Yanılmıyorsam AKP Hükümetinin 2002 seçimlerinden sonra
iktidara gelişinden hemen sonraydı. Erdoğan-Gül-Arınç troykası hakkında siyasi
hocaları olan muhterem Necmettin
Erbakan’ın bir tv kanalında “bu iş (ülke
yönetimi) çoluk-çocuk işi değil” s
özünün çok tartışıldığı günlerdi. Siyasete 28
şubatın verdiği ara sonrası farklı kulvarlarda devam eden Erdoğan-Gül-Arınç
üçlüsü hocaları Erbakan’ın bu sözüne fena halde içerlese de, pek de çaktırmıyor,
yollarına devam ediyorlardı. Tabi bu söz kamuoyunda oldukça yankı bulmuştu.
Erbakan’ın bu ifadeyi o dönemde kullanmasının altındaki
sebep Türkiye’nin dış politikasının AKP eliyle yeniden şekillendirilip daha da
içinden çıkılmaz hale getirilmesi olsa gerek. O dönemler, Türkiye AB yolunda en
büyük tavizleri veriyor, milletin maneviyatını rencide eden yasalar
çıkartılıyor, ABD ile sırf “birkaç kirli dolar için” pazarlıklar yapıldığı
günlerdi. Bütün küresel güçlerin iştahla Türkiye’ye yeniden dikkat kesildiği
dönemler…
Erdoğan, Demirel’i aratır oldu
Bu ironik ifadeyi başlık yapmamızın altında yatan olay ise
Erdoğan’ın son Libya konusundaki şaşkınlığı… Sırf zengin ve geniş petrol
rezervleri için daha düne kadar kendilerinden saydıkları, Paris ortasında çadır
kurmasına izin verdikleri Kaddafi’yi ve Libya’yı bir anda hedefe koyan batı,
Türkiye’nin çıkışını nasıl durduracağız, acaba Libya saldırısı konusunda Müslüman
kamuoyunu nasıl dizginleyeceğiz diye düşünürken imdatlarına Erdoğan yetişti!
Libya’da süren iç çatışmalar üzerine gündeme gelen NATO müdahalesi özellikle
Avrupa kamuoylarında lider tarafından tartışılırken, konuya Erdoğan da hemen
müdahil oldu. Bu tartışmaya “canım siz aklınızı mı yitirdiniz, ne işi var NATO’nun
Libya’da!” ifadesiyle katılan Erdoğan, çok geçmeden Sultanahmet Camini gezdirip
rehberlik yaptığı Obama’nın telefonu ile bir anda NATO’yu Libya’nın koruyucusu
ilan etti! 21 Martta katıldığı bir programda Erdoğan aynen şu ifadeyi kullandı:
“NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tepsit ve tescil için oraya
girmelidir!” şu işe bakın. Kısa bir süre önce NATO’yu Libya’da tehdit olarak
gören Erdoğan, bir anda değişim göstermiş ve NATO’yu barışçıl! Ve tescil memuru
bir örgüt olarak ifade etmişti. Biz eskiden Demirel’in sözleri arasındaki
tezatlara pes derdik. Ama Erdoğan, Demirel’i bile aratır oldu. Bir başbakanın
içine düşebileceği, çıkarken bocalayıp kalacağı en kötü durumlardan birisi bu
olsa gerek. Bir yandan sözünün altında kalmak, öte yandan bu sözü milletine anlatabilmek
için bu denli komik durumlara düşmek. Doğrusu Erdoğan adına üzülmedim desem
yalan olur. Çünkü millet nezdinde itibar kaybetmek, en çok siyasetçilerin korkulu
rüyası olur.
Daha önce de yapmıştı
Erdoğan’ın, Erbakan’ın yıllar önce “bu iş çoluk-çocuk işi
değil” diye uyardığı bu hareketleri sadece Libya konusu ile sınırlı kalmış olsa
yine de affedilebilir. Bir şans tanınabilir. Hata yaptı, hatasını anlar,
düzeltir denilebilir. Ama maalesef Erdoğan bunları 9 yıllık iktidarları
döneminde durmaksızın yaptı. Ürneğin ABD’nin istediği meşhur 1 Mart Irak
tezkeresine başta karşı çıkarken, tezkerenin çıkması için canını dişine takan
oydu. Papa, iki cihan güneşi peygamberimiz (SAV) için hakarete varan sözler
sarfettiğinde Türkiye ziyareti öncesi “onunla görüşmeyeceğim” deyip arkasından
havaalanına kadar gidip hoş geldin diyen yine oydu. Saadet Partisi Gazze’ye
yapılan insanlık dışı İsrail saldırılarını milyonluk mitingle lanetledikten
sonra, Davos’ta sahte one minute deyip arkasından İsrail ile hem askeri hem
ticari anlaşmalara imza atan, “bir daha Davos’a gelmem!” deyip, arkasından
bakanlarını zorla gönderen yine oydu. Erdoğan’ın Demirel’i dahi aratacak işleri,
siyasi hamleleri bunlarla sınırlı değil elbette. Siyasi hayatını “değiş, gömlek
çıkar” üzerine kurmuş bir siyasinin siyaseten atası da Demirel mantığı olur
zaten.
Peki bu duruma millet ne diyecek? Ünümüzde 12 Haziran seçimleri var...
Millet dersini vermeli, sandıkta dur demeli
Sandıklar milletin önüne konacak. Bu aziz millet, Türkiye’nin
dış politik itibarını iki paralık eden Erdoğan’a karşı tavır koymalı. Erdoğan’ı
sözünde duramadığı ve Türkiye’nin tarihi kimliğine aykırı işler yaptığı için
kırmızı kartla cezalandırmalı. Böyle bir liderin bırakın başbakan olması, TBMM’de
varlık göstermesi bile bu millet için cefadır.
Milletimiz aslında göründüğü gibi olmayan, sözünün devamını
getiremeyen, dik duramayan recep Tayip Erdoğan’ı ve partisini Türk siyasi
hayatından söküp atarak hem kendine hem de Erdoğan ve AKP’ye iyilik etmek
zorunda.
Türkiye Cumhuriyetini yönetmek, 20 gün önce söylediği
sözleri unutup tam tersini diyerek milletle dalga geçip Türkiye’yi uluslar
arası arenada rezil etmek değildir.
Bunu Erdoğan’ın anlaması lazım.
Türkiye’yi yönetmek çoluk-çocuk işi değildir. Anlamıyorsa bu
milletin ona bunu anlatması lazım.
Tam 12 Haziran’da…
Memleketimden bi haber maksadıyla uğradığım sitenizde, bi iki yazı okuyayım dedim.Ama bir anda kılıçdaroğlu'nun bir yazısını okuyorum sandım.Bu kadar sert eleştiriyi bu ülkenin Başbakanı hak ettimi? diye sorarlar adama.Uluslararası arenada son 20 yıla bir bakın bakalım; kim bu kadar dik bir duruş sergilemiş. Enflasyona bakın bakalım nezaman tek haneler inmişiz. Banka Fazilerine bakın bakalım ne zaman tek haneler inmişiz. Eh be kardeşim kimsenin elinde sihirli sopa yak, yavaş yavaş bazı şeyler düzeliyor işte. Ama bu kadar sert eleştriyi, özellikle benim memleketimden olan bir insana yakıştıramadım....Ha bu yazdıklarımı yayınlamazsınız, o da size kalmış