Of Belediye Başkanı Oktay Saral’ın ülke çapında yankı bulan “şükür namazı” polemiği geçtiğimiz günlerde gündemde oldukça yer tuttu. TBMM’de yaşanan “peygamber gibi” tartışmasının hemen ardından gelen “şükür namazı” polemiği, ilki kadar ciddi olmasa da ulusal ve yerel basında da bir şekilde yer buldu. Belki bu yazının konusu olarak siz de bunun üzerine birkaç kelam edeceğimi düşünüyor olabilirsiniz. Fakat şahsen bu polemiği yazı konusu yapmak gibi bir niyetim yok tabiki. Zaten “şükür namazı” polemiğinin belirli siyasi çevrelelerce istismar edildiğini, kısır bir tartışma ve gündemi bu şekilde meşgul etme amacı güttüğünü düşünenlerdenim.
Bu yazının orjini başkan Saral’ın Ak Parti Of Gençlik Kolları toplantısında yaptığı o polemikli konuşmanın diğer kısmı. Ve bence basın tarafından irdelenemeyen yönü. Başkan Saral konuşmasının o bölümünde Ak Parti iktidarı ve Recep Tayyip Erdoğan başbakanlığında Türkiye’nin dış politika da özne olduğu (yani kendi politikalarını kendi başına uygulayabildiği) ve İslam dünyasının lideri konumuna geldiğini belirtmişti. Sayın başkanın Ak Parti mensubu olarak partisini övücü, parti lideri olan Erdoğan’ı öne çıkarıcı konuşma yapması kadar doğal birey yok tabiki. Her siyasi parti mensubu gibi siyasi demeçler vermesi gayet normal. Bununla birlikte sayın başkanın partisi ve lideri hakkında beyan ettiği açıklamalar aslında gerçek mi yoksa kamuoyuna yansıyan yüzeysel bir algının ifadesi mi? Bence bunu da irdelemek lazım.
Türkiye, uluslararası arenada dik duruş sahibi mi?
Türk dış politikasının son 50 yılına damga vuran en önemli argüman Türkiye’nin AB üyeliği sürecidir. Ak Parti iktidarının ilk yılından itibaren de en önemli dış politika adımlarımız hep AB orjinli olmuştur. Üyleki 2003 yılından itibaren TBMM çatısı altında Ak Parti iktidarının getirmiş olduğu pek çok AB Uyum Yasası taslağı gelip geçmiş, bu yasalar Türkiye’nin AB yolundaki karnesine AB tarafından işlenmiştir. Nerdeyse AB tarafından verilen tüm “ev ödevleri” teker teker yapılmıştır. Peki karşılığında Türkiye ne almıştır? AB, hiçbir aday ülkesine yapmadığını Türkiye’ye yapmış başta ekonomik destekler olmak üzere, serbest dolaşım vs gibi Türkiye’nin istediği hiçbir konuda Türkiye’ye yardımcı olmayacağını beyan etmiş, tüm bunları üyelik sürecindeki yol haritasına yerleştirip resmileştirmiştir. Hatta öyleki Türkiye, AB’nin istediği tüm adımları atsa dahi birliğe alınamayabileceğini Türkiye’ye deklare etmiştir. Türkiye ile adeta dalga geçilmiş, birliğin lokomotif ülkeleri Almanya ve Fransa (aslında onay veren iki ülke bunlardan başkası değil) “imtiyazlı ortaklık” gibi hakaretvari bir teklif yapmıştır. AB konusunda o kadar mağdur ve hayal kırıklığı yaşadık ki bizzat başbakan Erdoğan bile, geçtiğimiz günlerde AB ülkelerinin Ankara büyükelçilerine bu hayal kırıklığını birinci ağızla aktarmış, AB’nin Türkiye’ye haksızlık ettiğini vurgulamıştır. Hatta Erdoğan Türkiye’nin AB konusunda nasıl bir vahim duruma düştüğünü “ 50 yıldır kapısında bekletilen başka bir ülkede olmamıştır” şeklinde belirtmiştir.
Amerikan uçakları Irak ve Afganistan'a İncirlik'ten sorti yapmaya devam ediyor!
