banner102

Daha önceden kauçuk tekelini elinde tutan Brezilya 1919’da dünya tüketiminin ancak sekizde birini karşılıyordu. Elli yıl sonra bu gün, Brezilya ihtiyacı olan kauçuğun yarısından fazlasını dışardan alıyor.

‘sambacı’ diye bildiğimiz Latin Amerikan ülkesi Brezilya, dünyaya hep yetenekli futbolcular ihraç etmesiyle bilindi. En çok dünya kupasını kazanan ülke olarak da futboldaki rüştünü ispat etmiş durumda.  Futbolun beşiği Brezilya’da var olan kauçuk rezervine ne oldu acaba? Bir kauçuğun peşine takılıp, medeniyet zırhının ardına saklanmış Avrupalının gerçek suretine ilişkin bir dipnot düşme kaygım var. 600 yıldır Afrika’nın ve Latin Amerika’nın her türlü zenginliğini talan etmiş, milyonlarca yerliyi acımazsızca katletmiş olanların hangi tarzda hareket ettiğine ilişkin birkaç cümle kurmalıyım.

Sömürmek, öldürmek, yok etmek en iyi bildikleri şey. Özgürlük ve hak çığırtkanlığı yapmakta en şaşalı kılıfları. Aslında katletmekten başka hiçbir şey bilmeyenlerin dünyayı nasıl esaret altına aldığının en değerli vesikalarından biridir Latin Amerika tarihi.

Bu minvalde kauçuk takibine başlıyorum. Buradan hareketle ne kadar sistematik ve içten pazarlıklı olduklarını göstermek niyetim.

1873’te Tapaojes Irmağı kıyısında kauçuk ormanlarına sahip bir İngiliz, Henry Wickham, botaniğe tutku derecesinde düşkün olduğundan Londra’daki Kew Parkı müdürüne bazı krokiler ve yapraklar göndermişti. Kendisine, kauçuk ağacının sarı renkli meyvesinde bulunan sarı renkli tohumlardan bol miktarda toplaması emredildi. Bunları İngiltere’ye kaçak olarak götürmek gerekiyordu. Çünkü Brezilya, tohumların ülke dışına çıkarılmasını ağır biçimde cezalandırıyordu. Gemiler tepeden tırnağa aranıyordu. Tam bu sırada, Inman Line’a ait bir gemi gökten inmişçesine, Brezilya’nın içlerine, genellikle kullanılan iskelenin iki bin kilometre uzağına yanaştı.

Dönüşte Henry Wickham da gemide bulunuyordu. En iyi tohumları seçmiş ve bir yerli köyünde bunları kuruttuktan sonra muz ağacı yapraklarına sarmıştı. Tohumlar kapalı bir kamarada, farelerin saldırısından korunmak üzere iplere asılı olarak talınıyordu. Gemide tohumlardan başka hiçbir şey yoktu. Irmağın ağzındaki Belem do Para’da ,Wickham, yetkilileri büyük bir şölene davet etti. İngiliz’e hafif çatlak gözüyle bakılıyordu ve Amazon’da yaşayan herkes onun orkide koleksiyonu yaptığını biliyordu. Wickham, İngiltere kralının isteği üzerine, Kew Parkına nadir orkide soğanları götürdüğünü söyledi yetkililere. Çok nazik çiçekler olduğunu, bu yüzden de onları çok sıkı kapatılmış, belirli bir ısıda tutulan kamarada taşıdığını açıkladı.

Kamara açılırsa çiçekler kesinlikle ölürdü. Böylece tohumlar el değmeden Liverpool’a geldi. Kırk yıl sonra İngiliz Malezya’sının kauçuğu dünya piyasasını kapladı. Kew Park’ının filizleriyle yola çıkarak rasyonel bir biçimde düzenlenen Asya plantasyonları kısa sürede Brezilya’nın pabucunu dama attırdı.

Yağma,talan, yalan..esaret, sömürü, cinayet üzerine kurdular tüm saltanatlarını. Ham maddeyi buldukları yerlerdeki halkı birde iş gücü olarak kullanıp yok ettiler. Ellerinin değdiği her coğrafyada kan ve gözyaşı sebil oldu elbette halklarda sefil. Şimdi sorsak, medeniyet onlarda, insan hakları onlarda, demokrasi onlarda.. katilin iyi giyinmiş olması, bakımlı olması, yakışıklı olması onu katil olmaktan çıkarmamalı.

(bu yazıda Eduardo Galeano’nun Latin Amerika’nın Kesik Damarları kitabından yararlanılmıştır.)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90