Tabiki tüm bunların sebebi Taksim’deki bir-kaç ağaç değil.
Ortada dönen hesap bambaşka. Türkiye’yi geçmişten beri alıp götüren 60’ların soğuk savaş düzeni iyice kendini göstermeye başladı. Türkiye üzerindeki hegomon güçler, ipler hala bizde gerektiğinde bu ipleri istediğimiz gibi sallarız mesajını veriyorlar. Bizzat Cumhurbaşkanı “gereken mesajı aldık” ifadesini kullanıyor.
Hesap gerçekten büyük…
Türkiye üzerinde derin bağlantıları olan güçler Türkiye’ye bir kez daha bişeyler yaptırmanın peşindeler. Olayların doruğa ulaştığı pazar günü bir haber kanalına canlı yayına çıkan Başbakan Erdoğan’ın yüz ifadesini görenler durumun vehametini gayet net anlayabilir.
Türkiye nasıl bu hale getirildi?
1. Küresel güçlerin, yani başta Siyonist İsrail ve ABD olmak üzere, AB, Rusya gibi dünyayı domine eden güçlerin Ortadoğu üzerindeki bitmek-tükenmek bilmeyen ihtirasları tavan yaptı. Türkiye, bu ülkelerin arasında maalesef bir yem durumunda. 1. Dünya Savaşında Osmanlı için yapılan hesaplar Türkiye için de yapılıyor.
2. Bu derin hesaplar arasında sırtını batı dünyasına dayayan hükümetin basiretsizliği. Türkiye bugün tarihinde hiç olmadığı kadar batı ülkeleri ve kurumlarının etkisinde. Siyasi olarak da, ekonomik olarak da ülkemizde hiç olmadığı kadar batı rüzgarları esiyor. Pembe tabloların yerini karanlık bulutlara bırakması için yabancı sermayenin tek merkezden alacağı “Türkiye’den çıkın emri” yeterli. Ya da Washington’dan veya Brüksel’den gelebilecek “Türkiye için kaygılıyız” kabilinden açıklamalar sabun köpüğünden örülü toz pembe hayaller anında yok olabilir. Uluslar arası yabancı basın ve önemli batı başkentleri bu ifadeleri kullanmaya başladılar bile!
Türkiye nasıl işin içinden çıkar?
Bir kez daha bu satırlardan ifade edelim. Altını kalın harflerle çizelim: Türkiye, tarihsel ve kendi dinamiklerini hiçe sayan siyasi, askeri ve ekonomik stratejileri dışarıda bırakarak bu provokasyon ve tahriklerden asla kurtulamaz! Çözümde burada saklı. Batıyı, batılı kurumları, küresel sermayeyi, rantiyeyi, dünyayı ifsad eden uluslar arası ve uluslarüstü kurumları referans ve çıkış noktası kabul etmekten artık vazgeçmeliyiz. Örneğin bir terör sorunun çözümü için, Suriye sorunu için, Filistin sorunu için yada ekonomik krizler, işsizlik gibi ekonomik sorunlar için batının bize dayatılan politik anlayışlarını terk etmek zorundayız. Arkamızı batıya yasladığımız sürece arkamız asla rahat etmeyecek. Ya Hatay’da onlarca insanımızı katleden bombalarla, ya sınırda karakolumuzu basıp Mehmetçiğimizi şehit eden terörle, ya da sadece bir-iki günde birkaç ağaçtan koca ülkeyi içine alan büyük bir provokasyonla karşı karşıya kalırız.
Çözüm mü?
Yeni bir dünyayı kurmaya her zamankinden daha çok muhtacız.
Türkiye’yi Yeniden Büyük Türkiye yapmak için daha da mecburuz.
O nedenle özümüze, tarihimize, toplumsal kimliğimize yakışır adımlar atmak gerek.
AKP’nin üzerine düşen görev 10 yıldır durmaksızın yaptığı bu yanlışların faturası kabarmadan önce 15 yıl önce yaptıkları siyaseti yeniden programlarına almalarıdır.
Türkiye ve mazlum milletler bunu bekliyor…
güzel not düşmüşsünüz hamit bey emeğinize sağlık. sizler ofun gerçek temsilcileri olarak vatandaşı bilgilendirmeye devam edin rabbim yar ve yardımcınız olsun. fiemanillah