Zulüm denince aklımıza ilk gelen şey, Mısır Firavunlarının halkına yapmış olduğu insanlık dışı uygulamalardır. Ehramlara taş taşıtmak, taşımayanları kırbaçlatmak, karşı geleni öldürtmek gibi. Evet, doğru amma, biz de farkında olmadan acaba kendi çapımıza göre, anlamadan zalimlik yapmıyor muyuz? En önemli şey insanın kendisi ile yüzleşmesidir, bizde burada bunu yapmaya çalışacağız inşallah.
Zulmün lügatlerdeki tarifi şudur: Zulüm, her hangi bir şeyi kendi yerinden başka bir yere koymak, her hangi bir canlıyı yaradılış gayesi dışında istihdam etmektir. Zulüm, yaradılış düzenini bozar ve sapmalara sebep olur. Büyük İslami otoriteler şöyle der; insana kırbaç vuramazsın, develeri güreştiremezsin, neden? Çünkü devenin görevi güreşmek değil de ondan. Zulmün diğer bir tarifi de, Allah’ın kurduğu düzeni ters çevirmektir.
Allah ZülcelÜ¢l, zulüm kavramını Kur’an’da birçok yerde bize haber verir. Bizler de zalimi ve zulmedeni ancak Kur’an yoluyla ve Peygamberimizin (S.A.V.) uygulaması ile anlayabiliriz.
Peygamberimiz (S.A.V.) şöyle buyurur; “Her doğan insan İslam fıtratı üzere doğar” Üyle ise, insan Allah’ın koyduğu kurallara göre idare edilir demektir. Buna göre İslami ve insani olmayan her idare şekli zulümdür.
Peki, şimdi kendimize soralım, hayvanı gayesi dışında istihdam edince, sapmalara neden oluyorsa, insanı yaradılış gayesi dışında yönlendirir ve yönetirsen, insan neler yapmaz ki. Üyle de oluyor işte. Sonuç ortada. 40 yıldır terör belası bize yeteri kadar bunu anlatıyor zaten. Son 90 yıldır ülkemizi yönetenler, İslam dışı yönettikleri için, yönetenlerde huzursuz, yönetilenlerde.
Ülkemizin Laiklik tarihinin 40 yılını bize anlatılanlardan biliyoruz amma, 50 yılı da yaşayarak biliyoruz. Üzellikle din derdi olanlar, hesap gününe inananlardı. Onlar dinlerini yaşayamadılar.
Bütün mesele şu: ülkeyi yönetenlerin 19. asrın başında, mal bulmuş mağribi gibi sarıldıkları laiklik.
Bu insanlar, laiklik adına dinlerini hep eksik yaşadı. İbadetlerini yapabildiyseler dahi, muamelat kısmını yapamadılar. Muamelat yaptıysalar, ukubeti yapamadılar. Velhasıl dini bütün yaşayamadan doksan yılı arkamızda bıraktık. Fakat son 40 yıl içinde de insanca yaşamak isteyenlerin mücadelesi sonucunda, %99’u Müslüman olan bir ülkede, Müslüman’ca düşünen insanlar hükümet oldular. Amma on senelik bir zaman içinde, ancak başörtüsü yasağını fiilen kaldırabildiler, yasal olarak değil. Demek oluyor ki, bu laiklik rejimi öyle bir rejim ki, %99’u Müslüman olsa dahi, idareye gelmek seksen yıl sürüyor. İdareye geldikten sonrada, başörtüsü yasağını kaldırmak fiilen on yıl sürerken, kanunen yasak kalmış değildir. Bu laiklik öyle tuhaf, öyle ucube, öyle acayip bir şey ki!
Son günlerde daha da garip şeylerle karşılaşıyoruz. Bizim büyük otoritelerimiz, sanki laikliğin dünyadaki uygulama şekli değişmiş veya metinlerde açık açık tarifi yapılmış gibi, masum gösterilmeye calışılıyor. Yoksa bizim haberimiz olmadan, bu laiklik İslami veya insanileşti mi?
Laik devlet olarak doksan sene önce Fransa vardı, bugün de Fransa var. Laikliği 90 yıl önce Türkiye almış, aradan 90 yıl geçmiş, kimse laikliği almamış.
Bizler Türk insanı olarak, 90 yıl içinde çok memnun kalmışız gibi, Müslüman ülkelere de bu laikliği öneriyoruz. O Müslüman ülkelerin Türkiye gibi olmayacağına sanki garantimiz var.
Türkiye’de halkla yönetim ne zamandan beri aynı düşünmeye başladı? 80 sene sonra. Demek oluyor ki, o ülkelerde 80 yıl bizim çektiğimizi çekecek.
Tamam, anladım menfaati olanlar laikliğe sarılsın. Amma hiç bir menfaati olmayan, hatta Laiklikten herkesten fazla sıkındı çeken bu insanlar, neden bunu önerir?
Hatta ve hatta şu anki Başbakanımız şiir okudu diye, dünyanın en büyük on şehrinden biri olan İstanbul’un Belediye Başkanlığından alınmadı mı? Bütün bunlar laiklik adına yapılmadı mı?
Bütün dünya biliyordu ki bu insanlara büyük haksızlıklar yapıldı. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en başarılı başbakanını, döneminden beş yıl önce yapmış olduğu bir konuşmayı, laikliğe aykırı buldukları için o güzide Başbakanı ve onun büyük şehir belediye başkanını seçimle gelmelerine rağmen laiklik bahane edilerek görevlerinden zorla uzaklaştırılmalarını laiklik adına yaptılar.
O günün yargısının başındaki Büyük Hukuk otoriteleri diyordu k,i ne yapalım yasalarımız böyle. Yanı biz yapmıyoruz Laiklık yapıyor demeye getiriyorlardı. Demek ki istismar edilmeye o kadar müsait bir rejim bu laiklik. Ve alaycı bir tavırla da şöyle diyorlardı; “siz gelince değiştirirsiniz”
Neyse her halde bizim bilmediğimiz veya anlayamadığımız şeyler var, amma olsun ben anladıklarımdan sorumluyum.
Değerli dostlar, ben inanmadığım bir şeyi inandırmaya çalışmam. Hatalardan da arınmış değilim, yanlışım varsa hemen kendimi yenilerim.
Benim Ü¢cizane olarak düşüncem şudur: eğer geleceğimizden endişe duyuyorsak ve bu Müslüman insanlar yeryüzünde vakarla yürüsün diyorsak, bir daha düşünelim. Çünkü bu Laik rejim bizim malımız değildir. Bize hiç uymadı ve de hiçbir Müslüman ülkeye de uymaz. Ürnek olarak Türkiye’miz yeter de artar.
Selam ve dua ile..
Geçmişte laikçi gericilerden çok çeken bir adamın yaşadıklarını unutup, Mısırda laik olun çağrısı yapması elbette çok ilginç. Ama bir o kadar da bu adam nereye koşuyor? dedirtecek bir soru.