banner102

Proje kapsamındaki stratejik öneme sahip ülkelerin özellikleri

Irak: Türkiye’den doğup Basra Körfezine dökülen Fırat ve Dicle nehirlerinin arasında kalan bölge olan Mezopotamya’yı sınırları içerisinde bulunduran Irak, tarihte yer alan ilk medeniyetlerin de beşiğidir.  Akad, Bâbil. Asur, Med-Pers, Grek, Roma-Bizans ve Sâsânîler gibi. Ayrıca Kur’an’ı Kerim’de ismi geçen Peygamberlerden İdris as, İbrahim as, Lut as ve Yunus as’ın da hayatlarının bir bölümünün burada geçtiği bilinmektedir.

Bugünkü haritalarda Bağdat’ın hemen güneyinde Babil denilen bir bölge vardır. İncil’in ‘Vahiy’ kitabının 18. bölümünde fahişe şehir diye isimlendirilen Babil’in Armegedon denilen kıyamette adeta bir değirmen taşı misali dürülüp atılacağından bahsediliyor. Enteresandır, BOP haritasında da Bağdat, müstakil bir şehir devleti olarak gösterilmiş. Acaba ‘bugünkü Bağdat’ı o zamanki Babil olarak mı görüyorlar?’ sorusu da akıllara takılmıyor değil.

Tevrat’ın ‘yaratılış’ bölümünde de Babil’den bahsediliyor. Şinar denilen yerde, aynı dili konuşan insanlar, dağılmamak için büyük bir şehir ve kule yapmaya başlıyorlar. Rab, bunu başarırlarsa artık hiçbir engel tanımayacakları ve kendi kontrolünden çıkacaklarını anlıyor. Yeryüzüne inerek onların dillerini karıştırıyor, kentin yapımını durduruyor ve onları yeryüzüne dağıtıyor. Daha sonra bu bölgenin adına İbranice’de ‘kargaşa’ anlamına gelen Babil ismi veriliyor…

Irak, 630’lu yıllarda Halife Hz. Ömer döneminde İslam topraklarına katıldı. O dönemde yeni kurulan Kûfe Şehri, Hz. Ali zamanında İslam devletinin başkenti yapıldı… Daha sonra Osmanlılar tarafından 1530’lu yıllarda Kanuni Sultan Süleyman döneminde fethedilen Irak, Birinci Dünya Savaşı’na kadar 400 yıla yakın bir süre Osmanlı toprakları olarak kaldı.

Sonrasında Kuzey Irak, Misak-ı Milli sınırlarımız içerisinde olduğu halde, Lozan’da yapılan barış antlaşmasında masada kaybedildi. Bundan sonra İngiliz mandası altına geçen Irak, bir süre krallık ve daha sonra da kukla hükümetler tarafından idare edildi. Temmuz 1958’de de bir gurup subay, yönetimi ele geçirerek cumhuriyet ilan ettiler. Takriben on yıl süre ile ülkede doğru dürüst bir istikrar sağlanamadı. Temmuz 1968’e gelindiğinde ise Baas Partisi iktidarını görüyoruz. Baas Partili yıllarda petrol üretiminin artması ve millileştirilmesi neticesinde ülke ekonomik olarak rahatlamıştı. Temmuz 1979’da ise parti içinde esas gücü elinde bulunduran Saddam Hüseyin devletin başına geçti.

Aynı yıl İran’da Ayetullah Humeyni önderliğinde bir devrim yaşanmış ve Şahlık dönemi yıkılarak yerine yeni İslam Cumhuriyeti kurulmuştu. O zamana kadar iyi giden İran-Irak ilişkileri de bozulmaya yüz tuttu. Şahlık döneminde İran yanlısı görünen Amerika ve İngiltere, devrimden sonra Irak yanlısı tavır sergilediler. Eylül 1980’de ise Saddam Hüseyin, İran’a karşı sekiz yıl sürecek olan bir savaş ilan etti. İki Müslüman ülke arasında ki bu anlamsız savaşta bir milyondan fazla Müslüman öldü ve 150 Milyar dolar maddi kayıp oldu. Batılılar ise silah ticaretiyle kârlarını katladılar. Temmuz 1988’de ateşkes anlaşması imzalandığında iki ülkenin de sınırlarında herhangi bir değişiklik olmamıştı.

