banner102

İman, Allah’ın var ve tek olduğunu kabullenmekle başlar. “La ilahe illallah/Allah’tan başka ilah yoktur.” diyen bir kişi, O’nun varlığını peşinen kabullenmiştir. Yani ‘Kesin kes bir ilah var, O’da ancak Allah’tır.’ demiş olur.  

Yüce Allah’ın nasıl bir varlık olduğunu en kısa yolla: ‘Allah, var olmasıyla vardır. O zaman ve mekândan münezzehtir ve O, hiçbir varlıkla kıyaslanamaz.’ diye ifade edebiliriz. Böylelikle Allah hakkında imanımızın icmali boyutunu tamamlamış oluruz. Tabii bu hususta kâmil bir imana sahip olmak için tafsilata girmemiz de ayrıca icap eder.

Kur’an’da Allah’ın varlığını bildiren çok sayıda ayet vardır. Yaratılmışlardan bahseden ayetlerin hemen hepsinde ‘Şüphesiz Allah’ın varlığını anlatan deliller var.’ diye bildirilmiştir. Mesela: ‘Gece, gündüz, güneş ve ay Allah’ın varlığının delillerindendir...’(Fussilet/37) ‘Sizi topraktan yaratması, O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir.’(Rum/20) buyrulmaktadır.

Kur’an’ı Kerim’de: ‘O gökleri ve yeri yoktan var edendir...’(Enam/101) diye bildiriliyor. O halde Allah olmasaydı başka hiçbir varlık da olmazdı… Kimileri, varlıkların tesadüfen var olduklarını iddia ediyorlar. Eğer öyle olsaydı sonradan olanların var olmaları, önceki varlıklara dayanmazdı. Yani mesela insan bir anadan doğmazdı da birden bire peyda olurdu. Bu durumda neyin, nereden, nasıl ve ne şekilde peydahlanacağı belli olmayacağından, yaşanacak keşmekeşin de önü alınamayacaktı. Oysa Yüce Allah, ‘Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.’ diye buyuruyor. Ondan değil midir ki bütün varlıklar bir ahenk içerisinde bulunuyor.

İnsanın yanılgılar içerisine sürüklenmesinin asıl nedeni, fıtraten düşünme yetisi ve bir takım maharetlerle donanımlı olmasından olabilir. Yani insan, aklını ve diğer varlıkları kullanarak yeni bir varlık peyda etme yetisine sahiptir. Böyle olduğundan bilim, sanat, teknoloji vs. alanlarda ortaya koyduğu herhangi bir eserden dolayı kendini yaratıcılıkla vasıflandırıyor olabilir.

Hâlbuki bilim, insanın ortaya koyduğu yeni eseri icat, sahibini de mucit olarak tanımlıyor. Söz konusu eser, yaratık olamayacağı gibi sahibi de yaratıcı olamaz.

Ayrıca insan, bilimsel açıdan tabiat ya da doğa kanunu olarak bilinen ve tabiatta denge oluşturan bir takım unsurları da herhangi bir arayış veya rastlantı sonucu da bulabilir. Buna ise ‘buluş’ denir. Yani mesela, Arşimet’in suyun kaldırma kuvveti kanununu ve Newton’un yerçekimi kanununu bulması gibi.

Bir de keşif vardır ki o da, var olduğu halde kimse tarafından henüz bilinmeyen bir varlığı tespit etmektir. Mesela Kaptan Kusto’nun iki deniz suyunun birleştiği satıhta birbirine karışmadığını tespit etmesi veya mesela yeni bir gök cisminin keşfedilmesi gibi…

Önemine binaen burada bir hususa özellikle dikkat çekmek icap eder ki o da şu: Bilim, sanat ve teknolojinin yukarıda bahsettiğimiz yönlerinin kimi insanın Yüce Allah’ın varlığının kanıtı olarak algılamasına kiminin de yazık ki bir takım hezeyanlara sürüklenmesine neden olmasıdır.

İnsanı hezeyana sürükleyen asıl neden, ilmi bilimin önünde engel kabul etme gafletidir. Oysa bu düşünce sahipleri, belki çok basit bir araştırmayla bilimin ilhamını ilimden aldığını keşfedecek ve hezeyanlarına bir son vereceklerdir.

Mesela Kaptan Kusto, iki deniz suyunun birbirine karışmadığını keşfettiğinde, bu hadisenin Kur’an’da geçtiğini ve Müslümanlar tarafından 1400 sene evvelden bilindiğini daha sonra öğrenecek ve Müslüman olacaktı.

Kaptan Kusto’nun Müslüman olmasına sebep olan Kur’an’daki bilgi şu: ‘O, birinin suyu lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da görünmez bir perde ve karışmalarını önleyici bir engel koyandır.’ (Furkan/53) … İşte bütün bunlar Yüce Allah’ın varlığının delillerindendir.

İlmin kapsamı öylesine geniştir ki, onun tarifini Yüce Allah bize şöyle bildiriyor: ‘Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha ona katılsa, Allah’ın sözleri (yazmakla) yine de tükenmez.’ (Lokman/27) “Bu durumda bilim de zaten ilmin kapsamında kalmış oluyor.” dememiz ve inancımız açısından bunu böyle bilme ve kabullenme mecburiyetimiz vardır.

