banner102

Nur Suresi elli beşinci ayette Yüce Allah şöyle buyuruyor:  ‘Allah sizden iman edip güzel işler yapanlara, kendilerinden öncekilerini yaptığı gibi onları da muhakkak yeryüzünün hükümranları yapacağına, onlara kendileri için hoş gördüğü dinlerini kuvvetle icra etme gücü vereceğine, kesinlikle onları korkularının arkasından güvenceye erdireceğine dair, yeminle söz verdi. Onlar, hakkımda hiçbir şeyi ortak koşmayarak yalnızca bana ibadet edeceklerdir. Artık bundan sonra kim nankörlük ederse, onlar fâsıkların ta kendileridir.’

Dikkat edilirse Yüce Allah, layıkıyla iman edip güzel işler yapanlara yeryüzünün idaresini vereceğini hem de yeminle söz veriyor. Artık ondan sonra arzuladıkları ve kuvvetle istedikleri dini yaşayacaklarını korkularının arkasından güvenceye erdireceklerinin de ayrıca belirtiyor.

Ancak, bu vaadinin gerçekleşmesini şarta bağlıyor. O şartta, ancak ve ancak sağlam bir iman ve beraberinde sâlih bir ameldir. O halde iman esaslarını hakkıyla bilmek ve ona göre gerçek manada iman etmek gerekir. İyi işler için de temelde namaz, oruç, hac ve cihat kavramlarını layıkıyla anlayıp icra etmek icap eder.

Bakara süresinin üç ve dördüncü ayetlerinde gerçek iman edenlerin vasıflarından şöyle bahsedilir: ‘Onlar gabya, inanır ve namazı dürüst kılarlar. Ve onlar Kur’an’a ve önceki indirilenlere ve de Ahiret’e kesin inanca sahiptirler.’ Devam ederek beşinci ayette ise onların hidayet üzere oldukları ve murada erenler olduğu bildirilmektedir.

Demek ki Yüce Allah’ı görmediğimiz halde onun tecellisini mahlûkat üzerinde tefekkür ederek iman etmek mecburiyetimiz var. O’nun tarafından indirilenlere iman mecburiyetiniz var. Gönderdiği elçiler arasında hiçbir ayrım yapmadan iman etme, kaza ve kadere iman etme ve hayrın ve şerrin kesinlikle O’nun tarafından olduğuna iman etme mecburiyetiniz var. Aksine kalbinde en ufak bir şüphe barındıran kimse gerçek manada iman edememiş, yeryüzünün halifesi olmayı hak etmemiş ve maalesef kendisini cehennem ateşinden koruyamamıştır.

Gerçek manada iman etmenin gereği salih amel (güzel işler) işleme mecburiyetimiz var. Böylelikle Yüce Allah’a tam teslim olma şartlarını yerine getirmiş ve yeryüzünün hükümranları olmaya hak kazanmış oluruz.

Güzel işlere gelince, her şeyden evvel imanın gereği olan ilimle elde ettiklerimizi hayatımıza tatbik etme mecburiyetimiz var. Yüce Allah’ın bizi her an görüp gözettiğini düşünerek, ibadetimizi, ticaretimizi, beşeri ilişkilerimizi, sosyal yaşamımızı, aile hayatımızı O’nun rızasına uygun düzenleyip helal-haram ölçüsünü hassasiyetle ayarlayıp; içki, kumar, zina, yalan ve dedikodudan kendimizi uzak tutma mecburiyetimiz var. Bütün bunları yerine getirirsek; Yüce Allah, Adil-i Mutlak’tır, O’nun adaletinin tecellisini mutlaka görürüz.

Gerçek iman ve salih amel şartlarını yerine getirmeden, nefsimize karşı cihadı gerçekleştirmeden, ne kendimize ne çevremize ve ne de insanlığa karşı sorumluluğumuzu yerine getirebiliriz. Yüce Allah, ‘Her biriniz birer çobansınız(idarecisiniz) raiyetinizdekilerden sorumlusunuz.’ buyuruyor. İmanın ve amelin gereklerini yerine getirmezsek iyi bir idareci olamayız. Adil idareci olmazsak, raiyetimizdekilere de zulmederiz. Bu ise bizin hidayetinizin kararmasına vesile olur. Zalimlerden oluruz. Bundan sonra mazeretler ortaya koymak, yalnızca kendimizi aldatmak ve avutmaktan başka bir şey olamaz.

Sağlam iman ve salih amel şartlarının yerine getirilmesiyle Yüce Allah’ın yeminle söz verdiği, yeryüzünün hükümranları (halifeleri) yapacağı vaadi gerçekleşecektir. O zaman kendimiz için hoş gördüğümüz dinimizi serbestçe yaşayabilme imkânına sahip olacağız. Yüce Allah’ın ayetin devamında vaat ettiği ‘Onlar kesinlikle korkularının arkasından güvenceye erdirileceklerdir.’ güvencesine ereceğiz.

Yüce Allah, yeryüzünün hükümranlığını kazandıktan sonra insanların yeniden dönüp de sapmamalarını, Kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamalarını ve yine yalnızca Kendisine ibadete devam etmelerini ve de bu minval üzere devam etmelerini emir buyurmaktadır.

‘Artık bundan sonra kim nankörlük ederse, onlar fasıkların ta kendileridir.’ Ayetin bu son bölümünde ise, bütün bu verilen nimetlere karşı; Kur-an’daki bütün emir ve yasakları kendi menfaatlerine göre yorumlayıp, zulmü adalet telakki edenlerin nankör olduklarını ve bunların açıkçası fâsık olduklarını, açıkça bildirmiştir. (Fasık: Allah’ın koyduğu ölçüleri bildiği halde, buna uymayan ve açıkça günah işlemekten geri durmayan asi kul demektir.)

Yeryüzünün hükümranlığı verildiği halde, nankörlük edip fısk-a düşen fasıklar hakkında Yüce Allah şöyle buyuruyor: ‘Onlardan birçoğunun Allah’ı tanımayanlara yardakçılık ettiklerini görürsün. Elbette ki, onların kendileri için takdim ettiği hediye ne çirkin! Allah onlara gazap etmiştir. Ve sonsuza dek azapta kalacaklardır. Eğer Allah’a, Peygambere ve O’na indirilene inansalardı, o kâfirleri dost edinmezlerdi. Fakat onların çoğu imandan uzak fasıklardır.” (Maide/80,81)

Yazımızı bir dua ile bitirelim. Yüce Allah’ım! İmanı sağlam, ameli salih kul olmak istiyoruz. Bizi hidayete erdirdiklerinin yoluna erdir. Bizi yeni bir dünya için mücadele veren, yeryüzünün hükümranları kıl. Orada kulların arasında adaletle hükmetmeyi nasip eyle. Bize dinimizi senin emrettiğin ölçüde yaşamayı nasip eyle. Fasıkların ve gazap olmuşların gittiği yoldan gitmekten muhafaza eyle!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90