banner102

Batı’dan kasıt aslında insanlığa zarar veren her fert, kitle, kültür, medeniyet vs.dir.  Bir canlının zarar görmesi, canının yanması, acı çekmesi bir Müslüman’ın temenni ve istekleri arasında olamaz. Zira Müslüman, ‘iyilikleri emredip, kötülüklerden nehyetmek’le emrolunmuştur.

‘Bir musibet, bin nasihatten hayırlıdır.’ denilmiş. Maalesef insan çoğu kere başına musibet gelmeden gerçeklerin farkına varamıyor. Hele ki kalbi kararmışlar için neredeyse imkânsız. O imkân, az da olsa niyetinde içtenlik olanlar için geçerli.

Bir de bu musibetleri bizzat kurgulayanlar var ki onlar sürekli başkalarının musibet içerisinde olmalarını planlayıp duruyorlar. İşte asıl bu kurgulayıcıların başına musibetlerin gelmesi temennimdir. Onlar hatalarını anlayıncaya kadar gerekirse başlarından musibet yağsın dilerim!

İçlerindeki masumlara gelince onlar da bazı şeylerin farkına varmaları için musibetlere muhatap olmalılar. Bir takım kurgulu musibetler üretip başta Müslümanlar olmak üzere bütün insanlığa dünyayı zindan eden zalimlere (aslında zavallılara hatta delilere) destek verilmemesi onların idareci seçilmemesi gerektiğini anlamaları adına bunu temenni etmek yanlış olmaz.

Bu dünya, kimine dar edilecek kadar küçük bir yer değil aksine her bir insanın insan gibi yaşayabileceği bir yerdir. İnsan olanlar, insanca bir nizam kurup, insanlığa güzel bir hayat sunabilirler. Ama delileri baş edip başa getirince zalimce bir sistem ortaya çıkıyor ve insanlar, zulmün pençesinde inim inim inliyor.

Bir Müslüman, her bir insanın gerek dünya ve gerekse Ukba’da kurtuluşa ermesini ister. Hiç kimseyi inancından dolayı kınamaz ve her inancada eşit mesafede durur. İnancı ne olursa olsun her insanın İslam’la şereflenmesini ister ve bu yolda mücadele verir. Bunun için de asla ve asla baskı ve tahakküm yolunu prensip edinmez.

Bir inanca saygısızlık etmek, ona saldırı demektir ve bunun adına terör denir. Hz. Peygambere saldırı da bulunanlar elbette terörü bizzat kendileri yapmışlardır. Bu ve benzeri terör, devam ede durmaktadır. Şu demek ki bunlar musibet gelmeden vaz geçmeyecekler. Gönül ister ki musibetten önce ıslah olsunlar ama olmuyorlar işte!

Geçtiğimiz günlerde batı zihniyetin yaşadığı musibet, içlerindeki delilerin planı da olabilir… Müslüman coğrafyada yeni bir takım vahşet planlarına zemin hazırlamak için yapmış da olabilirler… Bütün İnsanlığı içinden çıkılmaz yeni felaketlerin içine sürüklemek niyetinde de olabilirler.

Mühim olan coğrafyanın, siyasetin, sosyal hayatın delilerden arındırılmasıdır. Bu da ancak o coğrafyada yaşayanların top yekûn delilere karşı savaş açmasıyla mümkündür. İşte o coğrafya da yaşayanlar bunu yapmazlarsa, uyanmaları için musibetlerin gelmesi yararlarına olur.

Batı zihniyetinin insanlığa çile çektirmesi yeni bir şey de değildir. Tarih boyunca zilletin bini gitmiş, bini gelmiştir. Tarihin sayfaları onların vahşet senaryolarını birer kara leke olarak kaydetmiştir. Bundan sonra da devam edecektir. Kabillerle, Nemrutlarla, Firavunlarla bunun örnekleri çok yaşanmıştır.

Orta Çağ’da, Yeni Çağ’da, gün bu gündür hâlâ acı çekmiyor mu insanlık bu kör zihniyet yüzünden? Dün yaşattıkları zilleti bugün dahi dünyanın dört bir yanında insanlığa yaşatmıyorlar mı? Dün mesela Kara Kıta’nın insanına kapkara günler yaşatanlar, bugün İslam coğrafyasını kana bulamış değiller mi? Şu çok yakın tarihte bile dünya savaşları çıkarıp, kendi içlerindeki masumlara bile dünyayı zindan etmediler mi? … Ettiler.

İşte onlar bir sömürü çarkı kurmuş insanlık adına sadece acı üretiyorlar. İçlerinde masum denilebilecekler ise bu çarka çomak sokma erdemini gösteremeyecek kadar körler, sağırlar ve dilsizler. Bırakın, kötülükleri nehyetmesi gereken bir takım Müslümanlar dahi onların zulmünü görmezden geliyor, hatta ve hatta ortak oluyorlar. En çok da idarecileri… Bu ise acının başka bir boyutu.

Onların hakikatle aralarında bir perde var ki onu aralamaya ne yazık ki ferasetleri yetmiyor. O nebze de hidayetleri kararmış. O halde bunlar için musibet dilemek, imanın bir gereği olsa gerektir. Tabi öncesinde kurtuluşları için mücadele vermek doğrudur.

Müslüman’ın zulmü engellemek için önce takatinin yettiği yere kadar cihat etmesi gerekir. Buna gücü yetmezse dili ile söyleyerek, haykırarak, zalime dur diyerek, zulmünün önüne geçmesi gerekir. Buna da gücü yetmezse işte o zaman buğz etmesi, yani üzülmesi, dua etmesi ve hatta beddua etmesi gerekir. Tabii bu imanın en zayıf noktasıdır.

İnsan için, hele ki bir Müslüman için zulmün karşısında durmamak bir zillettir. Bir Müslüman ancak bunun mücadelesini vermekle mükelleftir. Bu mükellefiyet, bütün insanlar İslam’la şereflenesiye kadar devam eder. Ancak o zaman insan zilletin esaretinden kurtulabilir.

Zâtım olarak bugün buğz ederek diyorum ki: “Yarabbi; bu zalim batıl zihniyetin üstüne öylesine musibetler yağdır ki onlar yalnız ve yalnız kendi dertleriyle uğraşıp dursunlar da mazlumlara bir daha zarar veremesinler!..

Ey Yüceler Yücesi; elim yettiğince, gücüm çattığınca, dilim döndüğünce, kalemim yazdığınca bana zulme karşı mücadele azmi ver!”

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Faruk Keleş 2015-01-12 23:47:25

Rabbim sizden razı olsun Atilla hocam,
Zalimin karşısında korkmadan, eğilmeden, yalakalık etmeden durup kaleminizi kullanmanızı takdir ediyorum. İnşAllah Mevlam sizin bu yazılarınızın karşılığını bu dünyada ve ahirette misliyle verir. Ve inşALlah bu yazılarınızı okuyanlar çoğalır ve gerçekleri görenlerin oranı artar.

Avatar
Yazar @Faruk Keleş 2015-01-13 09:36:28

Teşekkür ederim Faruk Bey; Sizin bu manevi desteğiniz de inşallah ümmete güç katar.

banner90