banner102
 Zaman zaman ‘Ortaçağ karanlığı’ diye bir türkü tüttürülüp durulur… İnsanlık ayıbından bahsedilir… Zulmetten, zilletten bahsedilir… İnsanlığın bilinmezlikler içerisine doğru itildiğinden bahsedilir… İnsanların bilimden uzaklaştırılarak bağnazlığa doğru sürükletildiğinden dem vurulur…

Peki, nedir bu Ortaçağ karanlığı? Niçin insanlık o çağda karanlıklara gömülmüştür? Kim ve neden böyle bir ayıp işlemiştir? Ne uğruna böylesine bir basiretsizlik sergilenmiştir? Bundan kim ve ne gibi çıkar elde etmiştir? …

Bir takım çevreler,  İslam’ı ve Müslümanları bu sinsi oyunun sorumlusu tutarlar. Geçtim. Acı olan, araştırıp-sorma zahmetine dahi katlanmadan bir kısım Müslümanların bu sinsi oyuna gelip, İslam’ı ve diğer Müslümanları suçlama yanılgısına düşmeleridir.

Gerçekten de İslam ve Müslümanlar mıdır Ortaçağ’da insanlığın karanlıklara gömülmesinin sorumlusu? … Gerçekten de Müslümanlar mı o dönem insanlığın zilletine neden olmuşlardır? … Bağnaz olan gerçekten de onlar mıdır? …

Hayır! Hayır! Hayır! Vallahi de billahi de yalan! Hepsi iftira, hepsi düzmece! Bilakis bu iftiraları atanların bizzat kendileridir insanlığı karanlığa mahkûm eden. İşledikleri medeniyet ayıbıyla koskocaman bir devri insanlığa zindan etmişlerdir. 

Hâlbuki tersine çamur atarak karalamaya çalıştıkları İslam ve Müslümanlar, bu karanlığa bir mum yakarak, bataklığa sürüklenmekte olan insanlığı, çamurun içinden çekip çıkarmışlardır. Mum derken o lafın gelişi. Sadece Sevgili Peygamberimizin dünyaya teşrifleri bile âlemleri nura gark etmiştir…

Şimdi ise aynı çirkeflikleriyle Müslümanları suçluyor, karalama kampanyası yürütüyorlar. Hem de bizatihi Asr-ı Saadeti ve hatta Peygamber Efendimizi… Ve tabii kendi medeniyetlerini temize çıkarmayı da ihmal etmiyorlar… breh breh breh güleyim bari!

Elbette ki doğru değil bütün bunlar!

Peki ya nedir işin aslı? …

İşin aslı şu; dördüncü asırda kilise ve papalık, eğitim üzerinde hegemonya oluşturmuş ve putperestlikten ibaret olduğunu ileri sürdüğü Yunan ve Roma düşüncesinin öğretimini yasaklamıştır. Öyle ki onuncu asra gelindiğinde MÖ dördüncü asırda yaşamış olan Aristo ve Platon(Eflatun) gibi filozofların isimleri bile unutulmuştu.

O dönem felsefe, bugünkü pozitif ilimler diye adlandıran matematik, fizik, mantık, astronomi vb bilim dallarını da kapsıyordu. Görüldüğü üzere insanlığın aydınlanmasını sağlayan düşünceyi yok sayan Batı medeniyeti, dünyayı adeta karanlıklar içerisinde bırakmışlardır. Bahis konusu süreç içerisinde ne bir Hıristiyan ve ne de bir Yahudi filozof yetişmiştir.

Süreç devam ediyorken yedinci asra gelindiğinde insanlık İslamiyet’in doğuşuyla yeniden aydınlanmaya başladı. Dokuz, on ve on birinci asırlarda yetişmiş olan Müslüman filozoflar ise elde ettikleri Aristo ve Eflatun gibi eski Yunan düşünürlerin eserlerini Arapça’ya tercüme ederek, hazır pozitif ilimle birlikte kendi özgün düşüncelerini de insanlığın hizmetine sundular.

O dönem Abbasiler, tercüme faaliyetlerinin daha etkin yürümesi adına Beytü’l Hikme isminde bir ilim müessesi bile kurmuştu. Müslüman düşünürler, Eski Yunan kaynakları tercüme ederken doğrularını tasdik etmiş İslam’la bağdaşmayan yanlışları da vurgulamışlardır.

Ne zaman ki Batı, İslam’ın dünyayı aydınlattığı ve kendilerinin karanlıklar içerisinde olduklarını fark ettiler, o zaman Müslüman filozofların gerek tercüme ve gerekse özgün eserlerini kendi dillerine çevirmek istediler. Bunun için Müslüman medreselere talebe gönderdiler. Zamanla Beytü’l Hikme benzeri kurumlar oluşturdular ve Müslüman eğitimcilerden yararlandılar.

O dönem yetişmiş olan Kindi, Farabi ve İbn-i Sina gibi Doğulu ve İbn-i Bâcce, Tufeyl ve İbn-i Rüşt gibi Endülüslü Müslüman filozofların bir çok fikirleri bugün dahi Batı üniversitelerinde ders olarak okutulmaktadır.

Sanırım buraya kadar ki açıklamalardan ‘Ortaçağ karanlığı’ ile ilgili zihinlerimiz durulmuştur. Konuyla ilgili çok daha fazla bilgiler sunmak icap eder ancak bu yazıda bu kadarla kifayet etmek durumundayız. Sonraki yazılarda “nasip” diyelim. Yalnız kısa da olsa günümüze kadar olan süreç içerisinde Batılıların tutumuna değinmek gerekir.

Onuncu asırdan itibaren Müslümanlar sayesinde yeniden pozitivizme kapılarını aralayan Batılılar, on beşinci asrın ortalarına kadar ancak bilimle hemhal olabilmişlerdir. Öte yandan İstanbul’un fethiyle Ortaçağ karanlığının son kalesi olan Bizans’ı da yıkan Müslümanlar insanlığa yeni bir çağ sunmuşlardır.

Ancak gel gör ki bağnazlıklarından bir türlü sıyrılamayan gammaz Batılılar, kendilerinin dahi aydınlığa çıkmasına vesile olan Müslümanlara minnet duygusu besleyeceklerine, sanki insanlığı karanlıklara gömen onlarmış gibi o gün-bugündür iftira kampanyası yürütüyorlar.

Başta Asr-ı Saadet olmak üzere insanlığa medeniyet getiren gelmiş geçmiş tüm İslam devletlerini ortaçağ karanlığının müsebbibi gösteriyor ve ürettikleri fitne vesilesiyle ne yazık ki başarılı da oluyorlar. Dedim ya acı olan, araştırıp-sorma zahmetine dahi katlanmayan Müslümanların bu sinsi oyuna gelip, İslam’ı ve diğer Müslümanları suçlama yanılgısına düşmeleridir.

Hadi diyelim Müslümanlar suçlu!.. Batılılar da insanlığı karanlıklardan kurtardılar!.. Bu gün hâkimiyet zahiren de olsa onların elinde değil mi? … Evet. Peki, neden hala insanlık ayıbı işleniyor? … Neden Kara Kıta insanları sonu gelmeyen bir zillet içerisinde yaşıyor? … Neden bugün İslam coğrafyası kan-revan içerisinde? … Kim işliyor bunca ayıbı? …

Tabi bu böyle devam etmeyecek ve bir gün onlara pabucu ters girdiren birileri de çıkacaktır elbet!..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90