banner102

Dün Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. cumhurbaşkanı seçildi. Vatana Millete hayırlı olsun. Sayın çiçeği burnunda cumhurbaşkanımızı da hasseten tebrik ediyoruz. Dileğimiz odur ki Allah’ın razı olacağı icraatlara imza atar. Vatanın, Milletin maddi ve manevi kalkınması yönünde çaba sarf eder. Başbakanken ortaya koyduğu söylem ve eylem farklılıklarını bir kenara bırakarak, Milli Görüşçü iken sergilediği eylem ve söylem birliğini yeniden sağlar.

Bu önemli temennimizden sonra dünkü seçimlerin şöyle bir kritiğini yapmamızın gerekliliğine inanıyorum. Zira kimsenin zafer sarhoşluğu yaşayıp da bir takım yanlışlar içerisinde bulunmasını arzu etmem. Ya da kimsenin ne kazandım diye övünmesini ne de kaybettim diye yerinmesini istemem.

Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki çiçeği burnunda Sayın Cumhurbaşkanımızın çok daha yüksek oy oranı alarak seçilmesi beklentisi vardı. Hatta anketör şirketler de bu konuda önemli bir yanılgı içerisine düştüler.

Seçimin kritiğine aday belirleme sürecinden başlamak yerinde olacaktır. Malum ilk defa cumhurbaşkanını halk seçecekti. Ama aslında bu gerçekliliği tartışılacak bir konu. Çünkü Adayları halk değil, milletvekilleri belirledi. Hatta partilerin genel başkanları belirledi desek çok ta yanılgıya düşmüş olmayız. Buradan nereye varmak istiyorum? Şu kadar ki halk kendi adayını kendi belirlemedi. Eğer öyle olsaydı halkın arasından adaylar çıkabilirdi. Yani denildi ki: “Evet, sen seçeceksin ama benim istediğimi seçeceksin.” Neticede de öyle oldu. Adı ise halk seçti oldu.

Her neyse onu geçelim. Seçim kampanyasına gelelim. Öncelikle muhalefet nasılsa Başbakan seçilecek diye bu işe fazla ehemmiyet vermedi. Yalan yanlış bir taktik uyguladılar. İktidar cephesine gelince orantısız bir kampanya yürüttü. İsraf adeta diz boyu. Seçim propagandaları ise oldukça seviyesiz. Yapıcı hiçbir yanı yok. Sayın Başbakan, kendisine yöneltilen suçlamaları adeta örtercesine muhalefete ve adaylarına yüklenip durdu. Her mitingde Sayın İhsanoğlu’nun İstiklal Marşı ile ilgili gafını kullandı, Halka videosunu izletti.

İhsanoğlu’nun gafı ne derce talihsiz bir hata ise, Başbakanın bunu mesnetsizce kullanması da o derce ayıp bir şey doğrusu. Yani şimdi buna karşılık muhalefet isteseydi Sayın Başbakan’ın 17 ve 25 Aralık yolsuzluk mevzularını içiren kasetlerini misilleme olarak mitinglerinde kullanamaz mıydı? Sanırım kullanabilirdi. Ancak, muhalefetin böyle bir derdi yoktu zaten. Çünkü adam akıllı bir miting bile yapmadı.

Gelelim seçim sonuçlarına. Yalnız zihinleri fazla yormamak adına rakamları yuvarlak kullanmak istiyorum. Bugün itibariyle 53 bin seçmenimiz var. 4 ay önceki yerel seçimlere göre 200 bin artmış. Bunun ¾’ü yani 41 milyonu sandık başına gitti, 12 milyonu gitmedi. Başbakan’a 21 milyon, İhsanoğlu’na 15 milyon ve Demirtaş’a da 4 milyon oy çıktı. 1 milyon oy ise geçersiz. Onlar da Milli Görüşün oyları. Bilinçsizce kullanılan geçersiz oy olma ihtimali yok, çünkü her şey gayet net. Yani seçmenin karıştıracağı bir durum yok.

Şimdi, 4 ay önceki yerel seçimlerde oy kullanmayan seçmen sayısı 6 milyon. Bu seçimde sayı ikiye katlamış. Demek ki birinci 6 milyon seçmen, seçimlere ilgisiz. Yani kimseyi seçmek istemiyor. İkinci 6 milyon ise özellikle CHP’li seçmenin gösterilen adaya ve MHP’li seçmenin ise CHP’yle yapılan işbirliğine karşı tepkilerinden dolayı tatili de bahane ederek sandığa gitmemelerinden kaynaklanıyor. Bunların içinde nasılsa boş oy vereceğim, gitmesem de olur diyen Milli Görüşçüler de var.  

Dört ay önceki yerel seçimlerde AKP’nin aldığı oy sayısı 20 milyon 500 bin civarında. Sayın Başbakan’ın şimdiki aldığı oy sayısı ise 21 milyon. Yani ortalama 500 bin oy artışı var. Bunun da diğer partili seçmenlerin kendi partilerine tepkilerinden kaynaklandığı ortada.

Toparlarsak, 53 milyon seçmenin 6 milyonu hiç kimseyi seçmek istemiyor. 6 milyonu kendi partisine tepkisinden dolayı sandığa gitmiyor. 1 milyon oy geçersiz ve muhalefetin aldığı oy sayısı ise 19 milyon. Yani toplam 32 milyon seçmen AKP’nin adayına oy vermedi. Yani her 5 seçmenden 2’si Sayın Başbakan’ın cumhurbaşkanı olmasını istedi, 3’ü ise istemedi. Bunun anlamı şu, bir kimsenin cumhurbaşkanı seçilebilmesi için en az yüzde 51 oy alması gerekirken yüzde 40 alan seçilebilmiştir. Tabii bu sistemi kuran, seçmene: “Sen seçeceksin ama benim gösterdiğim adayı.” diyen zihniyet. Buna göre sonuç normal.

İşte buna demokrasi deniyor. Ya da demukratur mu demeli…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Kenan Sarı 2014-08-13 10:41:18

ellerine sağlık çok güzel tespitler yapmışsınız. bu tespitleri aklı başında kim okursa okusun yalan ve yanlış diyemez. fakat art niyetli ve ön yargılı olanlar okuslarda okumasalarda hemen saçma sapan yazı derler.

banner90