İnsanlık tarihinin en inanılmaz ahlâk tahribatının yaşandığı bu günlerde neslimiz ve geleceğimiz açık bir tehdit altında. Bu ahlaki yozlaşmanın getirdiği en büyük tehlike ise ahlak anlayışımızın tamiri mümkün olmayacak bir şekilde erozyona uğramasıdır. Bu durum açık anlamıyla ahlaksızlığın meşruiyet kazanarak; ahlak anlayışımızın dini, tarihi ve örfi köklerinden kopartılarak yeni ve bize yabancı bir ahlak algısının bünyemizde kendisine yer bulmasıdır. Bu köklü değişimin endişe verici boyutlarını göremiyor oluşumuz ise alınabilecek tedbirler noktasında bizi zaafa uğratıyor. Toplumumuzun bu ahlak fesadı karşısında, gelecek neslin emniyetini sağlama ve kendi öz dünyamıza yönelme anlamında tutarlı bir tavır sergilemekten başka bir çıkar yolu yoktur. Ne yazık ki niyet sapması veya eksen kayması diyebileceğimiz bu durumun düzeltilebilmesi adına ortaya konulan çabaların önündeki en büyük engel, Müslümanların bu yeni anlayış içerisinde geliştirdikleri tutum ve davranışlardır.
Şöyle ki:
Ahlaki yozlaşmaya en fazla tepki gösterip direnmesi gereken İslamcı(!) kesim iktidarın sağladığı imkanlarla, bu güne kadar farkında olmadıkları dünyevi zevkleri tanımaya ve bunun tadını çıkarmaya başladılar. Daha önceleri dini ve ahlaki kabulleri sebebiyle karşı çıktıkları birçok şeyi hayatın akışı içerisinde meşru görüp “mal bulmuş mağribi” sahiplenmeye ve daha önceleri seslendirdikleri muhalif sesleri de kısmaya başladılar.
Dünün ödün vermez İslamcıları (!) bu ahlaksız paylaşımdan “ne kadar çok faydalanabilirsek kârdır” diyerek imkan ve fırsatları paraya, makam ve mevkiye dönüştürebilmek için her türlü ahlaki kaygıdan sıyrılıp 'bu benim hakkımdır' demeye başladılar. “Durun kalabalıklar! Bu cadde çıkmaz sokak” denilerek kendisine manevi-ahlaki değerler hatırlatıldığında ise “Hadi be, senin gözün kör mü? 80 yılda yapılamayanlar on yıl da yapıldı, daha ne istiyorsun. Ne güzel gidiyoruz işte, millet dua ediyor, ömründe ev sahibi olamayacak insanlar ev sahibi oldu, araba hayali kuramayanlar araba sahibi oldu. Kredi kapıları sonuna kadar açılmış, istenilen her şeye çok rahatlıkla ulaşılabiliyor ve ümmet halinden memnun” şeklinde mazeret kabilinden şeyler söylüyor. Bu söylem artık birilerinin meşruiyet beyannamesine dönüşmüş durumdadır, ne yazık ki.
Günümüz Türkiye'sinde helallerle haramlar tamamıyla birbirine karıştırılmış, dünün haramları çeşitli meşruiyet kazandırma yöntemleri ile yeni helallerimiz olarak hayatımızda karşılık bularak kendisine yer edinmiştir. Ruhumuzda oluşan manevi boşluk bizleri tarifi mümkün olmayan bir uçuruma doğru sürüklüyor ama, biz farkında değiliz sanki. Ve artık temiz rüyalar görmüyoruz eskisi gibi. Anlayışımızdaki değişiklikle birlikte rüyalarımız da kirlendi. Suçlarımız, yüzlerimizi kızartmaz oldu. Hırsızlığın adı yolsuzluk, zinanın adı aşk, işçinin hakkını vermeme piyasa şartları olunca, değişen hayat anlayışımız gibi tarzımız da değişti. İnsan öldürme; aile içi şiddetin bir sonucu olarak ya da en küçük bahanelerle sıradan bir olaya dönüştü. Bu yüzden geleceğimize ümitle bakamıyor, endişe ediyor, kendimizi bir çıkmaz sokakta kalmış gibi hissediyoruz.
Değişen ahlak anlayışımız, bizi değerli kılan değerlerimizden önemli oranda uzaklaşmamıza sebep oldu. Ahlâk ve maneviyat bir milleti ayakta tutan en önemli değerler iken, ahlaksızlıklar insanımıza sempatik gelmeye başladı. Zinaya aşk ve sevgi, faize kredi, kumara da şans demeye başladığımız gibi; dinimize, mukaddesatımıza sövene de diyaloğumuza zarar gelmesin diye hoşgörülü olduk. İyilik, yardımlaşma ve kaynaşma gibi kelimeleri de kullanarak duygu sömürüsü ile bir sonuca gideceğimizi sandık.
Bizim inancımıza göre huzurlu bir hayat, ancak kulluk sözleşmesi çerçevesinde yaratılış gayesine uygun bir hayat sürmekle mümkündür. Günlük hayatımızda yükümlü kılındığımız tek ibadet olan namazdır, bu ise en fazla bir saatimizi alır. Geriye kalan yirmi üç saatimizi, daha doğrusu hayatımızın tamamı ahlaktır.
Şöyle bir bakalım, bizim neremiz İslam ahlakına uyuyor diye; Evimizdeki ailece seyrettiğimiz televizyon mu, işe giderken bindiğimiz minibüs ve belediye otobüsü mü, tramvay mı? Duraklardaki ve reklam panolarındaki resimler mi? Sokaktaki hanımlarımızın giyimi mi, dükkan vitrinlerimiz mi? ahlakımıza uyuyor? Peki bunlara kim dur diyecek? MHP mi CHP mi?
Gerçekten bize ne oldu? Evimizde çocuklarımızla, rahat bir şekilde televizyondaki en müstehcen filmleri, lüks içki sofralarını, ahlaksız magazin programlarını hiç çekinmden seyredebiliyoruz. En önemlisi de, Rabbimizin kesin bir şekilde yasakladığı ve yasağa uymayanı kendisine savaş açmış olarak kabul ettiği faizin de ismini değiştirerek rahat bir şekilde bankalardan alıp kullanabiliyoruz. Bize bu imkanı sunan sisteme de, 'haşa haşa' dua ediyoruz. Bizler iyi Müslümanlar gibi konuşuyoruz ama zihniyetimiz diğerleri! gibi.
Sahi biz nereye gidiyoruz?
Selam ve dua ile...