İşgal altında olan topraklarında kutsal emanetlerini muhafaza edebileceği hiçbir güvenli mekanı kalmamışken, İngiliz postallarından ve Vahabi vandallarından onları korumak isteyene de hırsız diyeceksin..
Londra da brıtısh museum da değil de Topkapı sarayında sergilendiğinden mi içine dert olmuş kutsal emanetler bunu da anlamak güç...
Arap dünyasının günümüzdeki temayüllerine anlam vermek oldukça zor iş, Suudi Arabistan'ın ABD'den 100 milyar dolarlık silah satın almasını anlamak için sanırım arap olmak gerekir.. Adamlar üçüncü dünya savaşını yapıyorlar da bizim haberimiz yok herhalde.. Dünya nizâmında var olan her savaşın ya ortasında ya arkasında, ya da köşesinde varolan ABD'den alıyor üstelik..
Bir Arabın dostu Amerikalı olursa şayet Kudüs'ün İsrail'in başkenti sayılmasına şaşırmamak gerek... Dünyaya yaşattığı zulmün illaki bir karşılığı olacağını bilen İsrail yanında yöresinde ne kadar devlet kabile örgütü varsa hepsine karşı teyakkuzda iken suudların aldığı 100 milyar dolarlık silahtan rahatsız olmaması, bu güvenin ara teşekkül edildiği sorusunu akıllara getiriyor sanırım. Bunu da anlamak için arap olmak gerek..
Tek seferde 100 milyar dolarlık ticaret yapıyorsun ama Trump'dan Kudüs konusunda ne bir anlayış, ne bir geri adım beklemiyorsun ya Kudüs'ün durumu seni rahatsız etmiyor, senin Kudüs diye bir derdin yok, ya da paranın değeri yok, bunu da anlamak için Arap olmak gerekiyor..
Suudi Arabistan, Mısır ve birleşik A.E'nin Ümmetin ahvali karşısında takındığı mumsu esnek tavrın algılanması için tarihi atıfta bulunmak icap eder.. Şerif Hüseyin'le kral Faysal'la bir İslam medeniyetinin altına oyanların torunları bugün de Amerika'nın kucağında ümmetin sorunlarına karşı üç maymunu oynamakta.. Katranı yıkasan olur mu şeker cinsini sevdiğim cinsine çeker....
