Her yazıma başlamadan önce, bizleri yoktan var eden Allah Zülcelal ve Tagaddes Hazretlerine sonsuz hamd ediyorum. Fakat bu hamd etmemi birileri alimlik veya bilmişlik edasıyla algılaması, açıkça beni çok üzdü. Bu üzüntü ile yine bir başka konu ile karşınıza çıkıyorum.
Kural koyma konusunu anlamanın en etkili yöntemi, hangi şirketlerin ve hangi anlayışa bağlı olan bir hükümetin, bu işlemleri yapması ve yapmayı talep etmesini anlamaktan geçer. Bunu anlarken, bu muhatapların hangi amaçla bu talepleri istediklerini de bilmek gerekiyor.
Kuralları kaldıracak kesim devlet olduğuna göre bu sorumluluğun baş etkeni de devlettir. Devletin bu uygulamaları yapmadan önce muhatap aldığı kesimi çok iyi tanıması gerekiyor. Bu tanıma yöntemi kendi kişisel çıkarlar doğrultusunda olmayıp, tamamen devletin ve o devleti oluşturan halkın olumlu çıkarları gözetilmelidir.
Maalesef ülkemizde bu durum gözetilmemektedir. Bir takım medya güçleri kendi istek ve arzularına göre taleplerde bulunarak devleti yönlendirmeye çalışıyorlar. Bunu yaparken, allayıp pullayarak halka sunum yapıyorlar. Sürü psikolojisine mahkÜ»m olan halk ta, sadece gösterileni görüp arkasında ne amaç ve hedefin olduğunu anlayamıyorlar. Maalesef bunu sadece medya patronları değil, aynı hataya düşen devlet yöneticileri de yapıyor.
Konumuz belki Türkiye fakat bunu sadece ülkemizle kısıtlayıp gerçekleri görmek mümkün olmayacaktır. Çünkü her patronun bir patronu vardır. Bugün ülkemizde patron gözüken medya abilerinin de birer patronları vardır. İşin aslını öğrenmek için ürünün jelatinine değil, kendisine bakmak gerekir.
Dünyayı kan ve gözyaşına çeviren Zalim güçler, bu emellerini tek bir merkezden yaparken, bu merkezi gizli tutup elinde bulundurdukları köleleri ile dünyanın birçok ülkesinde gerçekleştiriyorlar. Bu köleler, her alanda olduğu gibi, konumuz olan medya sektöründe de etkin bir biçimde vardır. Hatta günümüzde en etkin kesim de medyadır.
Bu medya sektörü, zaman ve mekÜ¢nlara göre ülke yönetimlerinden kendilerini rahata kavuşturacak bir takım taleplerde bulunurlar. Başta söylediğim gibi, bunu yaparken de halka, hatta devlete şirin gözükürler. Tabi ki burada sadece sorumlu olan medya veya devlet olmadığı gibi, halkta bu sorumluluğun içindedir.
Sömürü güçleri tek bir merkezden istedikleri gibi bütün dünyayı yönetebiliyorlar. Bunu ilk olarak medya aracılığı ile insanları sürü haline getirip, daha sonrada ülke yönetimlerini istedikleri gibi yönlendiriyorlar. Devleti istedikleri gibi yönlendiren sömürü güçleri, yöneticilerin zafiyetlerini kullanarak bu işlerini rahatlıkla gerçekleştirebiliyorlar. Günümüzde en büyük zafiyette, makam zafiyetidir. Makamdan inmeme pahasına devletin ve halkın zararına olacak birçok uygulama yapabiliyorlar. Bunu rahatlıkla yapabilmelerinin en büyük etkeni de, halkın medya aracılığı ile uyutulmasıdır. Uyumayan halkın sesini dolaylı baskılarla kesip, uyuyanları sürekli dev beşiklerde sallayarak emellerini yerine getiriyorlar. Bunu sürekli yapar hale gelenler, zamanla bu yaptıklarının doğru olduğuna inandırılıyorlar. Bu inançlarını dışarıya vurdukları zaman, onlara en kalbi duyguları ile bağlanan halk (sürü) ta, yanlışları gördükleri halde Âbir bildikleri var diyerek kendilerini avutuyorlar.
Ülkemizde bulunan dev medya sektörlerinin neredeyse bütünü (istisnalar kaideyi bozmaz) şirketleşmiş ve holding haline gelmiştir. Esasen bu atılım onlar için zaruri olan bir çalışmadır. Çünkü ana merkezde bulunan güç, maddi alanı tehlikeye atmamak için her bir kölesine, ticari alana atılma görevi vermiştir. Bu görevleri sayesinde, hedefledikleri kölelik sistemine ulaşacaklardır!
Bunları yenilmişlik psikolojisi ile yazmıyorum. Sadece uygulanan zulmün hangi merkez ve nasıl uygulandığını Ü¢cizane ortaya koymak istiyorum.
Son yıllarda Ülkemizde zenginlerin sayısı hızla artarken, fakir olanlar daha fazla fakirleşmişlerdir. Zenginler zenginliğe doymadığı gibi, daha fazla kazanma adına devletten bir takım taleplerde bulunuyorlar. Bu talepleri yerine getirme taleplerinin yanında, dolaylı yoldan tehditleri de beraberinde götürüyorlar. Yöneticiler, halkın oyu ile tehdit edilirken, halkta istikrarsız bir hükümet tehdidi ile karşı karşıya kalıyor.
Tehditlere kanan yöneticiler, bu icraatlarını yerine getirmek için halka bazı tatlılar ikram ediyor. Ürneğin, ülkemizde yapılan onlarca özelleştirmenin bazıları halkın dikkatini çekmiş ve uyumayan azınlık tarafından bu yanlış halka duyurulmaya çalışılmıştır. Az bir kesim tarafından dahi olsa gündem oluşturan bu özelleştirmeleri gizleme adına, DavosÂta Âone minıte denmiş ve az da olsa bu hataların üzerleri örtülmüştür. Bu yöneticiler, her ne kadar büyük patronlara karşı gelmiş gibi gözükseler de, patronların üç günlük düşünmediğini, bir planı yerine getirmek için yüzyıllar beklediklerini düşünüldüğünde, onlar için bir zarar değil, kar olduğu ortadadır. Çünkü bebeği uyutmak için, gerekirse dayakta yiyebiliriz.
Bu sömürü sadece özelleştirme ve halkın zararına olan kurallarla olmuyor. Zalim güçler, ellerinin altında bulunan kölelerini uykudan uyandırmamak için sadece bir alanı değil, yaşam alanlarının bütününü kullanmaktadır. Tabi ki en etkili alan maddi alan olduğu için göze batan da burası oluyor.
Ortada bulunan sorunu anlayabilmek için sadece bir alanı değil bütün alanları bilmek gerekiyor. Maddi alana önem verdiğimiz kadar, Kültür ve İnanç alanına da önem vermemiz gerekiyor. Düşünce ve fikirlerin bozulması Kültür, Din, Ekonomik ve Sosyal yaşam ile olur. Sorunları ortaya koyarken, bunların hiçbirini göz ardı etmemeliyiz.
Sonuç itibari ile düşünen bir toplum olmalıyız. Neyi neden,
nasıl ve niçin yaptığını bilen olmadan kölelikten kurtulamayız.