banner102

Soruyoruz, İslam coğrafyasında bunca mezalim yaşanıyor. Neden, ikinci, üçüncü vs Vatikan buluşmaları yapılmadı/yapılmıyor? Diyelim ki insanların bir takım kazanımları olması için bedel ödemesi teamül haline gelmiş. Neden hep Müslümanlar, bedel ödüyor, diğerleri ödemiyor, hatta ödettiriyor. Niçin Dinler Arası Diyalog’un gereği olan bu mezalimin son bulması için yeniden Papayla görüşmeler yapılmıyor?

O halde akıllara şu soru takılıyor. Bir kez yapılan görüşmede bugünkü yaşananların kararı alındı da kamuoyuna farklı bilgiler mi aktarıldı? Yoksa Papa, görüştüğü isimleri kandırdı mı? Kandırılmış olsalar yerlerinde kim olsa şimdiye kadar bunu açıklardı. Bugüne kadar böyle bir açıklama gelmediğine göre, “Birinci tez, doğrudur.” Demekten başka çare kalmıyor.

Papayı’davet

Papa’yı Türkiye’ye davet ettiniz mi sorusuna’da; “Zaten Papa’yı cemaat olarak biz Türkiye’ye davet etmeyi düşünüyorduk. Ancak görüşmemiz esnasında Cumhurbaşkanımızın (Süleyman Demirel) kendilerine böyle bir davet teklifi sunduklarını öğrendik, buna binaen bizim yeniden davet etmemiz uygun olmazdı.” diye cevap veriyor.

Fetullah Gülen, evvelden de aynı mı düşünüyor du?

İnternet sitelerinde görüntüleri mevcut olan evvelki bir konuşmasında Fetullah Gülen, Vatikan hakkındaki düşüncelerini şöyle açıklıyor. “Bu güne kadar dünyanın dört bir yanında bütün vahşet tablolarının arkasında maalesef misyoner teşkilatlar vardır, Vatikan vardır. Çiyan yuvası, kobra yuvası. Saray Bosna’da akan kanın arkasında Vatikan vardır. Keşmir’de akan kanın arkasında Vatikan vardır. Amerika’da, Almanya’da onların lobileri vardır. Başka bir yerde bir Hıristiyan teşkilatı hafif bir kadra uğrasa, yer yerinden oynar, kızıl kıyamet kopar…

Müslüman olmayanlar, Cennet’e girecekler mi?

Fetullah Gülen bu konuda da düşüncelerini şöyle açıklıyor.

"Efendimizi (sav) duymuş, Kur'ân'ı işitmiş ve Peygamberimiz'in peygamberliğine şahit olmuş, ama bunların hakikatini araştıracağına inadına karşı çıkıp mücadele etmiş olanlar Cehennem’e girecekler.

Fakat şu kadarcık olsun herhangi bir imkâna sahip olamamış, karanlıkta yetişmiş, karanlıkta kalmış, hep karanlık soluklamış, karanlık içinde yatmış-kalkmış kimselere gelince, ümit ederiz ki, Cenâb-ı Hakk'ın merhametinden istifade ederek muaheze görmesinler..."

"Hz. Muhammed'den (sav) haberdar olamamış biri, Allah'a inanıyorsa, mâbedinde Cenâb-ı Hakk'a imanın vecdi ve neşvesi içinde yaşıyorsa ‘Allah-u âlem’ bir görüşe göre o da kurtulabilir."

"İnsanlık içinde, Efendimiz'i hiç duymayan, çok ücra yerlerde bulunan kimseler, bir nevi fetret hayatı yaşamaları itibarıyla ‘Büyük bir müceddidin beyanına dayanarak ifade ediyorum.’ inşâallah onlar, fetret devri insanının tâbi olduğu muameleye tâbi olurlar. Çünkü onlar ötede diyebilirler ki: "Müslümanlar bize İslâm hakikatini getirmediler; yâ Rabbi, getirseler inanırdık!" İhtimal, Cenâb-ı Hak da onlara farklı muamelede bulunur."

"Dünyanın çeşitli köşelerinde, pek çok insan ve milletler var. Acaba biz bunlara Kur'ân'ın talim buyurduğu şekilde Cenâb-ı Hakk'a, Efendimiz'e ve diğer iman esaslarına inanmayı aklî ve mantıkî ölçülerde götürüp telkin ettik mi? Buna 'Evet' demek mümkün değildir.

Bugün biz mü'minler, Efendimiz'in hayatbahş olan mübarek nefeslerini dünyanın dört bir köşesine götürmüş ve tevhidi, aklın, mantığın ışıkları altında insanlığa takdim etmiş sayılmayız. Öyleyse hâlâ Hıristiyanlığı hak gören insanlar hakkında, 'Cehennem'in gayyasına yuvarlanacaklar.' hükmünü vermek, vazifesini yapmamış insanlar olarak bizim için ayıp olmaz mı?” diyor

...

