14 gün 336 saat aradan sonra, aynı inanç ve fikirlerle, bilgisayarın başına geçip, doğru bildiklerimi paylaşma adına yazacak olduğum köşe yazısı için bana fırsat veren Allah Zülcelal ve Tagaddes hazretlerine sonsuz hamd ediyorum.
Hak-Batıl mücadelesi, her geçen gün yeni bir şekil ile devam ederken, Batılın tarafında olanlar, inançlarını yerine getirmek için gece gündüz mücadele ediyorlar. Onların mücadelesi karşısında bulunan biz Müslümanlar ise, maalesef birbirimize düşmüş, kendi kendimizi aldatma ve kandırmayla uğraşıyoruz.
Allah Zülcelal ve Tagaddes Hazretleri 'Küfür Tek Millettir' buyurarak bu konuda tefekkür etmemizi istiyor. Tek Millet ne demektir?
Gittikleri yol, karşılarındaki düşman, dünyevi düşünceleri ve varacakları yer tektir. Bunların varacağı yer de Cehennemdir. Fakat tek millet olanlarla bir olup, onların stratejik ortağıyız diyerek, tek Millet ile aynı safta yer almış olmuyor muyuz? Eğer onların düşünceleri ve düşmanları bir ise ve üstelik strateji olarak ta düşmanlarını açık beyan ortaya koyup İslam ilan ediyorlarsa, bizde onların ortakları olarak aynı millete girmiyor muyuz?
Eğer tek millet olanların düşmanları olarak bizler onlarla aynı cephede savaşma adına ortaklık kurarak, saldırdıkları ve düşman ilan ettiklerini bizde düşman ilan edersek, hangi safta yer almış oluruz?. Bu her ne kadar realite olarak gözükse de HAKK değildir ve olmaz da. Bu iş Devletin ve Milletin çıkarlarına uygun olsa dahi Allah Zülcelal ve Tagaddes Hazretlerinin emrine aykırıdır! Yoksa Alemlerin Efendisinin (Sallahu Aleyhi Vesellem) kendisine gelen teklifleri reddetmez ve üç yıl boyunca aç susuz ve işkence altında inim inim inlemezlerdi!!!
Bu günün şartlarında realite bunu gösteriyor deme lüksümüz yoktur. Bu gün 'ABD ye karşı hiçbirşey yapamayız'. 'Devlet olarak onsuz bir adım dahi atamayız' düşüncesinde olanlar ve bu düşüncelere sahip çıkanlar, yeninden hangi kitaba inandıklarını kontrol etsinler.
İslam'a karşı açık açık savaş açmışlarla bir görünmek isteyen bazı zavallılar, güya onları kazanma adına bazı tavizleri vermek gerekiyormuş! edasıyla onlar gibi olmaya çalışıyorlar. Onlar gibi olmayanları da, ya yobaz, yada gerici olarak nitelendirip, dışlamaya kalkıyorlar.
Bu sorunlar sadece Devlet ve yönetim bazında değildir. Aynı şekilde toplum olarak ta aynı sorunları yaşıyoruz. Düşmanlarımız fiili olarak yanımıza gelmeseler de, onların düşüncelerini ve yaşayış tarzlarını uygulamaya koymuş bulunmaktayız.
Futbol maçı için gösterdiğimiz fedakarlığın %10 unu dahi inandık dediğimiz davamıza göstermeyip, insanlara ahkam kesiyoruz. Güya yanlış yapanlara kızıyor ve onlara karşı set oluşturuyoruz. Fakat kendi nefsimiz ön plana çıktığında Davamız en son planda kalıyor. Ondan sonra birilerini davaya çekme adına nasihatlerde bulunuyoruz. Keyifle sigara içip bırakmayı dahi düşünmeyen bir babanın, çocuğuna sigara içme demesi gibi. Maalesef bu tür yanlış düşüceler, düşmanlarımızın fikir yapılarıyla aynıdır. Nasıl ki Devlet ve Yönetim olarak bazı gerçekleri görüp kızıyorsak, kendimizin yaptığı ve göremediğimiz bariz yanlışları görerek , ısrarla yapmaya devam ettiğimiz yanlışlarda, insanlara ahkam kesip nasihat etmeyeceğiz.
Ağzımız konuşmadan önce vücut dilimiz konuşsun. Sonra 'ben anlattım, o ister anlar ister anlamaz, gerisi beni ilgilendirmez' deyip işin içinden çıkamayız. Eğer ben anlatmam gerekenleri layıkıyla ve samimiyetle yerine getirme gayreti içindeysem o zaman sözlerimin tesiri olur. Yoksa bilgi, samimiyet, tecrübe ve sadakat yanımdan geçmemişse, anlattım benim işim bitti diyemeyiz.
Bunun için Küfrün tek millet olduğunu bilmek yetmiyor. Bu küfrün devlete karşı oynadığı oyunların daha detaylısını biz halk üzerinde oynuyor. Çünkü, devleti yönetenleri seçiliyorlar. seçenlerin bozulması demek, devletin bozulması anlamına geliyor...
uzayli...