banner102
 Arz-ı Mevud iddiası neye dayandırılıyor olabilir?

İbrahim as, din temeline dayandırılmış medeniyetler şemasının en üstünde yer alıyor. Milat’tan önce takriben 1700’lü yıllarda yaşamış olan İbrahim as, bugün Irak sınırları içerisinde bulunan ve o günün Babil Krallığı’na ait Ur kentinde dünyaya geldi. Yaşadığı toplumda insanlar puta tapıyorlardı. İbrahim as, yalnız Allah’a iman ettiği ve bir vesile ile Babil putlarını kırdığı için Nemrut tarafından ateşe atılma cezasına çarptırıldı. Buna karşın İbrahim as, şehri terk ederek, bugün Türkiye sınırları içerisinde bulunan ve bir başka Babil şehri olan Harran’a gelir. Ancak Nemrut’un adamları onu yakalayıp, ateşe attılar… Tabii Yüce Allah, peygamberini ateşten korudu. Daha sonra İbrahim as, eşi Sare ve yeğeni Lut ile birlikte Rabbinin emriyle Filistin’e yerleşti. Bu mevzu Ankebut suresi 26. ayette  bildirilmiştir. Enbiya suresi 71. ayette ise Yüce Allah: ‘Onu Lut ile beraber kurtarıp, içinde âlemler için bereketler kıldığımız yere ulaştırdık.’ buyuruyor.

Sedom halkını uyarmak üzere Lut as’a peygamberlik verildi. Sedom, bugünkü Lut Gölü kıyısında ve Ürdün tarafında bir bölgeydi. Öte yandan zamanla Filistin’de büyük bir kasırga sonucu kıtlık yaşanmaya başladı. Bunun üzerine İbrahim as, eşiyle birlikte Mısır’a göç etti. Orada geçen bir süre ve bir takım gelişmeler sonrasında Kral’ın Sare’ye hediye ettiği Hacer ismindeki Cariye ile birlikte tekrar Filistin’e döndüler.

İbrahim as’ın çok arzu ettiği halde hiç çocuğu olmamıştı. Yaşı ise epey ilerlemişti. Eşi Sare kendisinin kısır olması ve kocasının çocuk arzusuna binaen onun Hacer’le evlenmesini sağladı. Bu evlilikten İsmail ismini verdikleri bir evlatları dünyaya geldi. Ancak, bu defa da Rabbinin emriyle eşi ve çocuğunu götürüp, Mekke’de ıssız bir çöle bıraktı. İbrahim suresi 37. ayette İbrahim as, Yüce Allah’ın emrini yerine getirdiğini şöyle beyan ediyor; ‘Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim…’

Zaman zanan onları ziyaret eden İbrahim as, oğlu İsmail’i koşup oynama çağına geldiğinde yine Rabbinin emriyle kurban etmekten çekinmedi. Yüce Allah kulu ve elçisi İbrahim’in sabır ve sadakatini ölçmektedir. Sabır ve sadakatinde kusur etmeyen İbrahim as Rabbi tarafından yeniden mükâfatlandırıldı. Rabbi ona hem İsmail’i bağışladı ve hem de diğer eşi Sare’den İshak ismini verdikleri bir evlat nasip etti. Yüce Allah, İbrahim as’ın her iki oğlunu da peygamberlikle görevlendirdi.

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere din temeline dayandırılan medeniyetler İbrahim as’da birleşiyor. Sebebi ise Gerek Müslümanlar, gerek Hıristiyanlar ve gerekse Yahudilerin İbrahim as’ın bu iki oğlunun soyundan gelen peygamberlere ümmet olmalarındandır.

Kur’an’ı Kerim’de ismi geçen peygamberlerden olup da İsmail as’ın soyundan gelen tek peygamber, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed sav’dir. Onun ümmeti ise yeryüzünde gelmiş-geçmiş bütün Müslümanlardır. Öte yandan Hıristiyanlar ve Yahudiler ise köken olarak İshak as’a dayandırılmaktadır. İshak as’ın İys ve Yakub adında iki oğlu vardı. Bunlardan Yakub’a peygamberlik verildi.

