banner102

Zaman zaman siyasi yazılarıma okurdan tepki alıyorum. Nedeni ise kendi görüşüme tezat teşkil eden görüşlerin eksilerini ortaya koyuyor olmam. Bu yazımda da aynı şeyi yapacağım. Kendimce doğru yapıyorum. Kim olsa aynı şeyi yapar...

Yani insan kendi görüşünün doğru, diğerlerinin yanlış olduğunu savunur. Fıtratı gereği de doğal bir şey...

Bizim esas sorunumuz saldırganlığımız. Bir başka deyişle konuşma değil tartışma moduna geçiyor olmamız. Daha da fenası dayatmacı bir tavır takınmamız. Biraz daha ileri gidenler, (tabirimi mazur görün) karşısındakini yobazlıkla, dinsizlikle, faşistlikle, koministlikle, ateistlikle ne bileyim daha başka başka şeylerle itham ediyor... yafta üstüne yafta...

Ama neden?

İşte buna bir anlam vermek zor...

Her şeyden evvel hepimiz insanız. Bu birbirimize saygı duymamız için en az bir neden değil mi?

Bundan sonrası dünya görüşleri, yaşama bakış açıları. Bir anlamda bilgi dağarcığımıza doldurduğumuz veya doldurulmuş olan malzemelerden yoğrulmuş hamur. Mecburen herkes ekmeğini bundan yapacak ve herkes kendi ekmeğini yiyecek.

Bana göre zehir de olsa karşımdakinin o ekmeği yemesine engel olmam kafasını gözünü yararak olmamalı. Yani demem o ki; misal, adam içki içerse bu kendisini bağlar. Ancak benim onu vazgeçirmek için bir takım ikna girişimlerim olmalı/olacaktır. Yani asla: “Git, Allah belanı versin ne halin varsa gör.” yöntemini kullanamam, kullanmamalıyım. Ha, çevreye zarar veriyor ise o zaman iş değişir. O zaman bu beni aşar, kanunu var, adaleti var vs.

Esasen o kanunlar o adalet etrafında dönüp duruyoruz. Bu çark hangi suyun dümeniyle dönüyor? Asıl mesele burada. Bildiğimiz bir şey var ki o da kanun ve adalete siyasetin yön verdiği.

Gelelim bu bağlamda siyaset üzerine konuşmaya;

Millet olarak temelde üç siyasi görüşe ayrılmışız. Sağcılık, Solculuk ve Milli Görüş. Alt başlıklarına inersek, Demokratlık, Muhafazakârlık, Milliyetçilik gibi ideolojiler var. Türkiye’de Milliyetçilik bir görüş gibi algılansa da daha çok Sağcılık görüşünün bünyesinde yerini bulmuştur.

Sağcılık denince akla Liberalizm, Solculuk denince Komünizm, Milliyetçilik denince Irkçılık ve Milli Görüş denince de milli ve manevi değerleri ilke edinmiş görüş akla geliyor.

Ekonomik anlamda Sağcılar ‘Kapitalizm’, Solcular ‘Sosyalizm’ ve Milli Görüşçüler de ‘Adil Düzen’ ekonomik sistemlerini benimsemişlerdir.

Siyasette orta, ortanın sağı, ortanın solu, radikal yapı (aşırılık) diye ayrımlar da var.

Bugün itibariyle Milli Görüş siyasi anlayışını Saadet Partisi, Sağ görüşü AKP ve MHP, Sol görüşü de CHP temsil ediyor.

Matematiksel bir değerlendirmeye girmiyorum. Ancak, ‘Çok taraftarı olan görüş doğru, az olan ise yanlış görüştür.’ anlayışın da yanlış olduğunu ifade etmeden geçmeyeceğim. Yani bugün taraftarı az olan bir görüş yarın çok olabilir veya tersi...

Bugün Milletimiz anormal bir şekilde algıyla yönetiliyor. Adeta futbol takımı tutar gibi siyasi parti taraftarı olmuşuz. Sloganik ideolojiler türedi artık. Sağcılar solcuları dinsizlikle, solcular da sağcıları dincilikle suçluyorlar. Halbuki az veya çok her görüşten insan, mesela camide aynı safta duruyor, kahvehanede aynı masada oturuyor. Demek ki fraksiyon bir ölçü değil.

Peki ölçü ne?

Fraksiyonlar, diğer bir tabirle ideolojiler insani ürünlerdir. Yani insan aklının ürettiği birer yaşam tarzlarıdır. Genel mânâda bir yapı içermezler, içeremezler de... Çünkü insan, yaratılış itibariyle menfaatperesttir. Eğer birileri bir ideolojik yapı geliştirmeye kalkmışsa mutlaka onda kendi menfaatin doğrultusunda şartlar oluşturacaktır... İşte sağcılık da solculuk da birlerinin ürettiği sistemler üzerine kurulmuş ideolojilerdir.

Erbakan Hocamız bunların topuna birden ‘İşbirlikçi Görüş’ diyordu. Çünkü sağ da solda aslında Küresel Emperyalizm ve Irkçı Siyonizm’in bir ülkede ayrımcılığı inşa etmek için üretmiş olduğu ikiz sistemden başka bir şey değil. Yani ki bir ülkede sağda iş başına gelse solda gelse çare yok o şer odaklara hizmet etmeye mahkumdur.

Peki ya genel yapıyı içeren bir sistem var mı?

Elbette ki var ve o sistem yaratıcı tarafından konulmuş sistemdir. Burada İnsan aklı yoktur. Burada bütün eksikliklerden münezzeh (beri) olan Yüce Allah’ın elçisi Hz. Muhammet sav aracılığı ile gönderdiği esaslar var. Bu esasların bir kısmı yazılı (Kur’an’ı Kerim) bir kısmı da sözlü ve de fiili olan peygamber Efendimizin ifadeleridir. İşte bunlar manevi değerlerdir.

Tabi bir de bir milletin kendi öz tarihi, öz kültürü ve bir takım gelenek görenekleri vardır. Bunlar da o milletin inanç esaslarına göre şekil almışlardır. Bütün bunlar bir milletin gerçek ideolojileridir. Bir millet gerçek ideolojilerinden koparılırsa müstemleke hale gelir.

Milli Görüş ise millet olarak kendi tarihimiz kendi öz kültürümüz ve de manevi değerlerimizin tümünü esas alan, onları koruyan ve bütün stratejilerini bu temeller üzerine kurgulayan bir yapıdır.

Ez cümle, uydurma bâtıl ideolojiler er veya geç yok olmaya mahkumdur ve tarih boyu bir çoğu yok olmuştur. Mevcut olanların akıbeti de aynı olacaktır. Ancak hâk dava bakidir ve kıyamete kadar aynı kalacaktır. Hak davadan yana olanlar kurtuluşa erecek, bâtıldan yana olanlar ile hüsrana sürükleneceklerdir...

Bütün hezeyanların heyecana dönüşmesi dileği ile!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90