Savaş sonrası ekonomik darboğaza giren Irak, sıkıntıların üstesinden gelemeyince Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etti. Ancak beş ay kadar bir zaman geri çekilmeyince Amerika’nın müdahalesiyle karşılaştı. Kuveyt’i terk ettiğinde 100 binden fazla ölü ve 170 milyar dolar civarında maddi kaybı vardı. Zalim diktatör Saddam yüzünden artık iflah olamamanın ve iflasın eşiğine gelmişti Irak. Batılıların koyduğu ambargoya İslam ülkeleri de kısmen katılınca halk günden güne bir sefaletin içine sürükleniyordu. 1996’da Türkiye’de kurulan 54. Erbakan Hükümeti zamanında ikili ilişkilerle her iki ülkenin de ekonomisinde iyileşme söz konusu olsa da ülkemizde yaşanan 28 Şubat süreci, yeniden Irak’ı yalnızlığa itti.

Irak halkı, bir yandan Saddam zaliminin zulmü altında inlerken, bir yandan da ağır ambargo şartlarında hayat mücadelesi veriyordu. Aradan geçen sürede Amerika yeniden saldırma bahanesi arıyordu. Nihayet, Birleşmiş Milletlerin olumsuz raporuna rağmen kimyasal silah var iddiasıyla Türkiye’nin de desteğini alarak, 20 Mart 2003’te Bağdat’ı yeniden havadan bombalıyordu.

Türkiye’nin stratejik ortağı Amerika, demokrasi getireceğim diyerek, yaklaşık dokuz yıldır işgal ettiği Irak’tan Aralık 2011’de resmen çekilirken geride bir buçuk milyonu aşkın ölü, milyonlarca yaralı, sefalet içinde bir millet, işbirlikçi bir yönetim fiilen üçe bölünmüş ve her an iç savaşa gebe bir ülke bırakıyordu.

4500 Coni’nin öldüğü işgal, kâtil Amerika’ya yaklaşık bir trilyon dolara mal olurken, başta Irak olmak üzere bölge ülkelerini de trilyonlarca dolar zarara uğratıyordu… Amerika Savunma Bakanı Leon Panetta, Irak’tan çekilme adına yapılan bayrak indirme töreninde konuşurken bir taraftan Müslümanlara gözdağı veriyor, diğer taraftan güya haklı olduklarını ispatlamaya çalışıyordu. Irak halkına yaşattıkları zulmü bir cümleyle şu şekilde özetliyor ve: “Bugün bizler Amerika Birleşik Devletleri olarak bu geçiş töreniyle Irak’a kararlı bir arkadaşı ve kararlı bir ortağı olduğumuzu hatırlatıyoruz.” diyerek adeta aba altından sopa gösteriyordu.

Evet, Irak işgal edilmiş ve neticesinde fiili olarak üçe bölünmüş durumda. Kuzeyinde bir özerk Kürt devleti var. Ancak bu durum tabii ki BOP’taki plana uygun değil. Resmen bir devlet olması için Türkiye, Suriye ve İran topraklarından da toprak katılması gerekiyor. BOP eş başkanları şimdi bu plan üzerinde çalışmalarını yürütüyorlar. Görünen o ki epey mesafe kat etmiş durumdalar. Öte yandan Amerika, Irak petrolünü dilediğince kullanıyor. Tabii ki aslında meselenin özü bu, gerisi bahane.

İran: Önceki Cumhurbaşkanı Ahmedi Necat döneminde Amerika’nın İslam ülkeleri arasında en fazla çekindiği İran’dı. Bunun için de Birleşmiş Milletleri ve Nato’yu da arkasına alarak sürekli bu ülkeye yaptırımlar uygulamaya çalışıyordu. Ancak İran güttüğü dış politikada hep caydırıcı bir yöntem kullandı ve başarılı oldu. Amerika ise her daim saldırmanın yollarını arıyordu. Fakat son üç yılda İran’ın halen görevde olan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani döneminde İran-Amerika arasındaki ilişkilerde varılan bazı anlaşmalar neticesinde bir yumuşama görünüyor. İran’ın nükleer santral yapımını yavaşlatması ve buna karşılık Amerika’nın ambargoya son vermesi ilişkileri bu noktaya getirmiş durumda. Tabi bu durum ilâ nihai böyle devam edecek anlamı taşımıyor. Zira İran’da BOP kapsamında ve projeye göre sınırları değişecek olan ülke durumundadır.