Şimdi Yüce Allah’ın varlığının ispatına yeniden dönelim. Ne demiştik? İnsan diğer varlıkları ve aklını kullanarak yeni bir varlık ortaya koyabiliyor. Bilim, bu yeni varlığa icat ve icat edenine de mucit diyordu. Şimdi, her hangi bir icat incelendiğinde onun mucidinin mahareti düşünülür ve hayranlıkla takdir edilir. Mesela akıllı cep telefonu için bunu icat eden ne kadar mahir ve ne kadar zeki biriymiş denir. O eserin her ayrıntısında mucidinin bir tecellisi görülür ve ona göre bir değerlendirme yapılır… Eyvallah!

Öyleyse, kâinatı da bu minval üzere değerlendirmek icap eder. Doğrusu o, öylesine muhteşem, öylesine görkemli ve içindekiler öylesine çarpıcı bir ahenk içerisinde raks ediyor ki insanın hayranlıklar ve hayretler içerisinde kalmaması mümkün değil. Bu muhteşem yapının bir yapanının, yaratıcısının olmayacağını düşünmek ne büyük bir gaflet ve ne büyük bir hezeyandır. Küçücük bir cismin dahi kendi kendine olmasına ihtimal vermezken, bu eşsiz yapının, bu mucize sistemin kendiliğinden olduğunu düşünmek ne büyük acizlik olacaktır. 

Evet, akılların tahayyül etmekte güçlük çektiği bu muhteşem eser yoktan var oldu. Küçücük bir cismin dahi kendiliğinden var olma ihtimali olmadığı ve onun mutlaka bir yapanı olduğuna göre, bu muhteşem eserin de mutlaka bir sahibinin ve bir yapanının olduğunu düşünmek mecburiyeti vardır. Peki, kim o eserin sahibi? …  Elbette ki Yüce Allah, yani yaratıcı. Bu muhteşem yapının zerreden-kürreye herhangi bir yerine bakıp ta Yüce Allah’ın tecellisini görememek ne büyük bedbahtlık ve ne büyük bir hezeyandır…

Buraya kadarki açıklamalardan iki kavram öne çıkıyor. Yaratıcı ve mucit. Aradaki fark, Yaratıcı yoktan var ediyor, mucit ise var olanlardan yararlanarak yeni bir varlık ortaya koyuyor. Bir başka önemli fark da yaratıcı her dilediğini (canlı ve cansız) dilediği zaman yaratıyor. Mucitse aklının elverdiği ölçüde ve kabul etse de etmese de yaratıcının izni oldukça sadece cansız bir şeyler icat ediyor. Aslında ikisi arasında kıyas yapmak bir anlamda abesle iştigaldir. Fakat bu farkı görmeden çizilecek bir rota da insanın hayat gemisini beklenmedik bir alaboraya doğru sürükleyecektir. Bunun böylece bilinmesi gerekir.

Mucitle icat arasındaki ilişkiyi, Yaratıcı ile mahlûk arasındaki ilişkiye uyarlamak yaratıcıyı tanımamıza daha bir yardımcı olacaktır. Nasıl ki icat, mucidini kaşı kara gözü ela boyu uzun vs. şeklinde sorgulayamaz ve sadece programlandığı şekliyle hizmet verir; insan da bu minval üzere yaratıcıyı sorgulayamaz ve ancak fıtratına uygun hareket eder. İnsanın eşyadan bir farkı var ki o da canlı olması, düşünen, konuşan, araştıran ve yorumlayan bir varlık olmasıdır. Bu yetiler sınırsız da değildir. Birçok şeyi aklı ve kalp yoluyla idrak edebilse de neticede yaratıcısını ancak onun kendini bildirdiği kadarıyla bilebilir.

Kâinatın ilk defa yaratılması, başka varlıkların vesilesiyle değildir. Allah, bir şeyi yaratacağı zaman ona ancak ‘kün/ol’ der, o da oluverir. Bu, Yüce Allah’ın varlığının en önemli kanıtıdır. Peki, ilk yaratılanları yaratan ilahi kudret, sonrakileri de yaratmaya muktedir olamaz mı? … Elbette ki olur. Bu Allah için zor da değildir. ‘O, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu O’na göre (ilk yaratmadan) daha kolaydır.’(Rum/27)

Tabii, iş bu noktaya gelmişken kimileri kedince haklı olduğunu vurgulayarak: “O halde Allah, nasıl var oldu?” diye sorguluyor. Hatta kimileri daha da ileriye giderek; “Peki, Allah’ı kim yaratı?” gafletine düşebiliyor. Onlar, merak edip sorunun cevabını doğru kaynaklardan araştırsalar muhtemeldir ki hezeyanlarına bir son vereceklerdir. Fakat ne yazık ki tersini yayıp bir felaketin içerisine sürüklenmek de var…

Yüce Allah’ın her kula hidayet nimetini lütfetmesi dileği ile!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90