3 Kasım 2002 seçimleri Ak Parti’ye iktidar olma imkanı vermesinin yanında aslında çok önemli ve büyük bir görev de vermiştir: Sivil ve toplumun tüm kesimlerine hitap eden özgürlükçü bir anayasa yapmak. Böylece millet üzerine kurulan despotik kurallar, anayasaya dayandırılamayacak, pek çok yasak temelsiz kalacağı için kendiliğinden ortadan kalkacaktı. Ak Parti 3 Kasımda iktidar olmayı isterken seçmen ona daha büyük bir ikramda bulunarak bütün sorunları kökünden çözecek anayasayı değiştirme milletvekili sayısıyla beraber meclise gönderdi. Bu büyük yetkilendirmenin üstünden tam 8 yıl geçti. Temmuz 2007’de daha yüksek bir oy oranı ile bir kez daha yetkilendirdi. Ününe konan tüm engelleri açtı. Üzetle vatandaş ne gerekiyorsa yaptı. Üstelik fazlasıyla. Fakat geldiğimiz noktada halen daha anti demokratik yasaklar ve baskılarla karşı karşıyayız. Acaba neden?
Bu teorilerden birine göre Ak Parti, anayasal tıkanıklıklardan, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay’dan dönen kararlardan birincil kazanç sağlıyor ve bunları her seçim döneminde malzeme yapıyor. Aynı durumu ilk seçimde de tekrarlama niyetinde. Komplo teorisyenlerine göre seçim atmosferinde Ak Parti’nin seçmene anlatabileceği ekonomik anlamda hiçbir kazanım yok. İşsizlik, ekonomideki daralma, borçlanma gibi “asıl gündem” olan konuların üzerini örtebilmek için gerginlik ortamına neden olan “katsayı sorunu, başörtülülerin eğitim haklarının engellenmesi, ergenekon” gibi konuların sürekli tartışılmasını ve ana gündemleri sümen altı etmesini istiyor. 22 Temmuz seçimlerine nasıl girdiğimiz (cumhurbaşkanlığı seçim krizi) hatırlanırsa aslında komplo teorisyenlerinin içi boş konuştuğunu söylemek de yanlış olur. Gerçekten de o seçimlerde seçim meydanlarında asıl konuşulması gereken konular olan işsizlik, borçlanma vs gibi konular hiç konuşulmamış kavgalı-gürültülü ama seçmenin aklını iyice karıştıracak şekilde cumhurbaşkanlığı seçimleri gündem edilmişti.
şuan Türkiye yeniden toz bulutunun içinde. Ergenekon davası, darbe planları, devlet kurumları arasındaki gerilim ve çatışma ortamı bir kez daha insanların kafasını allak bullak etmiş durumda. Toplum iyice kamplaşmanın eşiğine gelmiş. Devletin ana ayakları birbirini itekleyip çatışıyor. Sorunlar kangren haline dönmüş durumda. Cumhurbaşkanının dediği gibi artık kritik eşiği geçip fırsatı teptik mi? Yoksa bize “size sivil anayasa ne lazım” denmeye mi çalışılıyor?
sayın yazar guzel bır konuya temas ettınız fakat konuyla ilgili kaleme aldıklarınızdan daha önemli olan yazdığınız dip not dur bence.çünki biz türk halkı olarak hep bedel ödemişiz,Bu zamana kadar Halkı için bedel ödeyecek bir iktidar bir hükümet göremedik