Ülkemiz çok önemli bir dönemeçten daha geçiyor. Bir yanda Türkiye’yi
yumuşak lokma haline getirip yutmak isteyen şer güçler, öte yandan işsizlik,
yoksulluk, kapitalizmin pençesine düşmüş milyonlar, ahlak ve maneviyatı unutmuş
bir nesil ve bu nesli Fatihin nesli diye niteleyen bu nedenle ellerinden geleni
yaparak bu aziz nesli kurtarma gayretindeki cefakarlar bu dönemecin aktörleri
ve etkenleri olarak karşımızda duruyor.
Gazetelerin 3. sayfalarını okuyor musunuz bilmiyorum. Ama
ben elden geldiğince okumamaya çalışıyorum. Çünkü okuyunca adi suçların birbiri
ile yarış ettiği, insanın okurken bile yüzünü kızartan sözüm ona haberleri
görmekten her insan gibi ben de hazzetmiyorum. En kötüsü de bu yüz kızartan,
okumaya bile elvermeyen durumların artarak devam edegelmesi. Maalesef Türkiye
insanını kimliğinden kopartıp, birer pasif vatandaşa döndürmek isteyenler yani Siyonizm
ideolojisinin mensupları hedeflerine ulaşmak üzereler. Bu noktada durup
düşünmek, çözüm aramak, bir vatandaş olarak
“ne oluyoruz?” diye önce kendimize
sonra etkili-yetkili herkese sormak zorundayız. Sormalıyız ki bu ülkenin
başıboş ve sahipsiz kaldığı zannedilmesin.
12 Haziran seçimlerine çok az bir zaman kaldı.
Seçim meydanlarında iktidar ve muhalefet, kendi oylarını
artırmak için var güçleri ile birbirlerine saldırıyorlar adeta. Ama “milletin
derdi nedir, sorunlarını nasıl çözeriz?” diye bir düşünceleri var mı? Maalesef hayır.
Ne iktidar ne meclisteki muhalefet milletin gerçek sorunlarına gerçekçi bir
şekilde bakamıyor. Bakmıyor. Bu millet her yıl 30 küsur dolar faiz ödüyor.
Dolar milyarderlerinin sayısı artarken fakirlik ve yoksulluk sınırı habire
yükseliyor. Tüm önemli kurumlarımız satılmış, özelleştirilmiş. Türk piyasaları
yüzde 70’e yakın oranda yabancı sermayenin hükümranlığı altına girmiş. Sefalet
öyle boyutlara varmış ki, aç-sefil bırakılan insanımız seçim önceleri sadaka
niyetine verilen seçim yardımlarına mahkum edilmiş. Bir yandan zenginler sırça
saraylarda palazlanırken, Ağrı’nın, Van’ın, Sivas’ın, Erzurum’un çöplüklerinde
dolanan insan sayısı artıyor. Bu ne menem istikrarmış Allah aşkına! İstikrar
sürsün derken neyi kastetiyorsunuz ey iktidar partisinin genel başkanı,
bakanları, vekilleri, vekil adayları…
İstikrar diye ülke iyice batağa saplanıyor. Üniversitelerden
mezun işsizlerimiz çaresizlik ve umutsuzluk kıskacında. Üiftçi ürününü binbir
zorlukla satıyor, parasını zamanında alamıyor, krediye mahkum ediliyor. Alın teri
faize peşkeş çekiliyor. Esnaf siftahsız günlerini artırırken, yüksek vergiler
belini bükmüş, sigortasını ödeyemez hale gelmiş! Memurun halini hiç sormayın. O
ne zaman belini doğrultmuş ki!
Bu ülkede maalesef bunca sıkıntı, zorluk, ekonomik buhran,
ahlaki çöküntü varken yüksek yüksek binalara Recep Tayip Erdoğan posterleri
asıp altına “istikrar sürsün” demek bu millete hakaret değil midir?
Bu ülkeyi borçtan mı kurtardınız?
İnsanımızı faiz-kredi kıskacından mı kurtardınız?
Üniversite mezunu gençler için yatırımlar hazırlayıp
işsizliği mi çözdünüz?
Simit ve çayla geçinmeye çalışan asgari ücretliye alın terinin
karşılığını mı verdiniz?
Okullarımızda ahlak ve maneviyat dersleri verip gençlerimizi
saran kötü alışkanlıkları engellemek için mücadele mi verdiniz?
Peki bunları yapmadınız da neden “istikrar sürsün!” diyerek
bu milletin umutlarını yeniden almak için didinip duruyorsunuz. Beceremediğiniz
9 yılda ülkeyi getirdiğiniz nokta ile sabit. Bunu milletimiz de anlayacak ve
size gereken cevabı verecektir. O cevabı almadan “istikrar” diye sunduğunuz bu
kara tabloyu alın ve gidin!
siz mi geleceksiniz...???