İnsanoğlu yaradılışından bugüne varlığını, sahipsiz bulmamış ve belirli bir amaca yönelik olarak, tarihsel akışın içerisinde farklı yöntemlere sahip eğitim anlayışlarıyla yaşam sürmüştür. İlk insanın aynı zamanda ilk peygamber olması Allah’ın kendi eseri olan insanı kendi emirleri doğrultusunda şekillendireceğinin başka bir deyişle eğitime tabi tutacağının göstergesidir. Eğitim dediğimiz olgunun insanın refahını sağlamaya yönelik gayesi, tabi olarak onun fıtratına uyan anlayış çerçevesinde olması gerektiği sonucunu doğurmuştur. Söz konusu durumun gerçeklik boyutu insanlığın geçtiği merhalelerde görülmektedir. Fıtratına uygun eğitilen veya yetiştirilen insan yeryüzünde huzurlu bir hayat ve toplumsal düzen kurmaya muvaffak olmuşken, yine aynı insan ilahi çizginin dışındaki bir hayat anlayışıyla aynı yeryüzünde bozgunculuğun ve huzursuzluğun mimarı olmuştur. Na sıl ki bir eseri en iyi onu inşa eden biliyor ise insanın da yaratıcısı onu en iyi şekilde bildiği için onu sürekli olarak katındaki elçiler vasıtasıyla eğitime tabi tutmuştur.
Modern dünyaya baktığımız zaman fıtri ve zorunlu eğitim yöntemi gerçeğin dışına çıkıldığı anlaşılmaktadır. İlk olarak modern eğitim anlayışının tanımına baktığımızda söz konusu sapma görülmektedir. Eğitimi, bireyi istendik yönde davranış değiştirme süreci olarak gören modern anlayış insanın ilahi emirlere muhatap olmasını ve fıtri özelliklerini göz ardı etmiştir. İstendik kavramı altında hangi davranışların istendik hangilerinin istenilmeyen olduğunu gösteren sınıflandırma söz konusu eğitim anlayışlarının aynı zamanda tanımlayıcısı olmuştur. Materyalist eğitim ve onun farklı adlarda olsa da temel anlayış ve yöntem olarak türevleri ve ilahi bir eğitim anlayışı olan maneviyatçı eğitim ayrışması eğitim anlayışlarının önceliklerinden ve kabullerinden tezahür etmektedir. Ürnek olarak materyalist eğitimin şubesi olan komünist eğitim anlayışında da istendik yönden davranışlar kazandırma amacı vardır. Söz konusu davranışlar bireyin kendi varlığını hiçe sayarak her yönüyle devletin ve toplumun sınırsız hizmetçisi olması davranışlarıdır. Bu davranışlar Allah’ın varlıklar içerisinde en değerli yani eşrefi mahlÜ»kat olan halifesi olan insanın değerini silmiştir. Bu yüzden geçerliliği olmamış ve etkili olduğu toplumlarda huzursuzluklara ve felaketlere yol açmıştır. Burada önemli olan mesele istendik davranışların ne olacağı ve bunları kimin belirleyeceğidir. Yine günümüzde eğitim dünyasında yer bulan farklı isimlerdeki eğitim anlayışlarının ortak noktası olan hümanist anlayış da başka bir materyalist eğitim anlayışıdır. Ortak bir çerçeve olarak ele aldığımız hümanist yaklaşım başka bir yönüyle ilahi ve fıtri anlayışın dışına çıkmıştır. İnsanın her şeyin öznesi kılan, varlığını doğanın ve hayatın tanzim edici olduğu varsayımına götüren hümanist yaklaşım insanın Allah’ın kulu olduğu hakikatini yok saymıştır. İnsanın ilahi kanunlar çevresinde hayat sürmesi gerekliliğini, tanzim edici değil tanzim olunan olduğu gerçekliğini göz ardı ederek insanın fıtratını bozmuş, onun huzur ve saadetini sağlayamamıştır. Hümanist yaklaşım insanın saadetini maddi hayata ve sonu gelmez arayış ve koşuşturmalara yükleyerek ilahi anlayışın dışına çıkmıştır. İnsanın değerinin kulluk muhtevası içerisinde olduğunun ve bu muhteva içerisinde eşref-i mahlukat olabileceğini kabul eden maneviyatçı anlayış hümanist yaklaşımın teorilerini geçersiz kılmıştır. Başka bir yönüyle insanın Allah’ın halife olarak yarattığı, insanın kendisi dışındaki varlıklardan değerli kıldığı ve insanın kaderini yazanın Allah(c.c) olduğu ve onun yaşama hakkını, şeklinin belirleyicisinin de yine Allah(c.c) olduğu gerçeğini sağlayan maneviyatçı anlayış materyalist veya diğer bir tanımla maddeci anlayışları geçersiz kılmıştır.
İnsanlığın hayat akışı içerisine baktığımızda insanlığın, yeryüzünün huzursuzluğuna ve bozgunculuğuna sebep olan ve bugünkü eğitim şekillerinin kaynağını oluşturan maddeci, hümanist anlayışların kaynağı olan seküler yaşam tarzından doğan eğitim anlayışları her zaman insanlara zarar vermiş ve insanların birbirlerine zulüm etmesine yol açmıştır. Günümüze baktığımızda insanın kapitalizmin kölesi yapan, kaba kuvveti, zulmü meşru gören, şahsi çıkarlarının kulu, kölesi hale gelen insanlık tekrar peygamberi yani maneviyatçı eğitim anlayışının rahle-i tedrisine oturmalı, fıtratına dönmeli ve Allah’ın onun için çizdiği sınırlara içerisinde kalarak yaşamalı, hayatını bu emir ve anlayışlara göre düzenlemelidir. Bunun dışındaki yollar ilk insandan bugüne olduğu gibi bundan sonra da insanlığın saadetini sağlamayacak ve adaletsizliklere yol açacaktır. Selam ve dua ile…
Muhammed Han TOPSAKAL
Değerli hocam çok iyi bir konuya değindiniz teşekkür ediyorum.Her canlı mahluk ne zamanki onu yaratanı unutmuştur zaman o mahluk hüsrana uğramıştır.Eğer bizler yaratanımızı tanıyıp ona itaat etseydik bu ülkemizde ve dünyada müslümanların üzerine oynanan oyunların hiç biri bize etki etmezdi.şunada inanıyorum bu oyunları oynayacak cesaretleride olamazdı...