banner102

Hayat kısa, göz açıp kapamaya kalmaz biter. Bitiyor da. Ömrünü  bahane üreterek geçiriyorsun. Sen de biliyorsun ki yaptığın kötülük günah, iyilik ise sevap hanene yazılıyor.

Milli Görüş, srat-i müstakim rayları üzerinde yürüyen bir tren gibidir. Bunda bir şüphe yok. Şüphe içerisinde olan, nefsinin esiri olmuştur. Başka bir izahı da yok zaten. Yeter ki bu trene bin. Bırak kim sürerse sürsün. Önemli olan istikamet. İlla da makinist olursam... yok ben falan kompartımanda olursam...

Yok böyle bir şey! Kimin hangi yerde olacağına biz veya birilerimiz karar veremez. İnsanlar prosedürleri yerine getirse de esasen Yüce Allah’ın takdiridir her birimizin bulunduğu yerde olmak. Öyle buyurmuyor mu Yüce Allah, ‘Âlemlerin Rabbi dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.’ (Tekvir/29) diye. 

O halde: “Ben böyle diliyorum, illa da olacak!” diyemezsin. ... Olmuyor işte!.. Ancak Allah dilerse olur. “Filan istemediği için olmuyor.” demek de yanlıştır. Bu düşünceler, insanı küfre sürükler Âlim Allah. Yani kendini veya birilerini hâşa Yüce Allah’ın yerine koymuş oluyorsun. 

Tabii iş gelip ‘irade-i cüz-iye’ mevzusuna dayanıyor. İlk soru: “O halde Allah’ın verdiği cüz-i irade ne işe yarıyor?” ... İşte bu önemli. Burada çok hassas bir ayrıntı var. Bir şeye yaramıyor demek cehalet olur.

Cüz-i irade, kulun niyetini belirlemesiyle sınırlıdır. Yani mesela “Allah’ım ben filan yerde olmak istiyorum, falan şeyi elde etmek istiyorum, şunları senden diliyorum ve şunlardan sana sığınıyorum.” gibi. Hatta sen niyetini belirlersin, istemde bulunman dahi Allah’ın dilemesiyledir. Bundan gayri de yine niyetin doğrultusunda ameli Allah dilerse nasip eder.

Hadis-i şerifte, ‘Ameller, niyetlere göredir.’ buyruluyor. Kul cüz-i iradesiyle neye niyet etmişse, ona göre amel nasip etmek adetullahtandır. Yani Allah genellikle niyete göre amel nasip eder. Ancak bu ‘kesinlikle’ anlamına gelmez. Nasip etmeyebilir de.

Kulun vazifesi, ısrarla ‘olmazsa olmaz’ değildir. Kulun vazifesi bulunduğu yerde (makam, mevki, her neyse) kulluk vazifesini yerine getirmek niyetidir. Yani o vazifenin hakkını vermektir. Yoksa sorumludur.

Yüce Allah’ın bizden istediği kulluk, ‘hakkın yanında, batılın karşısında’ olup ona göre amel işlemek niyetinde olmaktır. Evet, “Ben bu görevi yapacağım ama şurada olursam yaparım, yoksa yokum.” demek sadece isyan olur.

Kısacası mazeret yok... Ha! Yüce Allah bir gün o dilediğin makamı verirse o zaman da yine üzerine düşeni yapmakla mükellef olursun. Ancak bugün bulunduğun yerin gereklerini yerine getirmekten sorumlusun.

Evet, Yüce Allah bugün bulunduğun noktada sana hak ve batıl mücadelesini vermeni emretmiştir. Bu mücadeleyi vermemen amel defterinde günah hanene yazılacaktır. Hem de belki de iki defa... Çünkü haktan yana mücadele vermediğin için batıla hizmet etmiş oluyorsun.

 Rahmetli Erbakan Hocamızın bir sözü vardır. Der ki: “Hakkın hakimiyeti için mücadele etmeyen, batıla hizmet etmiş olur.”  Bugün Milli Görüş hareketinin içerisinde bulunmayıp, hakkın hakimiyeti için mücadele vermeyenin “Ben de Milli Görüşçüyüm.” demesi, kendi kendini kandırmasından başka bir şey değildir.

Şunu da çok rahat ifade edebiliriz. Aslında ‘Müminler ancak kardeştir.’ (Hucurat/10) ayetinden hareketle iman sahibi herkes aslında Milli Görüşçüdür. Ancak ne yazık ki kimi Milli Görüşçüler görevinin farkında değil ve vazifesini yerine getirmiyor. Ya bir kenarda durup hakka hizmet etmiyor. Ya da direk batıla hizmet ediyor. İşte buna şuursuzluk denir...

Gerçek Milli Görüşçü, gerek manevi gerekse maddi olarak tüm enerjisini hakkın hakimiyeti ve batılın zail olması için harcayandır.  Bunun dışındakiler sadece dedikodu ile meşgul olurlar.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90