İran’ın tarihi MÖ dokuzuncu yüzyıla dayanmaktadır. Hind-Avrupa kavimlerinden olan Persler, Urmiye Gölü civarına ordan da Fars bölgesine yerleşerek zamanla sınırlarını genişlettiler. Perslerden sonra Ahmeniler, Büyük İskender, Seleukoslar, Partlar, Sasaniler burada imparatorluklar kurdular. Sasani Kralı İkinci Hüsrev zamanında Peygamber Efendimiz bir mektupla onları İslam’a davet ettiyse de kabul etmediler. Ancak, Halife Hz. Ömer döneminde peyderpey fethedilen İran, İslam topraklarına katılmış oldu. Emevi ve Abbasiler devriyle birlikte 400 yıla yakın İran, Müslüman Arapların hâkimiyetinde kaldı. 1050’li yıllar itibariyle de yaklaşık iki yüz yıl Selçukluların idaresine girdi. Moğolların ve İlhanlıların da hâkimiyetleri altında kalan İran’da daha sonra Timur’un kurduğu imparatorluğun hüküm sürdüğünü görüyoruz…

Süreç içerisinde birçok defa istilalar ve karışıklıklara maruz kalan İran’da 1501’de Şah İsmail tarafından Safaviler Devleti kuruldu. Bugünkü İran devletinin sınırları aşağı-yukarı o dönemden kalma. Savaviler, on iki imam öğretilerini esas alan Şiiliği devlet politikası olarak kabul ettiler. 1722’ye gelindiğinde İran’da Safaviler devri’de kapanmıştı. Bundan sonra üstünlük elde eden hanedanlar, Şah unvanıyla devleti yönetmeye devam ettiler… Birinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalan İran, 19. yy’da batı kültürünün etkisinde kalmaya başladı. 1925–1979 yılları arasında önce Şah Rıza Pehlevi ve sonra da oğlu Muhammet Rıza tarafından ülkenin yönetildiği görülüyor. Bu dönemlerde sırasıyla Almanya, Sovyetler ve sonra da Amerika’nın İran üzerinde etkisini görüyoruz. Ayrıca bu dönem, İslami değerlerin de giderek etkisinin azaldığı bir dönem olmuştu.

Aynı dönemde Fransa’da sürgünde olan Âyetullah Humeyni, Paris’te İslam Devrim Konseyi’ni kurmuştu. Kendisine destek veren İran muhalefetinin de baskısıyla Ocak 1979’da Şah’ın ülkeyi terk etmesini sağladı. Şah’ın kaçışıyla İran’a döndü ve 1 Nisan 1979’da İran İslam Cumhuriyeti’ni kurdu… Ancak batılıların komşu ülke Irak’ı kışkırtmaları neticesinde sekiz yıl sürecek olan İran-Irak savaşı, planların işlerliğini yavaşlattı. Bu konuya Irak’ı tanıtırken değinmiştik.

Aynı dönem, Şah’ın tedavi için gittiği Amerika’ya kabul edilmesinden dolayı İran’da bir kısım öğrenci harekâtı Amerikan büyük elçiliğini basarak 90 elçilik görevlisini rehin aldılar. 1980’de yaşanan bu olaya misilleme olarak Amerika da İran’ın Amerikan bankalarındaki hesaplarına el koydu. Başkan Carter’in döneminde yaşanan rehine krizi 444 gün sürdü. Hatta bir ara Amerika’nın rehineleri kurtarma girişimleri olduysa da başarısız kaldı. Daha sonra Amerika’da seçilen yeni başkan Reagen döneminde karşılıklı haklar iade edilerek krize son verildi.

1997’de kurulan D-8’ler üyesi olan İran, İslami rejim benimsediği için başta Amerika olmak üzere Batılıların tepkisini sürekli üzerine çekmiştir. Batı’nın bu tutumu, İran’ın silah ve diğer birçok teknolojik alanda atılımlar gerçekleştirmesini getirdi… Bugün itibariyle BOP’un hedef tahtasında ilk sırayı işgal etmesine rağmen kararlı tutumu ve dik duruşu İran’ı takdire şayan ülke konumunda tutuyor.

Türkiye’ye kurulan füze kalkanları ve patriot füzeleri İran’ın muhtemel bir saldırısına karşı İsrail’i koruma amacı gütmektedir. Ve tabii İncirlik hava üssü de. Öte yandan İran petrolünün dünya petrol rezervinin önemli bir kısmını oluşturması ayrıca Batılılarının gözünün her daim bu ülke üzerinde olmasını getiriyor.

Devamı var...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90