Arz-ı Mevud’un İbrahim as’a dayandırılması

İşte Yahudilerin Arz-ı Mevud olarak yutturmaya çalıştıkları haritanın sınırlarını belirlemekteki birinci veri olarak İbrahim as’ın yaşadığı ve göç ettiği ya da ayak bastığı yerlerin kendilerine vaat edildiğini kabul etmeleridir. Neden İbrahim as? Zira İbrahim as, Yakub as’ın dedesiydi. Yakub as’ın bir diğer ismi ise İsrail’di. (A’li-İmran suresi 93. ayette bu isim zikredilmiştir.)  Yahudiler de onun soyundan gelmektedir.

Yahudilerin kutsal kitabı (tahrif edilmiş) Tevrat’da Rableri Yahve, onlara diyor ki: “…Gidin, atalarınıza, İbrahim'e, İshak'a, Yakub’a ve soylarına ant içerek söz verdiğim toprakları mülk edinin.” (Yas.1: 7,8). Diyelim ki İbrahim as’ın ayak bastığı yerleri baz alarak bu haritayı çizdiler. Peki, ‘İbrahim as, Mekke’ye kadar gitmişti, o halde neden Mekke uydurma Arz-ı Mevud’a dâhil değil?’ sorusu akla geliyor. Herhalde köle kadın ve çocuğunun terk edildiği yerdir. Oradan kendilerine bir şer dokunacaktır diye düşünüyor olabilirler. Köle kadın mevzusunu hemen alttaki bölümde açıklayacağız.

Hıristiyanların Arz-ı Mevud’a bakışları

Tabi, köklerinin İbrahim as’a dayanıyor olmasından dolayı Hıristiyanlar da “İbrahim bizim de atamızdır.” diyerek böyle bir iddiada bulunabilirler. Ancak, onların böyle bir iddiadan çok Yahudilerin emellerine ulaşmaları için bir mücadeleleri var. ‘Evanjelizm’ başlıklı dosyamızda Hıristiyanların bu hususa bakış açılarını etraflıca açıkladık. Bir de Tevrat ve İncil’in her ikisinin de yazarları Yahudiler olduğundan bu iki din mensupları arasında böylesine bir yakınlık oluşmuştur.

İncil’de ‘Pavlus'tan Galatyalılar’a mektup’ diye bir bölüm vardır. Burada ‘Sara'yla Hacer örneği’  başlığıyla Hıristiyanlar’a şöyle seslenilmiştir. “Kutsal Yasa altında yaşamak isteyen sizler, söyleyin bana, Yasa'nın ne dediğini bilmiyor musunuz? İbrahim'in biri köle, biri de özgür kadından iki oğlu olduğu yazılıdır. Köle kadından olan olağan yoldan, özgür kadından olansa vaat sonucu doğdu. Burada bir benzetme vardır. Bu kadınlar iki antlaşmayı simgelemektedir. Biri Sina Dağı'ndandır, köle olacak çocuklar doğurur. Bu Hacer'dir. Hacer, Arabistan'daki Sina Dağı'nı simgeler. Şimdiki Yeruşalim'in karşılığıdır. Çünkü çocuklarıyla birlikte kölelik etmektedir. Oysa göksel Yeruşalim özgürdür, annemiz odur. Nitekim şöyle yazılmıştır: "Sevin, çocuk doğurmayan ey kısır kadın! Doğum ağrısı nedir bilmeyen sen, Yükselt sesini, haykır! Çünkü terk edilmiş kadının, Kocası olandan daha çok çocuğu var." Kardeşler, İshak gibi sizler de vaat çocuklarısınız. Olağan yoldan doğan, Kutsal Ruh'a göre doğana o zaman nasıl zulmettiyse, şimdi de öyle oluyor. Ama kutsal yazı ne diyor? "Köle kadınla oğlunu kov. Çünkü köle kadının oğlu Özgür kadının oğluyla birlikte Asla mirasa ortak olmayacaktır." İşte böyle, kardeşler, bizler köle kadının değil, özgür kadının çocuklarıyız.” (Gal. 4:21-31) diye yazılıdır.

