2014-03-02 01:00:33

Gerçek Dinleyenden Neden Korkulmuyor?

Celal DEMİRTAŞ

02 Mart 2014, 01:00

Müslüman bir ülkede Müslüman olarak doğmak Allah’ın bir lütfü ve nimetidir. Onun için Rabbimize ne kadar şükretsek azdır, hele hele böyle bir ülkede doğup büyüyen bir insana, Allah o ülkede siyaset yapmayı da nasip ederse, o insanın insanlığa sunması gereken güzellikler herkesten daha da fazla olmalıdır.

Bu iktidar sürecinde Müslümanların içinde bulunduğu durumu ciddi olarak ele alıp değerlendirmemiz gerekirken, gündemimizin dinleyip dinlenilmeye odaklı hale gelmesi, bizimde sürekli bu konuyla meşgul olmamız ne derece doğrudur? Biraz düşünmeliyiz. Çünkü etrafımızda gelişen olaylara birazcık kalp gözümüzle bakabilsek, dinlemenin veya dinlenmenin genel problemlerimiz içerisinde çok hafif kaldığını görürdük.

Müslümanların bölük pörçük olduğu, küfür ehlinin Müslümanların kanını emdiği, ırzına geçtiği, topraklarını gasp ederek onların ekonomik değerlerini çaldığı, aralarında her türlü fuhşiyatı yayıp onları birbirine kırdırdığı, bir ağaca, bir kediye, bir köpeğe, bir eşcinsele dahi verilen hakların Müslümanlara reva görülmediği bir dünyada yaşıyoruz.

Kafirlerin, Osmanlının son döneminden başlayan ve halen devam eden İslam ve Müslüman düşmanlığı son zamanlarda tamamen zirveye ulaşmıştır. Zaman zaman Müslümanlar organize olmaya çalışmışsa da bir türlü başarıya ulaşamadılar. Her defasında da Müslümanların önüne ne yazık ki yine Müslümanlar takoz oldular. Bizler izzet ve şerefin İslam’da olduğunu bildiğimiz halde tam tersinden hareketle, önder kabul ettiğimiz insanlar telaffuz edilmesine dahi tahammül edilmez sözleri sarf ediyorlar. Öyle ki, medeniyetimiz batı medeniyetinin karşısında yenilmiştir, diyerek bizlere izzet ve şerefi başka yerlerde aratmaya başlamışlardır

Kimler tarafından bizlere sunulduğunu dahi bilmediğimiz ılımlı İslam projesine bizler kayıp malımızmış gibi sarılınca başarısızlığımız kaçınılmaz oldu. Halbuki başarının Allah’ın kitabından, Peygamberin sünnetinden geçtiğine iman etmiştik. Ancak gavurlar Müslümanlara içi boşaltılmış ılımlı İslam’ı çoktan yutturmuş, Müslümanların ılımlı Müslüman olmalarını sağlamışlardı bile. Bizim, toprakları işgal edildiğinde sesi çıkmayan, maddi ve manevi değerlerine tecavüz edildiğinde direnip şereflice şehit olmayı göze alamayan, hemen yanı başındaki ülkede Müslüman kardeşinin milli- manevi- ahlaki değerleri ve namusu kirletilirken kılı kıpırdamayan ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyen bir Müslüman sürüsü olmamızı sağladılar.

Müslümanlar, yaşaması gerektiği gibi yaşadıklarında diğer Müslüman kardeşleri tarafından, radikal Müslüman, aşırı dinci, yobaz, hangi zamandayız diyerek suçlandılar. Zalimleri, diktatörleri, zorbaları, tağutları, firavunları devirmeyi aklının ucundan dahi geçiremeyen bir Müslüman tipi üretildi. Yani ılımlı Müslüman. Tıpkı Hıristiyanların haftada bir kiliseye gidip sonra da bir hafta boyunca her türlü günahı işlediği gibi, Müslümanlarında bu seviyeye düşmesini istemişlerdi ve bunu da başardılar.

Bugün gündemimizi meşgul eden dinleme haberlerine ve haberlerin muhataplarına eşit bir mesafeden bakacak olursak, her iki gurupta da olması gereken dini hassasiyeti göremiyoruz. Bu guruplar nasıl bu kadar rahat olabiliyorlar? Hesap gününe inanan bir insan bu kadar rahat olabilir mi? Neymiş efendim? Bizi dinlemişler. Bu şekilde bir dinlemeyi elbette ki tasvip etmiyorum. Etmiyorum ama dinleseler ne olur ki? Siz Müslüman değil misiniz? Müslüman dinlense ne olur? Peygamberimizin risaletinin ilk yıllarında Mekke’nin ileri gelenleri, Peygamberimizi ve ona inananları takibe alıp dinlemeye başladılar, fakat sonunda kafirler dinlemeyi kendilerine yasakladılar! Neden mi? Çünkü dinleyenler Müslüman oldular da ondan! Peki sizi dinleyenlere ne oldu? Müslüman mı oldular, dinlerinden mi döndüler? Biz esas bunun hesabını yapalım. Hesap gününü hesaba katan insan adaletli hareket eder. Bu iki gurubun on yıldır kullandığı adalet ve doğruluk ölçütlerine bir göz atalım. Bir tanesi cemaatten olmayı, olmazsa olmaz şartı kabul ederken, diğeri de olmazsa olmazı, partiye kayıtlı olmak olarak belirlemiştir. Bunların hiç birisi insanÎ veya İslamÎ bir ölçü değildir şüphesiz.

Ne yazık ki on yıldır bu kıstaslar kullanılarak hakim, savcı, polis, öğretmen, maliyeci, memur vs. alınmıştır. Soruyorum bir vatandaş olarak: Bu insanlar o kriterlere göre alınmışsa ve onlarda gereğini yapıyorsa neden rahatsız oluyorsunuz ki? Şimdiden duyar gibiyim. Yahu, sen anlıyorsun da koca İmam Hatipli Tayyip Erdoğan anlamıyor mu bunu? Diğer oluşumdan da farklı bir ses geliyor. Yahu, sende kim oluyorsun ki, hoca efendi yalnış yaptı, diyebiliyorsun. Bırak Türkiye'yi, bu hoca dünyayı Müslüman etmeye çalışıyor!!!

Tamam, tamam. Sizde haklısınız. Ama siz öyle anlıyorsanız bende böyle anlıyorum. Bunda ne var? ....

Selam ve dua ile.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.