Birilerinin yersiz eleştirilerine kulak asmadan, her yazıma başladığım gibi devam etmeyi bana nasip eden YARATANA sonsuz şükrediyorum.
Her insanın gelecekten bir beklentisi vardır. Bu beklentiler, insandan insana değiştiği gibi, toplumdan topluma da değişebiliyor. Tabi ki toplumdan topluma değişkenlik arz eden beklentiler, genelde kültür ve o toplumun etkin iletişim araçlarının yönlendirmesiyle de değişebilmektedir.
Bazen aynı toplumlarda dahi, belirli bir zaman sonra beklentiler değişkenlik gösterebilmektedir. Bunun an bariz örneklerini en yakın çevremizde, ilçemiz ve ülkemizde bulabiliriz.
Hızla değişen beklentilerimiz, aynı seviyede ilerleyen teknoloji ve paralelindeki kitle iletişim araçlarıyla birebir ilişkilidir. İnsanı bir oyuncak gibi yönlendiren iletişim araçları, yönlendirdiği şekilde de beklentilerini çizmektedir. Beklentisi değişen insanlara bu değişimlerini söylesek, Âyok böyle bir şey, ben eskisi gibiyim veya Âevet geliştikçe değişiyoruz, bu yaşamın gereğidir, bunu kendi isteklerimize göre yapıyoruz der. Bu söylentiler kısmi olarak doğru olabilir, fakat insanların beklentilerini değiştirmek isteyenler, sazan gibi yem avlamaya kalkmaz! Aksine çok temkinli davranarak ilk önce beklentilerini, kendi istekleri gibi gösterip kabullendirme işini yapar. Kabullenme işi bitince, yaşatma işini devreye sokar. Yaşamı değişen insanın da, ister istemez beklentisi değişir.
Beklentilerimizi belirleyenler, bunu dar bir kalıba sokarak bize sundular. Bu tuzağa düşenlerde, dar bir kalıp içinde beklentilerini ortaya koyup, bu uğurda mücadele ediyorlar. HÜ¢lbuki akıllı olan insanın hiçbir beklentisi anlık veya geçici olmaz ve ya olmaması lazım.
Geçici olan bu dünyada huzurlu ve saadet içinde yaşamayı kim istemez ki? Bunu, en zalim insana dahi söyleseniz, düşünmeden evet diyecektir. Çünkü insanın fıtratı huzura meyillidir.
şimdi aklımıza şu soru gelebilir; İnsanın fıtratı huzura meyilli ise, neden dünyada huzur yokta zulüm var?
İşin aslı ve özü bu soruda yatmaktadır. Bu soruyu sorabilen bir insan, sebep ve sonuçlarını da sorgular ve gerçekleri öğrenmeye kalkar. Samimi bir niyetle öğrenilmek istenilen gerçekler, o kişinin önüne hazır lokma gibi getirilir. Yeter ki bu konuda samimi olalım.
Dünyada neden huzur yerine zulüm var sorusunu soran ve bu uğurda mücadele eden insanın beklentileri, artık birilerinin dayattığı beklentiler olmaktan çıkacaktır. Aslına dönen insan, üç günlük dünyada, Yaratılanın kanunları ile değil, Yaratanın kanunları ile hayatını şekillendirecek ve huzur bulacaktır. Huzurlu insan ister istemez çevresine de huzur saçar. çevre huzurlu olunca, sırasıyla ilçe, il, bölge, devlet ve dünya huzurlu olur.
Esasen bu konuda bir soru daha sormak gerekiyor;
Bu soruları sonranlar yok mu? Varsa neden bunların aracılığı ile dünyaya huzur gelmiyor?
Evet, bu soruları sonranlar hatta gereğini yapmaya çalışanlar da var. Fakat iş sadece bununla bitmediği için huzur gelmiyor. Huzuru istemek için İnanmak gerekiyor. Kişi adının eminliğine inandığı gibi, huzurun geliş yöntemine de inanması gerekiyor. İnandığı gibi yaşayan insan, topluluk ve ülkeler olduğu zaman, dünya huzur ve saadet bulacaktır.
Bu perişanlığı huzur olarak gören ve perişan hale şükredenler, düşüncelerini, düşünce sahiplerine teslim etmiş ve onların beklentileri ile yaşam sürdürmektedirler. Bu yaşam tarzı, köleye köle olmakla eşdeğerdir. Bu düşüncelerde olan insanların sayısı çok fazla olduğu için, toplum baskısı ile, diğer azınlığı da baskı altına almaktadır.
Kölelerin köleleri, gerçek adrese gitmek isteyenlerin yollarını kesip kendileri gibi yapmaya çalışmaktadırlar. Bunu yaparken de iyi niyetli olduklarını söylüyorlar. Çünkü, aklını yaratılana teslim eden, akıllıca düşünemez. Kendisine dayatılan düşünceleri de, kendi masum düşünceleri sanar.
Konu hakkında güncel bir misal ile yazımı sonlandırma istiyorum.
Bölgemizde, on yıl kadar önceleri kız istemeye gittiklerinde, kız tarafın istekleri: ÂAhlaklı ve dindar olsun gerisi o kadar önemli değil tarzında idi. şimdi ise, aynı bölgede ve aynı insanların düşünceleri: Âİşi iyimi? Arabası, evi var mı? Bunlar varsa gerisi önemli değil şekline döndü.
Aynı bölgede yaşayan insanların neyi değişti ki? Sorulan sorular farklılaştı. HÜ¢lbuki aynı şeylere inanıyoruz (!)
Sonuç olarak yaratılan bir insanın Yaratıcı haricinde hiçbir yerden beklentisi olmaması gerekiyor. Bir yardım yapacağı zaman karşılığını yaptığı kişinden değil, her nefesin hesabını soracak olandan beklemesi gerekiyor. Bu beklenti ile yaşam süren insanlık huzur ve saadet içinde olacaktır.
Bu yaşam tarzını benimseyip, bunun için mücadele edelerden
oluruz inşallah.