 Kasım sonrası neler olacak? AKP milletten aldığı bu büyük desteği bu kez doğru yönde halkın lehinde kullanacak mı? Örneğin ihanet süreci olduğu tescil edilmiş olan sözde Çözüm Süreci’ni şimdiki haliyle devam ettirecek mi? Apo’ya Türkiye’nin Mandelası muamelesi yapıp terör örgütünü Kürt Sorunun çözüm ayakları arasında masanın baş tarafına oturtmaya devam edecek mi? Ekonomi de insanımızın kanını emen faiz lobisini ihya etmeye her yıl yaklaşık 50 milyar TL ödemeye, borç döngüsünü sürdürmek için piyasalara ayda 5 kez borçlanmaya devam edecek mi? Ülkenin dört bir yanına fabrikalar açmak suretiyle işsizliği, yoksulluğu ortadan kaldırmak için adımlar atmak yerine ülkenin dört bir yanına futbol stadyumlara açarak halkı oyalamaya, ‘ne oluyor?’ diye sordurmamamaya devam edecek mi? Amerika ile stratejik ortaklık yapmaya diğer adı AB olan Hristiyan haçlı birliği ile sorun çözmeye! devam edip İslam Birliği’ni reddetmeye devam edecek mi?
Hiç şüpheniz olmasın 7 Haziran öncesi tabloda değişiklik olmayacak. AKP Hükümetinin temel politikaları çözüm sürecinde, ekonomide dış politikada aynen sürmeye devam edecek. Asgari ücretli, emekli, memur, işçi, çiftçi yaşadıkları sorunları yaşamaya devam edecekler. Öte yandan terör tehditi yeniden ülke gündemini işgal etmeye devam edecek, Suriye’de yaşanan kaos Türkiye’mizi daha sıkı bir şekilde etkileyecektir. Kırılgan ekonomimiz, dış politikada yapılan ağır hatalar Türkiye’nin gelecek dönemde başını daha da ağrıtacaktır. Özetle AKP’nin 1 Kasım Memleket Meselesi dediği olay, aslında yeni başlamakta Türkiye’nin bekasını etkileyecek süreçleri tetikleyecek hale gelmiştir.

Kim ne derse desin 1 Kasım seçimleri sonuçları itibariyle Türkiye’nin geleceğini derinden etkileyecek. En önemli etki dünya çapındaki küresel siyonizmin sabırsızlıkla beklediği Büyük İsrail Projesi’ne olacak. Kendini dünya üzerinde tek hegemon güç gören siyonizmin 1 Kasım seçimleri ile yeniden kendini hissettireceğinin altını çizmek lazım. Ülkemizdeki siyasi tablo siyonizmin bu derin planına nasıl cevap verecek mesele budur.

Seçim sürecinde ‘buz dolabına konan ihanet süreci olduğu netleşmiş Çözüm Süreci’nin Oslo ‘da varılan mutabakat doğrultusunda Öcalan’ın serbest bırakılması ve yeni başkanlık sisteminin getireceği olası eyalet sistemi ile devam edeceğini kestirmek güç değil. Seçim sonrası AKP’nin aldığı yüksek milletvekili sayısının referandum sınırına yaklaşması, bir süredir konuşulmayan başkanlık sistemi tartışmalarına HDP’nin ‘duruma göre destek veriririz’ ifadesi taşların yerli yerine oturmasını sağlıyor. AKP’nin seçim kampanyasını kurduğu HDP karşıtlığı sonrasında seçimin hemen akabinde HDP’den gelen bu ani ve AKP’yi sevindiren bakış açısı aslında neler döndüğünü anlamak zor olmasa gerek.

Özetle şunu net olarak söyleyelim:

Pkk’nın ve HDP’nin doğrudan müdahil olduğu Çözüm Süreci ülkemizi karanlık bir uçurumun kenarına getirmiş, bu uçurum BOP denen ama aslında Büyük İsrail demek olan kanlı bir projenin son noktası haline gelmiştir.

Gelelim 1 Kasım’ın Milli Görüşçüler açısından analizine…

Gerçekten zorlu bir dönem oldu. Milli Görüşçü her dem zorluk altında siyaset yapar. Bu zorluk bu dönemde daha da arttı. Ülkenin sorunlarını deşifre ettikçe, buna sebep olanlar ifşa edildikçe, paralelci, hatta pkklı olmakla itham edildi Milli Görüşçüler. Gülen cemaatinin tvlerine çıkldığında paralelci!, Halk tvye çıkıldığında komünist! olan Milli Görüşçüler Cizre’ye gittiğinde ise pkkya destek vermekle! İtham edildiler. Kim tarafından? ‘Biz aslında pkk’nın silah stokladığını biliyorduk ama Çözüm Süreci diye görmezden geldik’ diyerek onca asker ve polisin şehid olmasında payları olduğunu ifade eden ülkeyi yöneten zihniyet tarafından! 46 Yıllık Milli Görüş siyaseti belki de hiçbir dönem olmadığı kadar ağır bir saldırıya maruz kaldı, yıpratıldı. Sesi kesilmek istendi. Hatta iş o raddeye vardı ki kendisine İslamcı izlenimi vermiş ama tek amacı kavga, gürültü, tahrik ve sataşma olan paçavra bir gazete tarafından Saadet Partisi lideri adı arananlar listesinde olan haydutlar gibi İslam düşmanları! kategorisine konup manşetten küfredildi! Bu aşağılık gazetecilik anlayışı Osmanlı’yı işgal eden İngilizlerin İstanbul’da çalıştırdığı işbirlikçi gazetecilerin ahlakını bile aratır oldu. 

