Son aylarda şiddetini artıran terör olayları neredeyse bütün asker analarını tedirgin etmeye başladı. Acaba sıra bize ne zaman gelecek diye bekler duruma geldi.
şehid haberleri birebir bizi ilgilendirmediği zaman pek etkisi olmuyor. Yaptığı etki şehid sayısının çokluğu ile sınırlı kalabiliyorken, ateşin düştüğü ocak ise bu acı ile yıllarca ızdırap çekebiliyor. Bu ızdıraplarını ise sadece şehidlik ile yatıştırabiliyorlar. Bu da insanların imanı derecesine göre etkili olabiliyor. Halbu ki birçok ailede şehitlik mertebesi, çevrenin lense ettiği derecede etki yapabiliyor. Bu etkide ancak çevreye karşı gösterilen yüze yansıyabiliyor. İçlerin kan ağlayışı ise hiçbirşeyle söndürülmüyor olsa gerek.
şehitlik mertebesi sadece ateşin düştüğü aileleri teselli etmiyor. Esas bütün yönüyle teselli olan bir yer varki buda bu konuda sorumlu olan yetkililerdir. Yetkililerin şehid ailellerine karşı rahatça bakabileceği tek nokta şehitlik yönüdür. Eğer ülkemizin insanları Müslüman olmayıp, ahirete inanmayan insanlar olsa idi bu durum ne olurdu?
Bu şehid aileleri, yetkililere karşı bu kadar sakin olabilirler miydi? Hele ki bütün terör olaylarında yapılan yanlışlar sonucu meydana gelen ölüm olaylarını bu aileler mahkemelere götürmezler miydi? Veya farklı yöntemler ile sorgulamazlar mıydı?
Pekala yetkililer "Terör konusunda emin adımlar ile ilerliyoruz" sözünü rahatlıkla söyleyebilirler miydi?
Yetkililer bu konuda haddi aşarak şehitlik mertebesini kendi esaslarına göre belirlemişlerdir. Buna göre şimdiden sonra, terör olaylarında ölen korucular ve vatandaşlarda şehitdmişler.
Yanlış anlaşılmasın ben hiçbir ölen için şehid veya şehid değildir tabirini kullanmıyorum. Benim itirazım bu mertebeyi hükümetin belirlemesidir.
Bu mertebe Kur'an-ı Kerim ile bütün ümmete müjdelenen bir mertebedir. Bunu düzeltmeye veya şekilledirmeye kimsenin hakkı yoktur. Velev ki bu mertebenin de şartını insanlar belirleyemez. Çünkü Allah Zülcelal ve Tagaddes Hazretlerinin ve Resulullah (Sallahu Aleyhi Vesellem) Efendimizin söz söylediği bir yerde Müslümanın söz söyleme yetkisi yoktur. Bu konu da da Allah Zülcelal sözü söylemiştir ve "Allah yolunda ölenlere ölüler demeyin" buyurmuştur. Allah Zülcelal yolu da bellidir. Fuhuşhanenin ve benzeri yerlerin önlerinde nöbet beklerken ölen birisine şehit oldu demek, Allah Zülcelal'e karşı yapılmış en büyük yanlıştır. Aynı şekilde Müslüman bir ülkeye ve halka karşı savaşanlara nasıl şehit diyebiliriz?
Kafir NATO ile birlikte ve onun emrinde bir operasyon yaparken bir askerimiz ölürse buna hangi dine göre şehit diyebiliriz?
Bunları söylerken kimseye yasak koyduğum yok, isteyen istediğini desin fakat devlet yönetenlerin bu mertebeyi istediği gibi şekillendirmesi, bizim inancımıza göre terstir. Yapılan yanlışları bu mertebe ile örtbas etmeye de kimsenin hakkı yoktur.
Bu konuda duyarlı olmamız ve hangi yolda mücadele ettiğimizi, yeninden kontrol etmemiz gerekiyor. Çünkü bu mertebeye ulaşmak için sadece asker olmamız gerekmiyor. Mevlam kendi yolunda mücadele edenlere şehid diyor. Bu mücadele yaşamın her alanında olabileceği gibi her yaşta da olabilmektedir. Yeter ki mücadelemiz Allah Zülcelal ve Tagaddes Hazretleri için olsun.