banner102
Haset, tedavisi mümkün olmayan en öldürücü ahlâk hastalıklarındandır. Haset eden kimse başkasının iyiliğine ve elindeki nimetlere üzülür, hatta bu nimetlerin onun elinden gitmesini ister. Gitmediğinde üzüntüsü artar. Bu hususta denilir ki:

 ‘Haset öyle bir ruh hastalığıdır ki, ona hiç bir doktor çare bulamaz. Yeter ki Allah (c.c.)’ın yardımı tahakkuk etsin.'

Bu nedenle haset, Müslümanın hayırlı amellerini yok eden çok çirkin bir ahlâktır.

Kur'an-ı Kerim’de haset duygusu ve bunun doğuracağı davranışlar önemli sayılmıştır. Hz. Âdem (a.s.)'in iki oğlu arasında cereyan eden ilk cinayetinin ve gerekse Hz. Yusuf (a.s.)’un, kardeşleri tarafından kuyuya atılması olayının asıl sebebini kardeşler arasında doğan haset duygusunun teşkil etmesi gerçekten düşündürücüdür. Hz. Peygamber (s.a.v.), bütün günahların kaynağı olan üç şey arasında; İblis'i Hz. Adem (a.s.)'e secde etmemeye sevk eden kibri; Hz. Âdem (a.s.)’i yasaklanmış olan ağaçtan yemeye sevk eden hırsı ve Hz. Âdem (a.s.)’in iki oğlunun birbirleriyle dövüşüp kardeşini öldürmeğe ve kardeşlerinin Hz. Yusuf (a.s.)’u kuyuya atmaya sebep olan hasedi saymaktadır. Bunlardan kaçınmamızı istemektedir. Bu yüzden haset, nefsin kınanmış olan kötü ahlâkındandır.

Bol dua, zikir ve ibadete çok devam etmek suretiyle bunların yok edilmesine çalışmak gerekmektedir. Allah Teâlâ'nın uyarılarına ve tavsiyelerine dikkat edip uyanmak ve bu illetten kurtulmağa çalışmak bir görevdir.  Hz.  Yakup (a.s.)’un büyük oğulları, küçük kardeşleri Yusuf'a hep beraber tuzak kurup yapacaklarını yaptılar. Gayeleri Hz. Yusuf (a.s.)'u zelil etmekti. Allah (c.c.) ise Hz. Yusuf (a.s.)'u seçti. Ona saltanat verdi. Kardeşlerini ona boyun eğdirdi. Hükmü altına soktu. Hz. Yusuf (a.s.)'u hased etmelerinden dolayı hileleri kendi başlarına geçti. Bu ise Allah Teâlânın hikmetinin ve kudretinin apaçık bir delilidir.

Kur'an-ı Kerim'de söz konusu olan bu olayların kardeşler arasında cereyan etmiş olması da ayrı önem taşır. Yani, haset duygusu kardeşi kardeşe öldürtebiliyor, derin kuyuya attırabiliyorsa, başka insanlara neler yaptırmaz?

Bu ayetlerin ışığında, her geçen gün şiddetini artırarak ilerleyen ve dünyayı yaşanmaz hale getiren anarşiye, ahlaki yozlaşmaya, kültürel bozulmaya göz atacak olursak, bunun da temelinde, kin ve haset duygularını görebiliriz.

Kıskançlık kinin, kin de öfkenin neticesidir. Bu yüzden öfkelenmeyi azaltacak davranışlar içinde bulunmak kini, dolayısıyla kıskançlığı azaltır. Haset, İlahi takdir ve bölmeye razı olmamaktır. Bu yüzden hasetçi önce iman açısından tehlikeye düşer. Şu kadar var ki haset, haset edilenden önce haset edeni yiyip bitiren bir hastalıktır.

İnsanlar arasındaki kavgalar, meslektaşlar arasındaki çekişmeler, genellikle hasseden kaynaklanır.   Bir Müslümanda bulunan bir nimetin ondan gitmesini istemeyip, kendisinde de o nimetin bulunmasını istemek haset değildir. Buna ‘Gıpta’ yani imrenmek, denilir. Gıpta güzel bir huydur.

