2004 ve 2005 Yıllarında dünyanın en üst düzey iki Siyonist kuruluşu olan Anti Defomation League (ADL) ve American Jewish Congress’den (AJC) “ Üstün Cesaret Üdülü” alan Başbakan Erdoğan’ın İsrail ile yaşanan son kriz sonrası Siyonistlerden aldığı bu iki ödülü iade edip etmeyeceği merak konusu oldu. İsrail ile Mavi Marmara katliamı sonrası yaşadığımız derin kriz, ötesinde BM Mavi Marmara raporunun detaylarının belirginleşmesi sonrasında Türkiye, diplomatik ve askeri alanlarda İsrail’e yaptırım uygulama kararı aldı. Gecikmiş de olsa bu adımların atılması yerinde. Ama sadece diplomatik adımlar yeterli mi? Siyonist örgütlerin “cesaret ödüllerini” iade etmek gerekmez mi? Kesinlikle gerekir.
Terörizm odağı ve katil devlet İsrail ile ilişkilerin 2. Katiplik düzeyine indirilmesi, askeri ihalelerin ve ticari ilişkilerin dondurulması çok önceleri yapılması gereken işlerdi. Buna rağmen geç de olsa bu kararları almak kadar arkasında sonuna kadar durabilmek de önemli. Çünkü geçtiğimiz yıl Mavi Marmara saldırısı sonrası AKP Hükümeti İsrail ile ilişkileri sözde dondurmuştu. Fakat çok geçmeden ilişkiler yeniden canlanmıştı. AKP Hükümetinin ve Başbakan Erdoğan’ın en baştan beri en büyük zaafı olan alınan kararların arkasında duramama ve dirayet gösterememe eksikliği umarız ki bu son olayda tekrar etmez. Alınan önlemler paketi yarı yolda terk edilmez umarız.
İsrail’in bir terör ve katliam devleti olduğunu, kendi ırkından olmayanları “hayvan” olarak gördüğünü tekrar tekrar anlatmaya gerek yok. Olaya bu noktadan baktığımızda Mavi Marmara’da yaşanan insanlık dışılığı bir nebze olsun anlayabiliriz. Ama anlamakta zorlandığımız, İsrail’i açıkça “siz çocuk öldürmeyi iyi bilirsiniz!” diye niteleyen Başbakan Erdoğan ve AKP Hükümeti’nin İsrail’in özür dileyeceğini bekleyecek kadar saflık göstermesi. Hele hele BM raporunun tarafsız ve İsrail’in yaptığı katliamı açıkça ortaya koyacağının beklenmesidir.
İsrail’in yasadışı yollardan kuruluşu yine Siyonizm tarafından 2. dünya Savaşı sonrası kurulan BM’den tarafsız bir rapor beklemek, bizim “saf” hükümetimize nasip oldu! Bugün BM, NATO, AB, IMF gibi kuruluşların Türkiye yada başka Müslüman bir ülke için faydalı bir iş yapmak şöyle dursun “hayırlı rüya” görmek istemeyeceğini en iyi bilenlerden birisi Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’dur. Buna rağmen basına demeç verip BM raporuna veryansın etmek onları komik duruma düşürüyor. Bir yandan bu uluslar arası Siyonist zeminli kuruluşları eleştirip, öte yandan onların ayak işlerini görmek –Libya, Irak, Balkanlar, Afganistan vs- komediden öte tam bir gaflet!
Bir yandan “faiz dünya gerçeğidir” diyeceksiniz öte yandan IMF’nin gelişmekte olan ülkelere verdiği zarardan bahsedeceksiniz.
Bir yandan dünyada yaşanan zulümlerden bahsecedeksiniz öte yandan o zulümlerin en önemli araçlarından olan NATO gibi katliam örgütünün Libya, Afganistan gibi adımlarının içinde olacaksınız.
Bir yandan BM’nin İsrail yanlısı kararlarına isyan edeceksiniz ama öte yandan adaletsiz dünya düzenine evet deyip, adil, barış içinde bir dünyayı kurma amacı güden Türkiye’nin kurduğu D-8 gibi çok büyük bir örgütü susturup konuşturmayacaksınız. Evet maalesef tüm bu çelişkiler AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan’a ait. Gönül isterki dünya ülkelerine çeşitli alanlarda haklı eleştiriler getiren Başbakan Erdoğan, Türk halkının verdiği büyük desteği arkasına alarak “Yeniden Büyük Türkiye’yi ve akabinde Adil ve Yeni Bir Dünya’yı kurmanın telaşında olsun. Fakat olmuyor, yapmıyor. Elinde böylesi olanak olduğu halde bunu yapmamak Afganistan’dan Libya’ya kadar akan kan ve gözyaşında sorumlu olmakla eşdeğerdir.
Bugün Türkiye halkı, eşi benzeri görülmemiş bir destekle AKP’ye, Recep Tayip Erdoğan’a arka çıkıyorsa bunun temel nedenlerinden biri de AKP ve Erdoğan’ın yeni bir dünyayı kurması, dünyayı son 150 yıl boyunca sömüren güçlere karşı adımlar atmasını istemesidir. Bu tarihi sorumluluktan kaçıp sadece lafla dünyada yaşanan haksızlıklara cevap vermek Erdoğan’ı bu sorumluluktan elbette kurtarmayacağı gibi Türk milleti de zamanı geldiğinde Erdoğan’dan bunun hesabını soracaktır.
Bunca olaydan sonra ortada iki seçenek duruyor Erdoğan için.
Ya suçladığın, adil olmadığını ilan ettiği dünyayı değiştirmek için yeniden değişecek ve özüne dönecek…
Ya da haksızlıklarla dolu dünyanın egemenleri seni değiştirdikçe değiştirecek ve artık içi onlar gibi dışı bizim gibi görünen acınası bir hale gelecek….
Bizden söylemesi…
Bence bizim başbakanmızda öyle yürek yok...En fazla çıkıp , van minit der milletimizde aval aval alkışlar olur biter.Çünkü biz kendimizi dünyada savunan değil artistlik yapıp sonrada korkan adamlara teslim etmişiz...AMA BU DÜZEN DEğİŞECEK İNŞ....