Ortaya bir fikir atıldığında hemen referans aranıyor.
Sonra fikri kaç kişi benimsemiş o araştırılıyor. Yani insanlar bir fikri
kendileri değerlendiremiyor. İyiyi kötüden, güzeli çirkinden
ayıramıyor. Peki bu yetenekten yoksun yaşayan
insanlar bir fikirde nasıl birleşebiliyor. Elbette bunun cevabı medya
olacaktır. Kendini yönetemeyen, fikri olmayan insanlara; hangi fikri
benimseyeceği, ne yiyip ne içeceği, nasıl giyineceği, kime oy vereceği
medya tarafından gösterilir. O insana kalan tek şey ise "uygulamak". Onu
da yapar hemen; çünkü düşünmez, düşünemez.
Ya kendi kontrolünü kendi sağlayan ve önemli fikirler ortaya atanlara ne yapılıyor. Ya görmezden geliniyor. Yada kontrol mekanizmaları tarafından, evde bir eşyayı eline alan çocuğa annesinin "koy onu çabuk yerine, o sana göre değil" misali telkinlerde bulunmak suretiyle, iyiyi güzeli bulması engelleniyor.
Eğer medya dış güçlerin elindeyse, böyle bir ülkede milli ve manevi değerlere bağlılıktan söz edilebilir mi? Dini bir konu gündeme gelir, Tv'deki falanca hoca caizdir der. Borçlar gırtlağa kadar dayanır, ev sahibi kapıya koyar. Tv'ye bir ekonomi profesörü çıkar, ekonomi çok iyi, kişi başına düşen milli gelir bilmem kaç bin dolar der. Adam da zenginmişiz diye sevinir, cebine bakmaz.
Siyasiler birbirlerine atma türkü söyler gibi laf dalaşı yaparlar. Bu dalaşmalar hiçbir zaman ekonomi, eğitim, işsizlik, devletin geleceği, ülkeyi bekleyen tehlikeler gibi konular üzerinde olmaz. Sen adam değilsin, sen o değilsin, sen öylesin böylesin şeklinde olur.
Siyasilere biz öğrencilerden, TBMM'de 24 Nisan 2011 tarihinde iktidar ve muhalefetin nasıl olacağı, farklı görüşteki insanların nasıl sorunların hallolması konusunda kenetlenmesi gerektiğini, devletin bekası için nasıl birlikte hareket edilceği konusunda çok güzel bir mesaj verdik. Oturumu izleyenler nasıl karşılıklı saygı ve hoşgürü içerisinde geçtiğini, herkesin fikirlerini beyan ettiği ve herkesin birbirinin fikrine saygı duyduğu bir ortam olduğunu görmüştür. Herkes temsil ettiği kesimin sorunlarının çözüme kavuşması için o sorunları orada gündeme getirmesi gerektiğinin bilincinde. Ama ne yazıkki birçok şeyin yarımyamalak işlediği ülkemizde biz öğrencilerin tabandan gelen sorunları mecliste ifade etmeleri için ne yeterli süre veriliyor nede yeterli bir toplanma imkanı sunuluyor. Dostlar alışverişte görsün, misali bir sistem diyebiliriz.
Üğrenciler bir yıllık bir emek neticesinde umutlarla gönderdikleri temsilcilerinin mecliste bir dakika konuşma yaptırılıp geri gönderilmesini malesef izlemek zorunda bırakılıyorlar. Üğrencilere sağlanan bu kısıtlı zaman zarfında öğrenciler, ellerinden geldiğince çalışmalar yapıyor.
Ya kendi kontrolünü kendi sağlayan ve önemli fikirler ortaya atanlara ne yapılıyor. Ya görmezden geliniyor. Yada kontrol mekanizmaları tarafından, evde bir eşyayı eline alan çocuğa annesinin "koy onu çabuk yerine, o sana göre değil" misali telkinlerde bulunmak suretiyle, iyiyi güzeli bulması engelleniyor.