Üte yandan yanı başımızda yaşanan Irak faciasında yaşadığımız 1 Mart Tezkere krizi hala hafızalarımızda. Başbakan Erdoğan’ın Türkiye ekonomisinin kötü olduğunu ve IMF ile anlaşmamız gerektiğini, bu anlaşmanın da Türkiye’nin 1 Mart Tezkeresine onay verip Amerikan askerlerinin Türkiye üzerinden Irak’a geçmesine gerektiği yönündeki açıklamaları da hatırlardadır. O dönem ABD Başkanı Bush’un, kendisiyle görüşen ve 1 Mart Tezkeresi karşılığında alınacak mali yardımı tartıştıkları Ak Partili bakanlar Yaşar Yakış ve Ali Babacan’a çıkıştığı “benimle at pazarlığı mı yapıyorsunuz?” sözü de hatırlardadır. Aradan 8 yıl geçmesine rağmen ABD ile değişen bir durum yok. ABD Irak savaşının tüm lojistiğinin yüzde 70’ini Adana İncirlik üssünden sağlamaya devam ediyor. Türkiye cidden dış politikada başkan Saral’ın dediği gibi özne durumda olsaydı yani kendi reel politiğini belirler durumda olsaydı acaba hergün bombaların patlayıp bugüne kadar 1,5 milyon insanın öldüğü savaşın müessibi olan ABD için İncirlik’ten lojistik köprüsüne izin verir miydi? Elbetteki hayır.
İslam dünyasına lider ülke olmak
Başkan Saral’ın Türkiye’nin İslam Dünyasının lideri konumuna geldiği açıklaması ise başka bir yanılgı konusu. Evet Türkiye İslam Dünyasının doğal lideridir. Hem tarihsel yönleri itibariyle hem de kendi potansiyeli ve gücü çerçevesinde bu Türkiye için biçilmiş kaftandır. Fakat teori de böyle olan durum, pratikte maalesef mevcut değil. Bunu bizzat başbakan Erdoğan kendi ağzından 19.01.2004’te Suudi Arabistan ziyareti sırasında Cidde’de “İslam ortak pazarına ihtiyaç yoktur" açıkça belirtmiştir. İslam dünyasının lideri konumunda olmak demek, siyasi, ekonomik ve küresel çapta örgütler kurmak demektir. Fakat bunların hiçbiri Ak Parti iktidarı döneminde olmadığı gibi olacağı yönünde işaret de olmamıştır. Geçtiğimiz günlerde Katar’ın başkenti Doha’da gerçekleştirilen ABD-İslam Dünyası Forumuna katılan başbakan Erdoğan’dan forum konusu olan ABD’ye esaslı bir “one minute” demesini beklerdik. Fakat Erdoğan’ın konuşması daha çok İslam terörle bağdaşmaz gibi kuru ve yalın cümlelerden ibaret oldu.Gazzede yapılanların insanlığa sığmayacağını sözle ifade eden Erdoğan, Türkiye’nin BM güvenlik Konseyi üyeliğinden hareketle İsrail hakkında önerge vermesini de beklerdik. Gazzeye sözle destek olmanın yanında fiili olarak da destek vermek gerekmez miydi? Türkiye geçici olarak elde ettiği BM Güvenlik Konseyi koltuğunu bu gibi önemli konularda kullanmayacaksa acaba hangi konularda kullanacak merak ediyorum doğrusu.
İslam dünyasının lideri olmak elbetteki lafla olmaz. Bir belediye başkanının, bir milletvekilinin yada sıradan bir hayranının demesiyle de olmuyor tabiki. Bunun için Türkiye’nin tarihsel ve potansiyel gücünün farkında olmak, medeniyetimizin batı medeniyeti karşısında ezik ve yenik düştüğü gibi kompleks kokan bir anlayışta olmamak gerekir.
Başkanın açıklamaları temenniden öteye geçmiyor
Bu bilgiler ışığında başkan Saral’ın partisi ve lideri Erdoğan hakkında söylediklerinin maalesef bir yakıştırma yada beklentiden öteye geçemeyeceğini belirtmek gerekir. Bizzat lideri Erdoğan’ın ifadeleri bu tespitimizi net olarak ortaya koymaktadır. şahsen Türkiye’nin İslam dünyasının lideri olmasını gönülden istemekle birlikte, Ak Parti’nin mevcut siyaset çizgisi ile bunun mümkün olamayacağının da farkında olmak gerek.
Tüm bunlarla beraber başkan Saral’ın Türkiye’nin şahsiyetli dış politika yapması ve eksen değil orjin ülke olmasını, İslam dünyasına lider olma yönündeki bu inancına ben de katılıyor, ülkemizi bu noktaya taşıyacak siyasi irade ve kadroların bir an evvel iş başına gelmesini canı gönülden arzu ediyorum.
Saygılarımla…
sizde olmasanız gerçekleri öğrenemeyeceğiz .,.,ALLAH razı olsun sizden inş.