banner102

Hemen herkesçe bilinir Yüce Allah insanı eşref-i mahlûk olarak yaratmıştır. Yani ki yaratılanların en şereflisi... Peki, ne farkı var insanın diğer mahlûkattan? ... Şu kadar ki insan düşünebilen, yorum yapabilen ve de karar verebilen bir yapıya sahiptir. Diğer canlılarda böyle bir özellik aramayız. Onları mesela bir trene benzetebiliriz. İçgüdü denilen ray üzerinde hareket ederler.

Peki, hezeyan işin neresinde? ... Madem insan düşünebiliyor, yorum yapabiliyor ve karar verebiliyor o halde hezeyandan nasıl söz edilebilir? ... İşte asıl sıkıntı burada. Burada bir eksiklik var. İnsan bu eksikliği görmüyor, görmek istemiyor veya işine gelmiyor. Fakat bu bakış açısı sonucu değiştirmeyecek, sonuç maalesef zorunlu hezeyan olacak.

Çözüm? ... Çözüm eşref-i mahlûk olma formülüne uygun hareket etmektir. Yani, doğru verileri girip, doğru işlem yapmak ve doğru sonuca ulaşmak. Peki, formül nedir, veriler nelerdir ve nasıl girilir? ... Mesela bedeni bir hastalığın tedavisi için doktora gidilir. İlacı doğru kullanmak için prospektüsüne bakılır. İşte ruhun şifa kaynağı olan doktor Yüce Allah’ın görevlendirdiği peygamber ve prospektüs ise Kur’an’ı Kerim’dir.

Önceki yazılarımızdan hatırlayalım! Yüce Allah bütün bu Kâinat’ı madde ve mânâ olmak üzere iki ana âlemden yaratmıştır. Her iki âleminde çok sayıda varlıkları vardır. Her varlık dünyası da ayrıca âlem olarak nitelendiriliyor. Misal hayvanlar âlemi, bitkiler âlemi vs. Tabii onlar da ayrı ayrı âlemlere ayrılırlar. Öyle ki on sekiz bin âlemin var olduğu biliniyor.

Madde âleminin varlıkları, beş duyu organıyla algılanma özelliğine sahiptirler. Zerreden kürreye her varlık bu kapsamdadır. Mânâ âleminin varlıklarına ise melekleri ve cinleri örnek verebiliriz. Onlar, beş duyuyla algılanma vasfına sahip değiller. Onları ancak insandaki bir başka duyular olan hislerle algılayabiliriz.

Sadece bir varlık var ki; o, hem madde ve hem de mânâ aleminin varlığıdır. İşte o insandır. Zira insan ruh ve beden olarak yaratılmıştır. Ruh boyutuyla mânâ, beden boyutuyla ise madde âleminin varlığıdır. Başka hiçbir varlık böylesine mükemmel bir vasfa sahip değildir. İşte insanın eşref-i mahlûk olma özelliği buradan gelmektedir.

Gerek madde ve gerekse mânâ âleminin varlıklarının bizatihi karşılamaları gereken ihtiyaçları vardır. Mesela meleklerin her daim Yüce Allah’a kulluk etme gibi bir ihtiyaçları vardır. Gezegenlerin tayin edilmiş yörüngelerinde dönme ihtiyaçları vardır. Kısacası her varlığın mutlak surette karşılanması gereken ihtiyaçları vardır.

İşte insanın da bu mânâda karşılanması gereken ihtiyaçları var. İnsan ruh ve beden boyutu olan bir varlık olduğu için ihtiyaçları da ona göredir. Yani beden ihtiyaçlarını da ruh ihtiyaçlarını da karşılamak zorundadır. Sadece beden ihtiyaçlarını karşılayıp, ruh ihtiyaçlarını görmezlikten gelirse bir kanadı kırılmış kuş misali uçamaz. İşte hezeyan dediğimiz olgu budur.

Bedenin bir çok ihtiyacı vardır ancak bunların en temeli hava, su ve yiyecek ihtiyacıdır. Aynı şekilde ruhun da bir çok ihtiyacı var ve fakat onun en temel ihtiyaçları ise iman, salih amel ve hakkın ve sabrın tavsiyesi yani cihattır. Bunu Kur’an’ı Kerim’in en kısa suresi olan Asr Suresi’nden biliyoruz.

Bedenin en temel ihtiyaçları karşılanmadığı takdirde beş duyunun algılamalarında zayıflama söz konusu olur.  Uzun süre aç susuz kalan bedenin görme ve işitme duyusunun zayıfladığı gibi. Benzeri şekilde ruhun da ihtiyacı giderilmediği zaman hislerde zayıflama olur ve insan mânâ alemini algılamada zafiyet gösterir.

Böyle bir durumda insanın nasıl ki gözlerinin algılamadığı varlığa “yoktur” diyerek inkâr etmiş olması o varlığın yokluğuna dalalet etmeyeceği gibi hislerin algılayamadığı varlığa yok demek de aynı şekilde bir varlığın yokluğuna dalalet etmez. İşte insanın bu eksikliği tamamlamayıp, kısa yoldan “yok” deme kolaylığını tercih etmesi, onun bir hezeyanıdır.

Evet ama bu gerçekleri değiştirmez. Bu hezeyanının karşılığı asla boş bırakılmaz. Mutlak surette bir hüsrana kesinlikle uğranılacaktır. Tabii senin kanıtın nedir?” denilecektir. Aslında yazıdan mantık yürüterek sonuca ulaşmak mümkün. Ama ruhun duyuları olan hisler tam donanımlı şekilde faal olursa, iş kolay oluyor. Bu donanım da ancak, Yüce Allah’ın istediği kullukla mümkün olabiliyor. Allah’a layıkıyla kul olmaya çalışmak insanı hezeyan zafiyetine düşürmüyor. 

Evet eşref-i mahlûk olarak yaratılan biz insanın hezeyanın nasıl olduğunu bu kısa anlatımla açıklamaya çalıştım. Şu kar ki bugün henüz hayattayız ve hezeyandan kurtulma fırsatımız var. Yarın geç kalmış olabiliriz. Bugün mezarında hayatta iken hezeyan içerisinde olduğunun pişmanlığını yaşayan niceleri vardır!..

...

Ne büyük bahtiyarlıktır insan olmak,

Ne büyük bedbahtlıktır Müslüman olmamak.

Ne büyük gaflettir Müslüman olup, İslam’ı yaşamamak.

Ne büyük hezeyandır, İslam’ı yaşayıp ancak nefsinin esiri olmak.

Ey Yüce Allah; dalalet içerisinde isek uyanış vesile eyle. Biliyoruz senin azabın çetindir. Bizi ebedi azabından muhafaza eyle!..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90