Ülkenin 13 yıl boyunca geçirdiği ekonomik ve ahlaki erozyonu anlatarak, buna çözüm çareleri üreten Saadet Partisi kadroları bu şartlar altında seçmene başvururken bu tip haksız ithamlarla meşgul edildi. 

Milli Görüşün dışından gelen bu saldırılar seçime beş kala ‘içerden de’ yapıldı. Milli Görüşçü olduğunu söyleyip ama bu seçimde AKP’ye değil başındaki Davutoğlu’na oy vermek gerektiğini iddia eden kimi sözüm ona hocaefendiler son darbeyi indirmek için adeta son saniyeleri bekledi. Sağduyulu mütedeyyin seçmen şaşırır da AKP’den başkasına oy verir korkusuyla ‘AKP’nin yanlışları var evet ama biz AKP’ye değil Davutoğlu’na oy vermeliyiz’ diye garip bir hüküm çıkardılar., Milli Görüşe gelebilecek oylara karşı AKP’yi kerih görüp fakat ‘Davutoğlu’na oy verebiliriz’ fetvasına nasıl ulaştılar bilinmez ama mensubu oldukları cemaatin muhterem şeyhinin önünde 2011 seçimleri öncesinde Medine’de istişare edilen ‘hangi partiye oy veremeyiz’ sorusuna cevaben ortaklaşa ‘AKP, Hükümet partisine’ cevabını onaylamasına rağmen O muhteremi de dinlemediler. Şeyhlerinin onayı ve re’yi olmadan kendilerine böyle bir yol çizenler seçim ertesinde kazandıkları büyük zaferlerini! İstanbul’un büyük camilerinden birinde şükür secdeleri ile kutlamayı da! ihmal etmediler. Şuur ve ferasetten yoksun bu anlayış; İslam Birliği, adil düzen, ahlak ve maneviyat gibi çok büyük hedeflerin peşinde koşan, bunun mücadelesini veren Saadet Partisi’nin değil de, ‘faiz dünya gerçeğidir’ diyen, Haçlı Birliği olduğu su götürmez gerçek olmuş AB peşinde koşan AKP’nin arkasında olmayı imanın gereği gördü! Yazık! 

Bu noktada son sözü Milli Görüşçüye söylemek gerek…

Necip Fazıl’ın deyimiyle "zaman bendedir ve mekân bana emanettir! " şuurunda bir gençliğin neferi olan şuurlu genç Milli Görüşçüler öncelikle çok ağır bir imtihanı Allah’ın yardımı ile başarı ile atlatmanın önemini iyi kavramalılar. Okçular Tepesinin çağdaş kahramanları olarak ‘neyi savunduklarını, peşinden gittikleri hedef ve ideallerin basit olmadığını’ çok iyi idrak etmek zorundalar. Ömrü cihadla geçmiş, iyiliği emretmenin ve kötülükten sakındırmanın tüm çağların Müslümanlarına bir farz olduğunu va’z eden önderlerin önderi Resulullah’ın (SAV) yılmaz takipçileri olarak çekilen çilenin, katlanılan cefanın bir karşılığı olduğunun ve bu karşılığın ‘En Yüksek Makam’dan tek zerresinin dahi heba edilmeden misliyle verileceğini iyi bilmek zorundalar.

Milli Görüşçüler şükür secdelerini İslam Birliği’ni kurduklarında, dünyada akan gözyaşı ve kanı durdurduklarında elbette yapacaklar. Ama o güne kadar yapılacak iş çok. Durmak da yok. Ve Okçular Tepesi’ni terketmemek bu işlerin başı.
Okçular Tepesi’nde durmak adam işidir!

Okçular Tepesi sadakat, itaat, biat marifetlerini sözde değil, özde benimsemiş, benimsemekle kalmamış ruhunun en ücra köşesine kadar işlemiş cihad erlerinin işidir!

Ve Okçular Tepesi müjdelenmiş  yakın bir zaferin çağları aşan müjdesinin ta kendisidir.

Şunu herkes bilmelidirki Okçular Tepesi kaybedenlerin değil, zaferin Allah’tan geleceğine inanan, bu doğrultuda mücadele edip pes etmeyen ve sabredenlerin karargahıdır.

Zafer inananlarındır…

Ve zafer her zamankinden daha da yakındır!...
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
MAZLUM FERDİ 2015-11-08 22:42:52

YAZİK OLSUN SİZE BE MENSUBU OLDUĞUN CEMAATİ KARALIYOSUN TUUTTURMUŞ SUNUZ MİLLİ GORUŞ HOCA ÖLDÜ DAVA BİTTİ KALDİ SAADETİN DERİN GÜÇLERİNE PARTİ HANİ HOCANIN OĞLU YUH OLSUN SİZE

Avatar
Faruk Keleş @MAZLUM FERDİ 2015-11-18 06:51:21

Kardeş, yazıyı eleştirirken kişinin yazdıklarına laf at davaya değil. Dava dediğin İslam davasıdır.. Bu bitermi? Veya azlık sebebi ile doğruluğu ortadan kalkar mı?

Efela tefekkerun..!

banner90