Haset, kişinin yapmış olduğu ibadetlerin sevabını da giderir. Hadis-i Şerif’te

“Haset etmekten sakınınız. Biliniz ki, ateş odunu yok ettiği gibi haset de iyilikleri yok eder, siler götürür.”(4)

“Haset, hasenatı yer tüketir, tıpkı ateşin odunu yiyip tükettiği gibi. Sadaka da hataları söndürür, tıpkı suyun ateşi söndürmesi gibi.”

Bu sebeple dinimizin müminden bizden beklediği tavır, inancının gereği olarak hayatının her anını Allah’ın (c.c.) razı olacağı şekilde geçirmektir. Bu durum iman ile hasedin yan yana olmasını yasaklamaktadır. Peygamber Efendimiz (asv) hadisi şerifte bu durumu şu şekilde açıklamaktadır:

“Kâfir ile onu öldüren ebediyen cehennemde bir araya gelmezler; keza bir kulun karnında, Allah yolunda (yutulmuş olan) tozla cehennem ateşi bir araya gelmezler; keza, bir kulun kalbinde imanla haset bir araya gelmezler.”(5)

Haset etmek, bir açıdan da Allah (c.c.)'ın verdiğini uygun görmemektir. Her kim Allah (c.c.)'ın verdiğini uygun görmez ve bunu bilinçli olarak düşünürse, kâfir olur. Çünkü bu insan, bu düşüncesiyle Hak Teâlâ’nın hikmetini ve adaletini inkâr etmiş olur. Bu durum insanı küfre götürebilir.

Haset eden, haset ettiği kişiyi gıybet de eder, onu çekiştirir ve böylece ikinci bir günaha da girmiş olur. Hatta haset ettiği kişinin malına ve canına da saldırdığı olur. Kıyamet gününde, haset eden kişinin bu zulümlerinin karşılığı olarak iyilikleri alınarak haset ettiği kişiye verilir.

Haset etmek, Allah Teâla’nın takdirini değiştirmez. Bunun için de haset eden kişi, hasedinden dolayı boşuna üzülmüş ve yorulmuş olur.

Haset edenler hiçbir zaman arzularına kavuşamamış ve kimseden saygı görmemişlerdir. Haset insanın sinirlerini bozar, ömrünün azalmasına sebep olur.

Kendisine haset olunan kişinin, dünyada ve ahirette, bundan hiç zararı olmaz. Hatta faydası olur. Haset edenin ömrü üzüntü ile geçer. Haset ettiği kişideki nimetlerin azalmadığını ve hatta arttığını gördükçe huzursuz olur.

Peygamber Efendimiz (asm), Veda Hutbesi’nde

“(Ey inananlar!) birbirinize haset etmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinizin satışını bozmayın. Ey Allah'ın kulları kardeş olun! Müslüman kişi, diğer Müslüman kişinin (rengi, dili, doğum yeri, sosyal durumu, cinsiyeti ne olursa olsun) kardeşidir. Öyle ise ona zulmedemez, ihanet edemez, aldatamaz, yardım isteğini cevapsız bırakamaz, tahkîr de edemez. Allah sizlerin bedenlerine, mallarına bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar, -kalbini göstererek-  takva şuradadır, takva şuradadır. Kişinin kötü sayılması için Müslüman kardeşini tahkir edip horlaması yeterlidir. Bir Müslümanın kanı, malı ve ırzı diğer bir Müslümana haramdır.”(9)

Üzerimize düşen görevi hakkıyla yerine getirdikten sonra, tevekkül yolunu tutma ve “hakkımda böylesi hayırlıymış” diyerek İlâhî takdire razı olma durumundayız. Aksi halde hasetle, ruh dünyamızı huzursuz kıldığımız gibi, sonunda şeytana âlet olup kadere itiraz tehlikesiyle de karşı karşıya kalabiliriz.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
helen 2015-02-17 19:28:12

bu yazı internetten kopya....

banner90