banner102

Yalancıların mumları bir bir sönmeye başladı. Hatta mumu sönenlerden bilmem nesinin korkusundan dolayı özre başlayanlarda var. Hatta kuyruğa girenler. Ama ne konuşacaklarını pek bilemiyorlar.

Hadi bakalım; “Hoca, paşa paşa imzaladı.” diye paşa paşa konuşuyordunuz. Ne oldu? Şimdi de paşa paşa kıvırmaya mı başladınız? Hadi yine konuşsanıza. Mum söndü de karanlıkta mı kaldınız? Olmuyor değil mi? Tut mu yediniz? Sizi gidi bülbüller! Ama tabii size göre bir şey değişmez. Sizin için dün dündür, bu gün bugündür. Biz, sizin hocanızı da biliyoruz.

Anadolu insanımızın bir tabiri vardır. ‘Paşanın da işi bir gün poşaya düşer.” diye. Siz haklı veya haksıza bakmadan fırsat elinize geçtikçe linç kampanyası başlatırsınız. Menfaatiniz zedelenecek olursa babanızı dahi idam sehpasına götürtürsünüz.

Derler ya “Keser döner sap döner, bir gün hesap ters döner.” İşte şimdi hesap ters döndü. Öğle bir döndü ki sanırım bu sefer dün dündür, bugün de bugün olmayacak. Tabii bu sefer de hakikat hesabını yapacak olanlar, bir yerde hata yapmasalar yada ne bileyim, ‘hata’ yapmasalar.

Ne mi demek istiyorum? … Şimdi “Şu an mumu sönenler, geçmişte bilerek veya bilmeyerek çok hata yaptılar.” diyoruz değil mi? Peki, onlar yaptılar da onların hatalarına alet olanlar, yapmadılar mı? Ne hikmetse onları hesaba katan yok. Adeta ‘dokunan yanar!’ hesabı yapılıyor.

Sanırım pek anlaşılmadı…

Bakınız, bugün demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı diye üç kuvvetten bahsedilir. Doğru mu? … Doğru. Kâğıt üzerinde olmasa da dördüncü kuvvet olarak da medya zikredilir. Hatta ona gizli birinci kuvvet de denir. Bunlar doğrudur. Ama bu doğrular zihinlere nakşedilirken sanırım bir şeyler nazarlardan uzak tutulmaya çalışılıyor.

Ona geçmeden, isterseniz şu üş kuvveti biraz açalım. Birinci kuvvet olan yasamadan kasıt TBMM’dir. Orada halkın seçtiği zevatlar görev yapar yani Milletin vekilleri. Onlar, Meclis’te toplanır; yasa çıkarırlar, kanun tüzük, yönetmelik vs. yaparlar.

İkincisi, çıkarılan yasa, kanun, tüzük vs.lere uygun olarak memleketi idare etsin, yani işleri yürütsünler diye milletin vekilleri kendi aralarından Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakan vs. seçerler. Onlar da idare eden güç veya diğer adıyla yürütme denilen ikinci kuvvet olurlar. Tabi bu yürütücüler, ülke genelinde valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri vs atayarak da ülkeyi dört bir koldan idari anlamda yönetmeye çalışırlar.

Üçüncü kuvvet ise yargıdır. Yani adaletin temsil makamları… O makama oturanları da yasalara uygun şartları taşıyan zevat arasından yürütme organı atar. Onlar da yürütücülerin ve yönetilenlerin kural kaidelere aykırı hareket edenlerini yargılarlar. Yani adaletin tesisini sağlarlar. Hani adalet mülkün temelidir ya! İşte onlar da mülkün temelini sağlamlaştırırlar.

Hepsine eyvallah. Hepsinin başımızın üstünde yeri var. Makamlara sözümüz yok. O makamlarlar bizim kutsallarımızdır. Ancak bu makamları dolduranlara da sözümüz olmaz diye bir şey olmaz herhalde.

İnsan beşerdir, şaşar… Tabii şaşmak, iki türlü olur. Bir, istemeden veya bilmeden hataya düşmek; iki, bilerek yani kasten hata yapmak…

İsterseniz konumuzu şöyle bir bütünleştirelim. Konumuz neydi? … 28 Şubat ve bağlı olarak hangi kuvvetten olursa olsun dümenciler yani mumu yatsıya kadar yananlar…

Şimdi bu 28 Şubat’ın bir de ordu ayağı var. Onlar bu dört kuvvetten biri değil fakat işin tam merkezinde. Ne yazık ki onlar bu darbe senaryolarının her zaman baş aktörleri oluyorlar. Ee tabii onlar açısından da hesap ters dönebilir. Bu gün adaletin önüne oturuyorlar. Kim olursa olsun suçu olan cezasını çekmeli. El hak uygundur, doğrudur, gereklidir.