Eğer medya dış güçlerin elindeyse, böyle bir ülkede milli ve manevi değerlere bağlılıktan söz edilebilir mi? Dini bir konu gündeme gelir, Tv'deki falanca hoca caizdir der. Borçlar gırtlağa kadar dayanır, ev sahibi kapıya koyar. Tv'ye bir ekonomi profesörü çıkar, ekonomi çok iyi, kişi başına düşen milli gelir bilmem kaç bin dolar der. Adam da zenginmişiz diye sevinir, cebine bakmaz.
Siyasiler birbirlerine atma türkü söyler gibi laf dalaşı yaparlar. Bu dalaşmalar hiçbir zaman ekonomi, eğitim, işsizlik, devletin geleceği, ülkeyi bekleyen tehlikeler gibi konular üzerinde olmaz. Sen adam değilsin, sen o değilsin, sen öylesin böylesin şeklinde olur.
Siyasilere biz öğrencilerden, TBMM'de 24 Nisan 2011 tarihinde iktidar ve muhalefetin nasıl olacağı, farklı görüşteki insanların nasıl sorunların hallolması konusunda kenetlenmesi gerektiğini, devletin bekası için nasıl birlikte hareket edilceği konusunda çok güzel bir mesaj verdik. Oturumu izleyenler nasıl karşılıklı saygı ve hoşgürü içerisinde geçtiğini, herkesin fikirlerini beyan ettiği ve herkesin birbirinin fikrine saygı duyduğu bir ortam olduğunu görmüştür. Herkes temsil ettiği kesimin sorunlarının çözüme kavuşması için o sorunları orada gündeme getirmesi gerektiğinin bilincinde. Ama ne yazıkki birçok şeyin yarımyamalak işlediği ülkemizde biz öğrencilerin tabandan gelen sorunları mecliste ifade etmeleri için ne yeterli süre veriliyor nede yeterli bir toplanma imkanı sunuluyor. Dostlar alışverişte görsün, misali bir sistem diyebiliriz.
Üğrenciler bir yıllık bir emek neticesinde umutlarla gönderdikleri temsilcilerinin mecliste bir dakika konuşma yaptırılıp geri gönderilmesini malesef izlemek zorunda bırakılıyorlar. Üğrencilere sağlanan bu kısıtlı zaman zarfında öğrenciler, ellerinden geldiğince çalışmalar yapıyor.
- Katsayı
adaletsizliğinin, makas arasının kapandığını ancak tam manasıyla
eşitlenmediğini, eşitsizliğin devam ettiğini söylüyor.
- Sürekli değişen
sınav sistemini eleştiriyor.
- Üğrenci meclislerine ödenek ayrılması
gerektiğini söylüyor.
- Meclisin yılda bir kere toplanmasının yeterli
olmadığını söylüyorlar.
Daha birçok önemli konuda fikirler beyan
ediliyor. Meclisçe alınan kararların birkaç dönem ard arda tekrar
alınması, alınan kararların ne kadar önemsendiğinin de resmi oluyor.
Bu kadar olumsuzluğa rağmen geleceğin gençleri bizler, milli ve manevi değerlerimize sahip çıkarak, devletin aydınlık geleceği için emin adımlarla yürüyeceğimizden, kimsenin kuşkusu olmasın. Adaletsizlikler, düzensizlikler ebedi olamaz. Kötülükler mutlaka hüsrana uğrayacaktır.
Ecdadımızın asırlarca yaşattığı hoşgörülü günlere yeniden hep birlikte ulaşmak dileğiyle...
Bu kadar olumsuzluğa rağmen geleceğin gençleri bizler, milli ve manevi değerlerimize sahip çıkarak, devletin aydınlık geleceği için emin adımlarla yürüyeceğimizden, kimsenin kuşkusu olmasın. Adaletsizlikler, düzensizlikler ebedi olamaz. Kötülükler mutlaka hüsrana uğrayacaktır.
Ecdadımızın asırlarca yaşattığı hoşgörülü günlere yeniden hep birlikte ulaşmak dileğiyle...
Muhammed Muhsin AKSOY
Türkiye Üğrenci Meclisi Başkanı
Türkiye Üğrenci Meclisi Başkanı