banner102

Evet, Lozan tahribatı, son sürat devam ediyorken 1974’de Milli Selamet Partisi’nin iktidar ortağı olmasıyla birlikte bu süreç, sekteye uğradı. 1978’e kadar 350 İmam-hatip okulu, 10 İlahiyat Fakültesi ve 3000 Kur’an kursuyla birlikte Diyanette bir takım değişiklikler, insanımızın kendisine, öz kültürüne dönmesine vesile olmuştu. Ağır sanayi hemlesiyle oluşan ekonomik kalkınma da bunu tamamlayınca ülkemizde Topyekûn bir uyanış, başlamıştı. Hele Refah Partisi’nin 1996-97’deki bir yıllık iktidar döneminde bütün İslam Âlemi’nin D-8’lerle birliktelik oluşturması, birilerine iyiden iyiye batmaya başlamıştı.

Birileri dediğimiz Lozan zihniyetiydi ve onlar, kendileri açısından buna bir çözüm bulmalıydılar. Önce 28 Şubat’la Milli Görüş hareketinin önünü kestiler. Tabii bu geçici bir çözümdü. Ancak halk Milli Görüş zihniyetine sahip oldukça geçici tedbirlerle önü alınamazdı. Bu takdirde kalıcı tedbirler gerekiyordu. Anadolu'muzda bir tabir vardır; ‘çayın taşıyla çayın kuşunu vurmak’ diye. İşte onlar, bu formülü uygulayarak, Milli Görüş’ü kendi içinden birileri vasıtasıyla bölüp, parçalayıp, yok etmeye çalıştılar.

Milli Görüş’ü yok etmeleri imkânsızdır ve her daim korkulu rüyaları olarak uykularını kaçırmaya devam edecektir. Her daim de kâbusla yatıp-kâbusla kalktıklarını biliyoruz. Çünkü Hak, Bâtıl’a daima galebe çalmıştır. Bâtıl’ın zaman zaman geçici üstünlük elde ediyor olması, Hak yanlılarının onların fitne, fesat, yalan, dolan ve desiselerine kanmaları ve kimilerinin de alet olmaları nedeniyledir. Bu alet olanlara biz işbirlikçi zihniyet diyoruz.

İşte Lozan zihniyeti, başlattıkları 28 Şubat süreciyle kendileriyle işbirliği yapan bir zamanın Hak yanlıları vasıtasıyla Milli Görüş’ü bölmeyi başardılar. Onlarla yeni bir işbirlikçi hareket oluşturdular. İşte bu hareketin ismi AKP’dir. Milli Görüş’ün önüne konulan bu sinsi set, Milleti karanlık oyunlar içerisine doğru sürükledi. AKP’yi; “Bunlar da Milli Görüşçüdür.” diye yutturdular.

Böylelikle AKP, Milli Görüşçü zihniyete sahip Milletin desteğiyle 2002 senesinde iktidar oldu. Ancak iktidar olmak için verilmiş bir takım vaatler vardı ki bundan sonraki süreç o vaatleri yerine getirmek olacaktı. İşte bu vaatlerden bir tanesi ve en önemli olanı bizim yüzkarası olarak nitelendirdiğimiz iki imzanın ikincisi olanıydı. Bu ikinci imza adeta Lozan’la yeniden nikâh tazelemek anlamı taşıyordu. 

Birinci Lozan sürecinin Milli birliğimiz ve bağımsızlığımız açısından iki önemli tarihe denk gelmesinin bir tevafuk olmadığını bu yazı dizimizin birinci bölümünde ifade etmiştik. Lozan zihniyeti bu ikinci yüz karası imzayı da böylesine önemli bir tarihe denk getirmiş olacaktı. Yani Türkiye Cumhuriyetimizin kuruluş yıl dönümüne. 29 Ekim 2004. Peki nedir bu yüz karamız olan ikinci imza?

AKP, iktidar olduktan hemen sonra Avrupa Birliği’ne üye olma çabaları içerinse girdi. Zira verilmiş vaatlerden biri buydu. Ancak birliğe katılma olmayacaktı, sadece çaba olarak kalacaktı ki 11 yıl geçti hala çabalamaya devam. Avrupa Birliği, Hıristiyan ülkelerin oluşturduğu bir birliktir. Müslüman bir ülke olarak bizi almaları asla mümkün değildir. Bunu çeşitli platformlarda kendileri de aşikâre ifade ediyorlar.

“Siz Müslüman kaldıkça bu birliğe üye olamazsınız.” diyorlar.  Tıpkı Lozan’da dedikleri gibi. O halde ne olacak? Hıristiyanlığı kabul edeceksiniz. Tabi bu birden bire olmaz. Peki, nasıl olacak? … Aşamalı olacak. Birinci aşama Avrupa Birliği’ne girmenin çok elzemmiş gibi yaparak, Milleti buna alıştırmak. İkincisi, üye olmadan Avrupa Birliği anayasasını imzalamak. Yani “Biz bu anayasadaki maddelere uyacağız.” demek. Tabii bu anayasada ne var ne yok, Millet’e her hangi bir bilgi vermeden.