Ancak, art niyetlileri saymazsak, biz, ordumuza güveniyoruz ve seviyoruz. Zira onlar biziz, bizim çocuklarımızdır. Her fırsatta günah keçisi olarak seçilmelerine gönlümüz razı değildir. Kimse ordumuzu yıpratmaya kalkmasın.

Bugün darbenin uygulayıcıları, ordu diye gösterilip, ‘vurun abalıya’ hesabı üzerlerine çullanıyorlar. Peki, çullanan kim? Tabii ki o günün çığırtkanları. Bugün yine aynı çığırtkanlığa devam… Kuyruğu sıkışanlar da kısa yoldan özür diliyor. Bu özrün bir ateşin dumanı olduğunu bilmeyecek kadar saf mı zannediyorlar bu milleti? O ateşin neresi olduğu veya ne olduğu da malumdur. Sırası gelince her şey ortaya çıkar. (!) Birileri çıkarmasa da Rabbim, eninde sonunda çıkaracak elbet. Burada olmasa da Ukbâ’da.

Şimdi bu çığırtkanlar, geçmişte olduğu gibi yasamayı da yürütmeyi de ve hatta yargıyı da bir yandan pohpohluyor bir yandan da hegemonyaları altında tutmaya çalışıyorlar. Amaçları kendi emellerini kamufle etmek tabii ki.

Evet, 28 Şubat süreciyle, başta Milletimiz ve ülkemiz olmak üzere, bütün insanlığın büyük yara almasına sebebiyet verilmiş ve dünyada barışı ve huzuru temin edecek olan ‘Yeni Bir Dünya’ projesinin önü kesilmiştir.

Böylesine hayati bir projenin hayata geçirilmesini engelleyen kim olursa olsun; siyasi şahsiyetten-büyük makam ve koltukları işgal eden zevata kadar; askerinden-yargı mensubuna kadar; medyasından-sivil örgüt mensubuna kadar hepsinin bir bir adaletin önüne oturtulması gerekir.

Yani demem o ki; 28 Şubat 1000 yıl sürecek diyenler de, Milli Görüş’ü kapatmak yetmez, köklerini kurutmak lazım diyenler de, tankları yürütenler de, Refah Partisi’ni kapatma kararını verenler de Erbakan’ın üzerine beton döktük diyenler de … yasaların, kanunların, kural ve kaidelerin muhatabıdırlar.

Öyle ya 28 Şubat yanlışsa, mağdurları haksızlığa uğradıysa (ki o Milli Görüş’ün şahsında Milletir); bütün bunlara vesile olan herkes adaletin önüne oturtulmalıdır. Bu gün bu konuda en ufak tereddüt gösterecek ve görevini ihmal edecek bir yetkili de olursa, o da bir gün kendisini adaletin önüne oturacağını düşünmelidir. Dedim ya burada olmasa da Ukbâ’da. Ama mutlaka adaletin tecellisini görecektir!

Evet, sabah’ın olması yakındır. Bu süreçte kim samimi olursa, kim dik durursa bilsin ki kendi menfaatinedir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
BEHRAM YILDIZ 2013-10-03 08:02:13

geçenlerde bir söyleşide gazeteci yazar ekrem şamayi dinledim .. adeta dondum kaldim.. yillarca islami konulara değinen yazar bildiğimiz kadir misiroğlu refahyol iktidarda iken tayyip belediye başkani iken bu hareketi bölmek için ortaklaşa çalişiyorlar.. ta o zamanlar süregelen çalişmalar esnasinda trabzonda il başkanliği yarişinda erbakana bayraka açanlar.. 28 şubatta onu korkaklık ile suçlayarak ayri bir parti kurma çaliqşmalarina başladılar.. ufukta kendilerine vaad edilen misyon için çalişti bu ihanet ittifaki netiçe olarak gerçekten hak üzerine kurulan o muazzam hareket parçalandi.. bu ihaneti yapanlar geçen zaman sürecinde neler yaptiklari ortada.. şimdi 28 şubat yargilaniyor güya.. asil bunlar konuşulmasi lazim.. bu darbe refah harekatini bölmek için yapilmiştir.. ve erbakan askerlerin dayattiği hiçbir şeyi imzalamamiştir.. onu korkaklikla suçlayan ihanet şebekeleri 28 şubatin rantini yiyenlerdir..

banner90