Evet, sizin için ayıp olurdu. Çünkü asli görevinizi yapmadınız. Sizin bu yaptıklarınızdan ancak ‘Hıristiyansan, Hıristiyan kal’ veya hangi dindeysen o dinde kal neticesi çıkıyor. Diyalog için sarf edilen çaba sünnete uygun tebliğ için harcansaydı, o zaman ayıp olmazdı. Endişenizi gidermek istiyorduysanız, gücünüzün yettiği, yolunuzun eriştiği yere kadar gidip, yalnızca İslam’ı tebliğ edip, gerisini de Allah’a havale etmeliydiniz. Kaldı ki Peygamber Efendimiz, tebaalarının günahını Mukavkıs’ın, Heraklius’un boynuna yüklemiştir. Yani “Müslüman olursanız tebaanız da size uyar kurtuluşa erersiniz. Yok, İslam’ı kabul etmezseniz tebaanızla birlikte onların da günahını üzerinize almış bir şekilde cehenneme gidersiniz.” diyor. Aksi durumda tebaanız cennete gidecek demiyor. Madem Rasululah’a uyacaktınız o halde Papa’ya verdiğiniz mektupta sünnete uygun hareket etseydiniz. Gerisini de Allah’a cc havale etseydiniz...  

‘La ilahe illallah’ yeterli mi?

Bu hususta yine internet sitelerinde var olan bir konuşmasında Fetullah Gülen, şunları ifade ediyor: “…ama başkaları için ‘La ilahe illallah demiş.’ maşallah ne sermaye diyeceksin ona. Neden? Çünkü Allah’ın kriterlerinde de öğle zaten. Buyuruyor ki: “Dünya kadar günah defterleri, terazinin bir kefesine konacak; öbür tarafına da mini, fazument gibi bir şey konacak. Birdenbire terazinin cillap gibi günah defterleri konduğu kefesi yukarı kalkacak, öbürü aşağı inecek.” Hesabı görülen adam şaşacak. “Yarabbi bu nedir? diyecek.” İşinin bittiğini zannediyor. Öyle diyor, Efendimiz; “Tamam benim işim bitik.” Diyecek ki Cenab-ı Hakk, “O, la ilahe illallahtır.” İman.

Konumum benim ona göre yani. Kendi hakkımda böyle kendimi ırgalar, böyle yakamdan tutar, sorgular ve insafsız davranırım. Ama bir başkası örfaneye La ilahe illallah’la iştirak etmiş, alır başıma korum onu. Rabbimin hatırına, Muhammedür Rasulullah demese bile. Onun hatırına alır başıma korum.” diyor.

Diyalogcuların hareket noktası (Bakara/62)

Müslüman olup da dinler arası diyalog yanlısı olanlar, Bakara Suresi 62. ayeti referans kabul ederek böyle bir yol tutuklarını ifade ediyorlar. Yüce Allah: “Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır” (diye hükmedilmiştir).” Bakara/62

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayını olan Kur’an’ı Kerim Mealinde ilgili ayete atıfta bulunularak şöyle bir dip not düşülmüştür. ‘İslâmiyet, kendinden önceki dinlerin hükmünü kaldırmıştır. Bu itibarla, hangi dine mensup bulunursa bulunsun, tüm insanlar İslâm’a girmekle yükümlüdürler. İslâm gelmeden önceki semavî dinlere mensup olanlardan Allah’a ve ahirete inanıp iyi işler yapanlar, tıpkı İslâmiyet’te olduğu gibi, kurtuluşa ermişlerdir. Bu, genel bir kuraldır. Bu âyet bu noktayı vurgulamaktadır. Yoksa İslâmiyet geldikten sonra, İslâm’ı kabul etmeden, kendi ölçüleri içinde “Allah’a ve ahirete inanıp, iyi işler yapmak” kişiyi kurtuluşa erdirmez.’ http://kuran.diyanet.gov.tr/kuran_meal.pdf

Tabi burada Diyanet’in de bir handikabı ortaya çıkıyor. Bir taraftan yanlışı düzelteceğim derken diğer taraftan başka bir yanlışa düşüyor. Şöyle ki; ‘İslamiyet’ten önceki dinler’ ya da ‘İslam’dan önceki semavi dinler’ ifadeleri hatalıdır. Bunların yerine ‘Kur’an’ı Kerim’den önceki kitaplar’ ya da ‘Kur’an’dan önceki ilahi kitaplar’ ifadelerini kullanması gerekirdi. Zira Âl'i İmran suresi 19. ayette 'Allah katında tek din İslam'dır' buyruluyor. Diyanet’in böyle bir yanılgı içerisinde olması oldukça manidardır. Buradan kendilerini uyarmayı da bir vazife olarak addederiz. 

Devamı var

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90