Köle kadından kasıt Hz. Hacer ve oğlundan kastın ise İsmail as’ın şahsında bütün Müslümanlar olduğu açıkça belirtilmiştir. Miras dan kasıtta vadedilmiş topraklar yani Arz’ı Mevud’dur. Şimdi onlar bu topraklarda yaşayan müslümanları kovmak için her türlü plan yapmaktadırlar. Bu palanın bu güne kadar ki en büyüğü de Büyük Ortadoğu Projesidir. Bu onların projesi ve kendilerini bağlar. Asıl düşündürücü olan ise bu projenin eş başkanları Müslüman devlet adamları. BOP başlıklı dosyamızda bu konuyu enine-boyuna inceledik.

Müslümanlar ve Arz-ı Mevud

Öte yandan Müslümanların da aynı hakkı vardır. Hatta mesela, Al-i İmran 67. ayette Yüce Allah, ‘İbrahim, ne Yahudi ne de Hıristiyan’dı; ancak o, lekesiz bir Müslüman’dı ve Allah’a ortak koşanlardan değildi.’ buyuruyor. Bundan dolayı Müslümanlar, daha çok hak iddia edebilirler. Tabii onların böyle saçma-sapan bir iddiaları yok. Kaldı ki bin dört yüz yıldır bu topraklarda zaten Müslümanlar yaşamaktadır. Şimdiye kadar on dokuz haçlı saferi yapılarak bu topraklar elde edilmeye çalışılmışsa da başarılamamıştır. Şimdi ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ adı altında yapılan yirminci haçlı seferi de asla hedefine ulaşamayacak. 

Arz-ı Mevud iddiasındaki bir başka neden!

Yakub as’dan sonra gönderilen ve Kur’an’ı Kerim’de ismi geçen peygamberlerden on ikisi  İsrailoğulları soyundandır. Tabii Yüce Allah, peygamberlerin hepsinin Müslüman olduğunu ve İslam’ı tebliğ ile görevlendirildiklerini Kur’an’da belirtmiştir. Elbette ki Yakub as’da salihlerden bir peygamberdi ve o Müslümandı. Diğerleri gibi o da İslam dinini tebliğle görevliydi. 

O, ‘…ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da, “Senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler O’na boyun eğmiş Müslümanlarız.”’ (Bakara/133) demişti.

Görüldüğü gibi Yakub as’ın oğulları, babalarının amcası olan İsmail as’ı köle kadının çocuğu diye dışlamadır. Sonraki gelen peygamberler ve onların ümmetlerinin de böyle bir iddiaları olmadı. Çünkü ‘İnananlar kardeştir.’ emrine bütün Müslümanlar itaat ederler.  Ancak aynı soydan da olsa inkârcılar, böyle bir iddia ortaya atmış olabilir. Zaten bu iddia, yukarıda da açıkladığımız gibi muhtemelen binli yıllarda yazılan Muharref İncil ve Muharref Tevrat’ta yer almıştır.

Biraz önce Yakub as’ın soyundan olan ve Kur’an’ı Kerim’de ismi geçen on iki peygamber olduğunu ifade etmiştik. Siyonistler, İsrailoğulları soyundandır diye bu peygamberlerin yaşadıkları yerleri Arz-ı Mevud’un bir parçası olarak kabul ediyor olabilirler. Ancak, Yakub as’dan sonra gelen peygamberler bugün itibariyle bakıldığında Kudüs, Şam, Lübnan ve Mısır’ın bir bölümünü kapsıyor. Yunus as, İsrailoğulları soyundan olsa da Peygamber olarak gönderildiği halk, İsrailoğulları’ndan değildi. Bu durumda onun yaşadığı bölgeyle birlikte İbrahim as’ın yaşadığı bölgeyi de hesaba katıyorlardır. Tabii bu bir yorumdur.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90