Seçim dönemi boyunca başka yerlerde olduğu gibi Of’ta da adaylar arazide durmaksınız çalıştı. Seçimin favorilerinden Saadetli aday İrfan Saral, yaklaşık 5 ay boyunca, AKP’li Salim Sarıalioğlu ve MHP’li Ali Çakıroğlu ve CHP’lİ Emel Saral ise yaklaşık 3 ay boyunca arazide seçmenle birebir diyalog halinde oldu. Of gibi siyasetin ‘bıçak sırtı’ yapıldığı bir merkezde tüm adayların sağ duyulu bir şekilde davranmaları, gerginlikten uzak durmaları gerçekten takdire şayandı. Hepsini bu noktada tebrik etmek lazım. Bununla birlikte kahve köşelerinde üzerinde taşıdığı ‘seçilmiş’ sıfatına aldırış etmeksizin dedikodu yapanlara da bir yazıklar olsun demek de gerek.
Of’ta sonuçlar nasıl böyle oldu? Saadet Partili İrfan Saral seçimin favorisi iken AKP’li Salim Sarıalioğlu nasıl seçimi kazandı? Seçim sonrası Ofluların şaşkınlık yaşayıp merak ettiği sorular bunlar. Bu noktada geçtiğimiz dönem AKP’nin kritik bölgelerde seçim kaybetmemek için çıkardığı “büyükşehir” yasasının altını çizmek gerek. AKP, Türkiye genelinde kırsal bölgelerde altığı yüksek oy potansiyelini, büyükşehir hamleleri ile il ve ilçe merkezlerinde sonuca çevirmesini çok iyi bildi. Öte yandan kadın seçmenin nerdeyse tamamına yakınına nüfuz ederek oylarını artırabildi. Son olarak 17 Aralık sürecini bir fırsata çevirerek seçmen üzerinde “Türkiye elden gidiyor!” imajı oluşturarak dağılan, eriyen oyları kendi potası altında biriktirdi. Profesyonel ellerden çıkan reklam ve halkla ilişkiler stratejileri ile, medyanın yüzde 85’ini de kendi hükümranlığı altına alarak attığı kritik adımlarla 17 Aralık krizini fırsata çevirdi. Bu şartlar altında AKP Of’ta belediye başkanlında ipi göğüsledi.
Şüphesiz tüm bu süreci en ince hassasiyetine kadar yöneten Erdoğan’ın seçimlerinin 1 numaralı kazananı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Türkiye siyasetinde ikinci kez “tek adam” dönemini hatırlatan Başbakan Erdoğan, bundan sonraki süreçte cumhurbaşkanlığı için elini iyice güçlendirdi.
Saadet Partisi’nin durumuna gelince…
Saadet Partisi, önceki pekçok seçimde olduğu gibi topluma inebileceği kanal bulmada ciddi zorluk yaşıyor. Hem medya araçlarını kullanabilme bakımından, hem de siyaset dilinin popülist, günübirlik olmaması nedeniyle seçmende ciddi bir yankı yakalayamadı. Bu noktada AKP’nin eylemde olmasa bile söylemde Saadet’in söylemine yakın bir dil kullanması ve seçmenin her iki partiyi aynı noktada görmesi bir handikap oluşturmuştur mutlaka. Medyanın kitleleri etkileme ve yönlendirmede fonksiyonunu düşündüğümüzde, Saadet’in medyada hemen hiç yer bulamamasının seçim sonuçlarına doğrudan etki ettiğini görmek mümkün… Durum böyle olunca Saadet Partisi için seçmenden hakettiği karşılığı bulması hayal oldu.
çok komiksiniz sayın yazar...