Ajandama bu tarihi büyük harflerle yazıp şu notu eklemiştim: “Bugün Dünya’da radikal değişikliklerin başlayacağı tarihi bir gün…”
19-20 Kasım 2010. Portekiz’in başkentinde Lizbon’da NATO üyesi ülkeler yeni bir “stratejik konsept” belirlemişlerdi.
En son 1999’da belirlenmiş bir strateji ile yola devam eden ülkeler, Sovyet sonrası dönem için yeni döneme başlangıç kararları almışlardı. 1999’a gelindiğinde düşman(hedef) değişikliği yapıldı ve yeni hedef Ortadoğu seçildi. 11 Eylül saldırıları sonrası uluslar arası sistemde hukuk kurallarına uygun(!) bir maskeyle Irak’a bir operasyon gerçekleştirildi. İçerdeyse bu bir “Haçlı Seferidir” diyerek Katoliklerin desteği alınmaya çalışıldı.
Ajandama bu tarihi büyük harflerle yazıp şu notu eklemiştim: “Bugün Dünya’da radikal değişikliklerin başlayacağı tarihi bir gün…”Aldığım notlara göre zirve sonrası en dikkat çekici açıklamayı Fransa yapmış: Yeni tehdidimiz resmen İran’dır demiş. Bugün geldiğimiz noktada yine Fransa’nın arz-ı endam edişini izliyoruz, ilginç değil mi?
Yine füze savunma sisteminin kurulması ilerde çıkabilecek bir savaş için ilk adımdı. Bu öneri de ABD’den gelmişti. Bakıyoruz ki, bugün ABD uçakları NATO kisvesi altında Lübnan’ı bombalıyor.
19 Kasım’da Soli ÜZEL Habertürk Gazetesinde NATO’nun kendine yeni bir vizyon oluşturması gerektiğinden bahsetmişti. Çünkü NATO Sovyet tehdidine karşı kurulmuştu ve Sovyetler yıkıldı. şimdi yeni bir düşman belirleme zamanı gelmişti ve o da yapılan zirvede belirlendi.
Fakat tüm bu gelişmeler olurken Ahmedi Nejat çok dikkat çekici bir beyanat vermiş, toplantının yapıldığı sıralarda, “İran NATO’yu bir tehdit olarak görmüyor” demişti. Çünkü İran’da ABD’de biliyor ki, yeryüzünde ABD’yi iki saat içinde bitirebilecek tek ülke İran. Ancak kendi de silinir o ayrı. Fakat bu siliniş savaşla değil para ile. İran biliyor ki; “milli bir petrol borsası” kurarsa ABD ekonomik olarak çökecektir. Dolayısıyla İran’ın füzeden, bombadan, silahtan korktuğu yok. İran şuanda ABD’ye fazla üstüme gelme kendi petrol borsamı kurarım diyerek tehdit ediyor. Bu da ABD’yi zor durumda bırakıyor. Ancak…
Ya denildiği gibi İran’daki petroller bir süre sonra biterse?
Bu sebeple İran’ın derhal nükleer enerjiye geçmesi gerekiyor. İran nükleer enerji hususunda aynı sebepten dolayı diretiyor ve de nükleer enerjiyi kuracaktır.
Lizbon’da alınan kararların akabinde ocak aylarında başlayan Mısır ve Tunus olayları da çok nazik bir atmosferde değerlendirilmelidir. Demokrasi isteyen sivil halk darbeyi(!) yapıyor ancak sonrası “asker” yönetime el koyuyor. Peki, malum mevcut asker kimin adamıydı zaten?
Aynı isimlerin değil mi?
Demokrasi tümden kaybetti anlayacağınız Mısır’da.
şimdi Lübnan’da da aynı demokratik taleplerin olduğu bu yüzden isyanların çıktığı düşünülmesin. Zira Lübnan ile Mısır’daki başkaldırıların karakteristik özellikleri bile farklı. Lübnan’da isyancılar var, eli silahlı gruplar var oysa Mısır’da silahsız halk vardı.
Lübnan’da milli bir bilince kavuşmuş bir kitle var Mısır’da ise o yoktu.
Batı küresel İklim Değişikliğini kendi varlığı için ciddi bir tehdit olarak görüyor. Lizbon’da yeni yurt arayışları noktasında kararlar alınmamıştır diyemeyiz.
Peki, batı’nın canı mukaddes büyükleri kötü bir küresel değişiklik halinde nereye taşınacaklar dersiniz?
Benim kanaatimce o güne kadar karıştırdıkları, böldükleri, güçsüzleştirdikleri, sömürdükleri ve parçaladıkları Ortadoğu’ya…
Bütün iş Ortadoğu’yu o güne kadar her açıdan güçsüz, bitmiş bir halde bırakmak…
Kaddafi ile ilgili birkaç not ile bitiriyorum.
Bilindiği gibi Kaddafi 70’li yıllarda darbeyle başa gelmiş bir subaydı. İlk işi ABD, İngiltere, Fransa, İtalya tarafından peşkeş çekilen petrol borsasını millileştirdi. 1974 Barış harekÜ¢tında ABD’ye kafa tutup Türkiye’ye destek vermişti.
Kaddafi ile birlikte Lübnan halkı milli bir bilinç kazandı. Batılı güçler bu yapılanları unutmadı.
Bugün yapılan haçlı seferi 70’lerin ve barış harekÜ¢tının bir faturasıdır.
NATO maskesi altında bölgeye giren Türkiye tarihinin en büyük hatasını yapıyor. Irak’a girmesi gereken ülkemiz girmezken Lübnan’a girmeyi hangi haklı sebebe dayandırıyor?
Tek geçerli sebebi var.
Kaddafi sonrası oluşacak yeni düzende bizde söz sahibi olalım. Bu teoride güzel olsa bile pratikte egemen güçler bize bir hak tanımayacak ve işe yaramayacaktır.
Neden mi?
Çünkü sırada İran ve Türkiye var. 1. Paylaşım Savaşı’ndan ders alınması gerek. Enver paşa ne kadar İngilizlere sizin yanınızda savaşa girelim diye istekte bulunduysa da kabul edilmedik. Nedeni belliydi o güne kadar Osmanlı’nın bölüşülmesiyle ilgili bir dizi aralarında antlaşmalar vardı.
Bugün olmadığı ne malum?
Yine de belirtmekte fayda var.
Türkiye Ortadoğu’ya girmeli, ancak bu şekilde değil!
Umarım, yazdıklarımız gerçekleşmez…
Celal bey, analizleriniz bir gerçeği ortaya koyuyor. Tebrik ediyorum.