İşte yüz karası ikinci imza dediğimiz bu AB Anayasası’na konulan imzadır. Şimdi bu imza atma mevzusunu bir hatırlayalım ve sonra da buna binaen ne gibi aşamalar kaydedildi onu görelim. AKP iktidarı iki yılını tamamlamak üzereydi. 29 Ekim 2004 Ülkemizde Cumhuriyet Bayramı törenleri var. Biz alışmışız her bayramda Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız ve Sayın Genel Kurmay Başkanımızın birlikte bir araç üzerinden tören alanındaki Milleti selamlamasına. Ancak bu sefer öyle değil. Bu sefer Sayın Başbakanımız, kutlamalarda yoktur. Peki, nerededir?O bu günkü Cumhurbaşkanımız olan, o günkü Dış İşleri Bakanımızla birlikte Avrupa Birliği Anayasası’na imza koymak için İtalya’nın başkenti Roma’dadır. İmza töreninin yapıldığı salonda 25 yıl süreyle Haçlı ordularına komuta etmiş Papa V. Sixtus’un heykeli vardır. Tam bu heykelin ayakları dibinde imza masası vardır. Bizim heyet bu masada AB Anayasası’na imza koyuyorlar. Yani ikinci yüzkarası imzayı atıyorlar!...

İmzadan sonra neler oldu? … Bununla ilgili çok yazdık, çok şeyler ifade ettik. Diğer yazılarımızda bulabilirsiniz. Ancak başlıklarıyla tekrar hatırlatalım. AB uyum yasaları çerçevesinde ülkemizde zina suç olmaktan çıkarıldı, domuz eti kasaplık etler arasına alındı, eşcinsel evliliklere kapı aralandı, binlerce kilse devlet bütçesinden restore edildi, yabancı sermaye ülkeyi adeta istila etti, yerli üretim frenlendi ve aşırı ithalat nedeniyle sanayi ve tarımımız iflas etti, kültürümüz görülmemiş bir şekilde erozyona maruz kalmış durumda… Bunlar sadece birkaç başlık.

Bir de son iki senedir yılan hikâyesine dönmüş bir sivil anayasa yapma söylentileri devam edip durmaktadır. 82 anayasası, asker kafasıyla belki bir yıldan da az bir zamanda yapıldı ve % 92 Milletin oyuyla kabul edildi. Ancak, siviller en az iki yıldır bir sivil anayasa yapamadılar. Yapacaklarını da sanmıyorum. “Neden?” derseniz, bence açıktır. İfade edersem “Yok artık!” diyeceksinizdir biliyorum ama yine de fikrimi açıklayacağım.

1924’de ki ilk TC Anayasası’nın 2. maddesi ‘Türkiye Devleti'nin dini, Din-i İslâm'dır.’ şeklindeydi. Daha sonra 1928’de 4. İnönü Hükümeti döneminde yapılan yeni anayasada bu madde çıkartılarak yerine ‘laiklik’ konuldu. Korkarım yapılacak bu şimdiki yeni anayasaya Lozan zihniyeti, Hıristiyanlığın resmi din olarak konulmasını istiyordur. Yukarıda saydığımız onca kültür erozyonu da bunun içindir.

İşte yeni anayasanın geciktirilmesinin altında böyle bir neden yatıyor olabilir. Belki konulacak madde şöyle olabilir; ‘Resmi din Müslümanlık ve Hıristiyanlıktır.’ Tabii bunlar bir varsayım. Gelişmeler insanın aklına bunları getiriyor. Böyle bir düşünce varsa şayet (ki Lozan zihniyetinin dayatma yaptığı kesindir) alt yapısı oluşuncaya kadar beklenecektir. 29 Ekim 2023 tarihi insanın aklına bir şeyler getiriyor doğrusu.

Bu gün itibariyle, Dinler arası diyalog, Medeniyetler ittifakı, yabancıya haddinden fazla toprak satışı, kentsel dönüşüm, kiliselerin onarılması ve yenilerinin açılması, yabancı sermayenin ve ürünlerinin ülkemizi bir baştan bir başa istila etmesi, dinler bahçeleri, hoşgörü toplantıları vs vs … bütün bunlar göz ardı edilerek yeni bir anayasa yapılması mümkün değildir.

Yüz karası ikinci imza da en az birincisi kadar tehlikelidir. Bu oyunu Milli Görüşçü olan bu necip Millet bozacaktır. Ancak bir an evvel bu gaflet uykusundan uyanmalıdır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner90