banner102

Ey Mü’min!

Kötü giden bir şeyler var değil mi?

“Şunlar şunlar kötü gidiyor.” diyorsun, doğru mu? ...

Peki, nedenini araştırıyor musun?

Araştırdın da hep başkaları mı suçlu çıktı?

Peki, bu doğru mu? ...

Peki, ya kendini hiç sorguladın mı? Yani mesela hiç bir öz muhasebe yaptın mı? ...

Hım, nefis!.. Nefsin buna fırsat vermiyor değil mi?

O halde bu işi çözemezsin!..

Mesela, öfkelendiğin zaman ne yapıyorsun? ... Hemen ağzından o çirkin lafları savuruyorsun, değil mi? ...

Oysa aslında kendin savruluyorsun da farkında değilsin!.. Hatta arkasından hemen tövbe de ediyorsun ama ok da yaydan çıkmış oluyor bir kere.

Peki, bu hususta Hz. Peygamberin tavsiyesi ne? ...

‘Ayakta iseniz, oturun; yürüyorsanız, durun; ... abdest alın ...vs’ değil mi?

Öğleyse neden uymuyorsun? ...

Peki, bu durumda feraset olur mu mümin de? ...

Olmaz!..

O halde neden şikâyet ediyorsun? ...? Gidişat iyi değil diye...

Peki, ya ferasetin ne olduğunu tam olarak biliyor musun? ...

Feraset, ‘zihin uyanıklığı’ demektir. Zıttı ise ‘ahmaklıktır’ Ahmaklık

Hz. Peygamber: “Mü’minin ferasetinden sakınınız. Çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar.” buyuruyor. (Tirmizi, Taberani)

Peki, Allah’ın nuruyla bakan biri öfkesine yenik mi düşer? Öfkesine yenik düşen, her bir şeye yenik düşmez mi? ... Yenik birinin ferasetinden kim sakınır?

Ferasetiniz yoksa nasıl sisteme düzen, Âlem’e nizam vereceksiniz? Yani kötü gidişe dur diyeceksiniz?

Siz önce bir kendi âleminizi düzeltin de sonra Âlem’i düşünün. Külhanbeyliği yapmak kolay...

Hani sarhoş, narasında “Boşveer, Âlem’i sen mi kurtaracaksın?” der ya. İşte onlar, kendilerine bir düzen vermediklerindendir ki ayyaş dahi inanmaz kuru gürültülerine...

Ee şimdi senin ferasetinden ne haber?

...

Tabii susarsın. 

Susmak da bir erdemliliktir. Hatta yeniden başlamaya bir niyet...

Evet, yeniden bir başlangıç:

Yeniden bir kez daha içten ve şuurlu bir besmele

‘Bismillahirrahmanirrahim’

Önce bir Rabb ile yeniden tanışma.

Hadi bakalım desene acziyetini belli ederek: –Din gününün de sahibi olan Âlemlerin Rabbine hamd olsun. –O dünya da her yarattığına, Ahiret’te ise sadece Mü’minlere merhamet edendir. –Yâ Rab yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dilerim.’ Ben aciz bir kulunum ki kendi kendime doğru yolu bulamam, beni doğru istikamet üzere olanların yoluna ilet. Azmışların ve sapmışlarınkine değil.

Bu her gün beş vakit namazda kırk defa okuman gereken Rabbimizin ayetleridir. Tabii hayatına da tatbik etmen gereken... Fatiha.

Fatiha aynı zamanda Kur’an’ı Kerim’in giriş bölümüdür ki açmak anlamındadır. Hem ilmin hem kurtuluşun kapısıdır. Dünyada küfürden, Ahiret’te hüsrandan kurtuluşun kapısı. O kapıdan girmedikten sonra bin yaşa neye yarar.

Bu kapıdan girerken elini kolunu sallayarak değil, Rabbinin varlığını bütün hücrelerinle kabullenerek gireceksin. Din günü yani hesap gününün kesinkes var olduğunu ve Yüce Allah’ın o gün dünyada yaptıklarından hesaba çekeceğini bilerek gireceksin.

O’nun sonsuz merhamet sahibi olduğunu, dünyada iken yalnız ona kulluk edilip, yardımın ancak ondan isteneceğini bileceksin. Kulla kulluk edilmeyeceğini bileceksin.

Kulluğunun farkında olmayanların ve Allah’a isyan edenlerin yolundan gidenlerden olmaktan yine Allah’a sığınacaksın.

Eğer bunları başarırsan sağlam bir imana sahip olacak ve o zaman ‘kulluk rehberi’ne kavuşacaksın. Yani Kur’an’ı Kerim’e...

Yüce Allah, Kur’an’ı Kerim’in ikinci suresi olan Bakara Suresi’nin hemen başında “Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.” buyuruyor. Demek ki Kur’an’ı Kerim’in kulluğun rehberi olduğuna hiçbir şüphe yok.

Hemen sonrasındaki yirminciye kadar olan ayetler Fatiha’daki tanımlanan inanç açısından üç sınıf insanın özellikerlini veriyor.

İşte mü’minlerin özellikleri: “Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar. Onlar, sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar. İşte onlar Rablerinden (gelen) bir doğru yol üzeredirler ve kurtuluşa erenler de işte onlardır. (Bakara/3-5)

Bundan sonraki ayetler sapmışların yani kâfirlerin ve azmışların yani münafıkların özelliklerini açıklıyor.

“Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır. (Bakara/6-8)

Bunlar da azmışlar için: “İnsanlardan, inanmadıkları hâlde, 'Allah’a ve ahiret gününe inandık.’ diyenler de vardır. Bunlar Allah’ı ve Mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir. Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır. Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz!” derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir. (Bakara/9-12) …

Ey Mü’min silkin ve kendine gel!.. Feraset sahibi olman gerektiğini bil. Ferasetini koru!.. Kulluğunu layıkıyla yap. Yoksa hüsrana uğrarsın. Allah’tan başka da kurtarıcın olmaz.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90